Fişimizi çekip internetten, işten güçten ve gündemden uzak kalabildiğimiz tek yerdi, uçaklar. Uçaklardaki Wi-Fi sağolsun, artık sürekli internete bağlı ve bağımlıyız. Peki ama nasıl şarj olacağız?
İşte bütün mesele bu. Bayram öncesinde Atatürk havalimanında rekor kıran kalabalığı atlatmış, pasaport kontrolün uzun kuyruklarından geçmeyi “uçağa gidiniz” işaretiyle aynı zamanda başarmışım. Lounge’daki pidelere kavuşamayacak olmanın üzüntüsü içindeyim ama biliyorum şu anda havaalanında iğne atsanız yere düşmüyor. Bu da demek oluyor ki, oturacak yerden yiyecek - içeceğe her şey tükenmiş durumda. Pide kuyruğunun nereye kadar uzandığını görmek bile istemiyorum. Tek üzüntüm sabah online olamadan kendimi uçakta bulacak olmak.
Şalteri kapatmak mümkün mü?
Biraz sonra uçakta yerime oturuyorum ve karşımda iki işaret var, Wi-Fi ve Live TV. Sevinsem mi, üzülsem mi bilmiyorum. Doğrusu karışık duygular içindeyim. Bir yanım hemen emaillerime, Twitter’a bakmak istiyor, bir yanım ise mümkünse şalteri kapatmak.
Uçak, hepimizin tek offline olduğu yerdi, kısa bir süre öncesine kadar. Uçakları bu kadar sevmemin nedenlerin biri de cep telefonumu elimden tek bırakabildiğim, emaillerime ve mesajlarıma tek bakmadığım, Twitter ve Instagram’ın aklıma bile gelmediği tek yer olmasıydı. Uzun uçuşlarda önümdeki ekrana kilitlenip uzun zamandır izlemek istediğim birkaç filmi izlemek, sonra uyumak, uyuyup uyanıp yemek yemek ve yine bir şeyler izlemek istiyorum. Bu sefer her zamankinden de daha çok offline olma isteği var içimde. Ama işte karşımdaki Wi-fi işaretinden gözümü alamıyorum. Malum THY, uzun uçuşlarda artık ücretsiz kablosuz internet hizmeti veriyor. Eminim bundan memnun olan çok, doğrusu bana kalsa uçakta internet olmamasını tercih ederim. Çünkü başıma gelecekleri biliyorum.
Tek suçlu: FOMO
Yine de kendi kendimi ikna ediyorum, sadece biraz bakarım, uykum gelince kapatırım diye. Kendim bile inanmıyorum içimden geçenlere ama elimde değil işte. Bilgisayarımı açıp kendime küçük bir ofis ortamı yaratıyorum. Evet bildiniz, artık internete bağlıyım. Sadece bağlı değil, aynı zamanda bağımlıyım da.
Emailler, Twitter derken zaman uçup gidiyor. 13 saatlik uçuşun nasıl geçtiğini anlamıyorum. Hâlâ bir film seyredememişim. Hâlâ gözüme uyku girmemiş. Hâlâ tamamen offline olarak şarj olamamışım. Hâlâ gözlerim ekrana kilitli. Bilgisayarı kapatsam cep telefonumu çıkarıp oradan online olabilirim. Öyle bir hastalık hali benimki. Tek amaç, kaçırmamak, hiçbir şeyi kaçırmamak ve zamanın gerisinde kalmamak. Hatta psikolojide bunun adını bile koydular artık, FOMO (Fear of missing out).
Oysa bu tatilde, bu bayramda tek dileğim ve tek ihtiyacım, olan bitenden biraz uzaklaşmak, nefes almak ve yeniden şarj olabilmekti. Huzurdu istediğim. Zaten hepimizin tatilden ya da seyahatten istediği bu değil mi aslında? Ama ne mümkün! Okuduklarım karşısında huzurdan eser yok. Elim gitmiyor, kapatamıyorum bilgisayarı, elimden bırakamıyorum akıllı telefonumu. 13 saat uçtum, bana mısın demedi. Gördüğünüz gibi ben hâlâ online’ım ve bayram boyunca da online olmaya devam edeceğim.