Paris Moda Haftası’ndan bildiriyorum. Ayağımın tozuyla doğru Ritz’deki Dice Kayek sergisine gidiyorum.
Fransa’da Türk Mevsimi için düzenlenen “Bizans’tan İstanbul’a: İki Kıtanın Limanı” sergisinden önce Dice Kayek de ‘İstanbul Contrast’ adlı sergiyle Ritz Bar’da.
Dice Kayek’ten İstanbul manzaraları
Kapıdan girişte gördüğünüz ilk elbise kırmızı-beyaz. Türk bayrağından ilham alınmış. Yanında da bir bayrak fotoğrafı var. Daha sonra elbiselerle birlikte tasarımcı Ece Ege’ye İstanbul’un ilham veren fotoğrafları da yer alıyor. Sultanahmet Camisi’nden Topkapı Sarayı’na detaylar var. Bir bölümde İstanbul geceleri temalı elbiseler, diğerinde İstanbul saraylarından ilham alınan bol şıkırtılı elbiseler... İnanılmaz bir işçilik var. Herkes elbiselere bayılıyor ve nasıl özel sipariş verebileceğini soruyor. Sonra da Ayşe ve Ece Ege’yi tebrik ediyor.
Bir köşede yıllar önce Ortaköy’de Aksel Goldenberg’le birlikte Dada’yı açan Fransız Jeremie Trigano ve eşi Duğçem var. Jeremie Trigano Paris’te bir otel açmış. Adı Mama Shelter. Bir dahaki sefere gidip göreceğim.
Bu bütün gün süren serginin sonunda Ayşe-Ece Ege soluğu her zamanki favorileri St. Germain’deki Cafe de Flore’da alıyor. Cafe de Flore hâlâ Paris’in en cool buluşma noktalarından biri. Burada Christian Louboutin markalı, kırmızı tabanlı stilettolu kadınlara ve Christian Louboutin’in kendisine rastlayabiliyorsunuz. Karl Lagerfeld’in de favorilerinden burası.
Oye GQ’dan sonra Louvre’da fuarda
Ben Le Petit Lutetia diye tipik bir Fransız brasserie’sine gidiyorum, Oye’cilerle buluşmaya. Oye, Facebook’ta en çok hayranı ve arkadaşı olan markalardan biri. Yüzde yüz bir Türk markası. İkiz kardeşler Ayça ve Zeynep Sadıkoğlu bikini ve mayo tasarlıyorlar. Onların tasarımlarını Paris Hilton’dan Jennifer Lopez’e dünyaca ünlü birçok isim giyiyor. Hatta bu ay Amerikan GQ dergisinin kapağında da Olivia Wilde’ın üstünde Oye bir bikini var.
Yemekten sonra Fransızlar’ın meşhur kulübü Alkazar’a gidiyoruz. Bizim gece kulüp-lerine göre son derece vasat. Yine de grup iyi olunca eğleniyoruz. Derken 02.00’de kulüp kapanıyor. Bir kez daha görüyorum ki Paris’te gece hayatı falan yok. Bizim gece kulüplerinden sonra buradakiler hiçbir şey değil. Boşuna Paris Belediye Başkanı Bertrand Delanoe eğlenmeye bizim gay kulüplere gelmiyor. Paris’te yeme-içme ne kadar iyiyse gece hayatı da o kadar kötü.
Beyaz gece = Sabahlamak
Paris’i şimdiye kadar hiç bu kadar kalabalık görmemiştim. Restoranlarda yer bulmayı, gece kulüplerine girmeyi bırakın taksi bulmak bile bir mesele. Yanınızda bir taksi durağı telefonu yoksa yapacağınız en iyi şey 5 yıldızlı bir otele gidip oradaki görevlilerden taksi çağırmalarını rica etmek. Böylece daha az bekliyorsunuz.
Şansıma bu gece Paris’in meşhur ‘Nuit blanche’ı yani beyaz gecesi. Fransa’da beyaz gece demek sabahlamak demek. Çünkü beyaz gecede müzeler, metro, aklınıza gelecek her şey sabaha kadar açık. Her yerde sabaha kadar devam eden konserler, sergiler var. Herkes sokaklara dökülmüş. Gerçek Parisliler bu gece sokağa çıkılmaz deyip ev partilerine koşuyor. Zaten Paris’te asıl gece hayatı ev partilerinde.
Ertesi güne pastane Laduree’de macaron kuyruğunda başlıyorum. Ben Laduree’nin makaronunun üstüne tanımıyorum. Sonra Carousel du Louvre’da Oye’nin katıldığı fuara gidiyorum. Tranoi, genç tasarımcıların ve yeni markaların yer aldığı bir fuar. Özellikle Japon tasarımcıları beğeniyorum. Oye’nin standına ilgi büyük.
Çağlayan’dan Belmondo’ya
Daha sonra Louvre’un bahçesinde Le Jardin de Tuileries’de diğer fuarları da geziyorum. Aynı saatlerde Hüseyin Çağlayan’ın defilesi var. Defile sonrası Hüseyin Çağlayan ve Ece Ege’nin bulunduğu grup yine Cafe de Flore’da kutlamaya gidiyor. Sonra da Hotel Costes grubunun St. Germain’de yeni açtığı La Societe adlı restoranda yemeğe... Bu arada moda fuarından çıkanlar ya St. Germain’deki Brasserie Lipp’e, ya da Le Jardin de Tuileries’in karşısındaki Le Meurice otelin 228 adlı barına koşuyor. Moda haftası boyunca en iyi görme ve görünme yerlerinden biri 228.
Le Meurice’den sonra St. Germain’e gidiyorum. Cafe de Maggot’un önünde ardı ardına flaşlar patlıyor. Bir de ne göreyim fotoğrafı çekilen meşhur jön Jean-Paul Belmondo. Epey yaşlanmış. Kolunda genç bir kadın ve elinde bastonla yürüyor. Arabasına binene kadar herkes izinsiz fotoğraf çekmeye devam ediyor. Germain diye bir brasserie’de yemek yiyoruz. Sonra da geceye Le Montana’da devam ediliyor.
Üçüncü gün... Şimdi Dice Kayek’in showroom’unda Ece Ege’yle buluşacağım. Paris Moda Haftası’ndan detaylar devam edecek.