Kırmızı halı: Ödül törenlerinin en eğlenceli bölümüdür. Bizdeki törenlerde ise özensiz giyime alışığız. Bu yıl moda tasarımcıları adaylara sponsor olmuş. Kıyafetler hatta mücevherler bile yurt dışındaki gibi ödünç alınmış. Örneğin, Hande Ataizi Ralph Lauren kıyafetini Kafkas zümrütlerle tamamlamış. Bir nevi Angelina Jolie durumu. Zaten Hollywood starı havasında olan bir tek Hande Ataizi var.
Burcu Esmersoy ve Yekta Kopan röportajlarında herkese moda tasarımcılarını soruyor. Bazılarında tasarımcı ya da firmanın temsilcisi de yanlarında. Ama Zafer Algöz’ü giydiren Damat Tween’den bir yetkili canlı yayın heyecanına kapılıp ‘Zafer Bey’ yerine ‘Zeki Bey’ diyebiliyor. Kırmızı halıda firma yetkililerine kadar herkesi dinlememize ne gerek var?
Kilo sorunu: Melis Birkan’ın daracık deniz kızı elbisesi patladı patlayacak gibi duruyor. Neyse ki kendinden emin duruşu durumu biraz kurtarıyor. Türk sinemasının yıldızları belli ki kendilerine hiç bakmıyor. Ne diyet, ne spor yapıyorlar. Hepsi birbirinden beter durumda. Oysa oyuncu bedenine özen göstermeli. Her oyuncuya spor ve diyet konusunda Hande Ataizi ya da Demet Akbağ (En iyi kadın oyuncu ödülünü boşuna almadı) disiplini lazım. Kimse Victoria’s Secret modelleri gibi olsunlar demiyor. Ama bu kadar kendini bırakmışlık, bu kadar bakımsızlık sinemaya da ekrana da yakışmıyor. Hollywood’da yıldızlar bir film için onlarca kilo alıp verirken, böyle bir disiplin varken bizimkilerin hepsi Bridget Jones rolüne hazırlanır gibi. Çok fena.
Bir ara Meltem Cumbul’u bile kilo almış görünce “Televizyonun ayarlarında sorun var herhalde” dedim, “Hepsi plazmaların suçu” dedim ama yılların Demet Akbağ’ı hâlâ fıstık gibiyse, sorun televizyonda değil bizim oyuncularda. Sonuç, Türk sinemasının çok acil diyet ve spora ihtiyacı var.
Bu filmler ne zaman oynadı, onları kaç kişi izledi?: Çevrenizdekilere sorun bakalım, ödül alan ya da aday olan filmlerin çoğunu izleyen var mı? Çok ödül alan ‘Çoğunluk’ ya da ‘Kosmos’u kaç kişi izledi? Gişe hasılatına bakınca durum ortada. 20 bini geçmiyor. İzlenmeyen film daha iyi midir, daha kaliteli olduğu için mi izlenmiyordur, günlerce tartışılabilir. Hiçbir Türk filmini kaçırmamaya çalışan ben bile ‘Kosmos’u izlemedim, kendimden utanıyorum. Belki bu ödüllerin şerefine kısa bir süre için de olsa tekrar gösterime girerler. Sinemacılar duyun sesimizi!
‘Türkiye’nin Oscar’ları’: Ne kadar ezik bir tanım. ‘Yeşilçam Ödülleri’ demek yetmiyor mu? Neden kendimizi sinemayla ilgili her şeyi mutlaka bir yerden Oscar’lara bağlamak zorunda hissediyoruz?
Cem Yılmaz en iyi erkek oyuncu ödülünü hak etti mi?: Cem Yılmaz’ın başarısını çekemeyip hâlâ iyi bir oyuncu olduğunu kabul etmemek ayıp olmuyor mu? Erdil Yaşaroğlu iyi demiş, “En iyi ödül alan ödülü de Cem Yılmaz’a gitmeli.” Gerçekten Cem Yılmaz konuşmasında çok haklıydı. En iyi erkek ödülünü ‘cinsiyetçi’ diye protesto etmesi ve en iyi yardımcı erkek oyuncu ödülü yerine en iyi erkek oyuncu ödülünü almasını skandal olarak değerlendirmesi kendisine yapılanlardan sonra son derece yerindeydi.
Politikanın yeri ve zamanı mı?: Emek Sineması ve basılmamış kitapların toplatılması... İki önemli konu gündeme getirildi. ‘Çoğunluk’ ekibi ve yapımcısı Sevilay Demirci başı çekti. Ömür Gedik, “Sinema ödüllerinde politikaya girmeye ne gerek var?” demiş. Oysa tam da yeri ve zamanı. Daha iyisi olamaz. Kültür Bakanı, Devlet Bakanı ve Başmüzakereci ve Beyoğlu Belediye Başkanı bir araya gelmişken burada konuşulmayacak da nerede konuşulacak bunlar? Salondaki tepki haklı ve bir o kadar da etkileyiciydi.
Körler sağırlar birbirini ağırlar: Kültür Bakanı Ertuğrul Günay törenin başında 30 dakika sahnede kalarak rekor kırdı. Bakan’ın elinde olmayan nedenlerden dolayıydı, aslında organizasyonun saçmalığıydı. Sinema gecesinde devlet büyüklerine uzun uzun söz verilmesi ya da teşekkür edilmesi çok gereksiz.
Sponsor Turkcell’in CEO’su Süreyya Ciliv bile çıkıp konuşma yaptı. Neyse ki Ciliv her zaman güzel konuşuyor.
Gecenin sonunda en iyi film ödülünü beş kişinin birlikte vermesi komik oldu. Ödül verenler çok olunca, filmin ekibi de sahneye çıktı. Yapımcı “Bu ödülü dünyada ve Türkiye’de şiddet gören bütün kadınlar için alıyorum” dedi. İyi bir mesajdı ama aynı gecede üç mesaj birden fazla geldi. Hepsi birbirinden rol çaldı.
Cansu Dere ve Halit Ergenç: Cansu Dere, salına salına yürüyüşünden elindeki kartlardan okumasına çok eleştirildi. Oysa bence Cansu Dere sahnede çok rahatlamış ve kendini bulmuş. Eyşan ona yaramış. Kendinden son derece emindi. Halit Ergenç ise ‘Muhteşem Süleyman’ hali tavrıyla, sahneye ani girişleriyle sesinin bile hakkını veremedi.
Toplum önünde konuşmak: Bizde okullarda dersi yok, ama aslında ne kadar da gerekli. Çok büyük isimler bile çıkıp da iyi konuşamıyor. En doğruyu Reha Erdem söyledi: “Konuşamadığım için film yapıyorum.”
Ödülü mikrofon sanmak: Heyecanda son nokta buydu. Nebahat Çehre ödülü mikrofon sanıp ödüle konuştu, ses gelmeyince şaşırdı. Ayrıca kırmızı halıda Elif Cığızoğlu imzalı, fazla iddialı Barbie bebek elbisesi için ‘Elif Cızıroğlu’nun’ demesi de kimseden kaçmadı.