New York Maratonu’nda manzara şu; herkes koşuyor, ben de koşmalıyım. Sıkıysa koşmayın, burada koşmayanı dövüyorlar. Bakışlarıyla da olsa
New York’tayım. Pazar sabahı erkenden kalkıyorum. Jet-lag’den değil, New York Maratonu için. Hayır, daha maraton koşamıyorum. Ama olsun Vodafone İstanbul Maratonu ekibi ile birlikte maratonu izleyeceğiz. Önce mavi kurdelelerimizi takıyoruz yakamıza, Boston Maratonu’nun anısına.
Şehrin büyük bir kısmı trafiğe kapalı. Yalnız araçlara değil, yayalara da. Karşıdan karşıya geçebilmek için Central Park’ı boydan boya yürümek gerekiyor. Her 10 adımda bir polis kontrolü var. Malum, Boston Maratonu’nda yaşananlardan sonra bu sefer güvenlik önlemlerini çok sıkı tutuyorlar. Çantalar didik didik aranıyor. Tepenizde NYPD helikopterleri dolaşıyor. Halk, polisleri gördükçe seviniyor, özellikle helikopterlere tezahürat yapıyor. Boston’da yaşananlara rağmen kimsede en ufak bir tedirginlik yok, artık Amerikan rüyasının etkisinden mi bilemiyorum.
Central Park’ın içinde tribünler kurulmuş. Herkes günler öncesinden bilet satın almış. Hiç adını sanını duymadığı, bilmediği koşucuları desteklemeye gelmiş.
Finish’de Bloomberg karşılıyor
Tam “finish” noktasının önünde oturuyoruz. Kadınlarda Priscah Jeptoo 2 saat 25 dakikada, erkeklerde Geoffrey Mutai 2 saat 8 dakikada birinci geliyor, NY Valisi Michael Bloomberg’ün tuttuğu ipi göğüslüyor. İki atlet de Kenyalı. Şaşırıyor muyuz? Hayır. Koskoca Bloomberg, bir koruma ordusu olmadan etrafındakilerle konuşuyor, şakalaşıyor. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan Vekili Göksel Gümüşdağ ve Vodafone ekibi, Bloomberg’e İstanbul Maratonu’nu anlatıyor.
Tribünlerde herkes tezahürat yapıyor, herkes çalan müziğe dans ederek eşlik ediyor. Buz gibi havada ısımaya da iyi geliyor dans etmek. Central Park’ta maraton dışında da koşanlar var. Zaten New York sokaklarında koşanlara sık sık rastlıyoruz. Televizyonlarda Lady Gaga günlerce “Maratona katılın, bağış toplayın” diye çağrıda bulunuyor. Görüyoruz, Lady Gaga’nın çağrısı işe yaramış.
Bir gün önce Maraton Expo Fuarı’ndayız. Vodafone İstanbul Maratonu’nun standını da ziyaret ediyoruz. Standa bilgilerini bırakan ve gelecek seneki maratona katılmak isteyen çok. Hatta 17 Kasım’daki maratona kayıt yaptıran bile olmuş.
Fuarda koşu ile ilgili her türlü malzeme satılıyor. Sponsor olan spor firmasının standı yağmalanmış gibi. Her şey çoktan bitmiş. Sadece en küçük bedenler kalmış. Fuarı sadece maratona katılacaklar değil, tüm şehir ziyaret ediyor. Maraton Expo’su bizde de bu yıl Ataköy’deki Sinan Erdem Spor Salonu’nda yapılacak. Bakalım bizde katılım nasıl olacak?
Test yapmadan koşu ayakkabısı almak yok!
New York’ta manzara şu; herkes koşuyor, ben de koşmalıyım. Bu hislerle ve Güngör hocanın motivasyonuyla maraton sonrası kendimi bir spor mağazasına atıyorum. Koşu ayakkabısı almak için. Koşu ayakkabısı deyip de alamıyorsunuz burada.
Önce bir deneme ayakkabısı giyiyorsunuz ve hemen koşu bandına çıkartıp koşturuyorlar sizi. Siz koşarken bir kamera adımlarınızı kaydediyor. Sonra nasıl koştuğunuz, ayağınızı nasıl bastığınız hakkında uzun uzun konuşuyorlar. Daha sonra da ayağınıza en uygun olduğunu söyledikleri farklı markalardan ayakkabı seçeneklerini getiriyorlar önünüze.
Bu bir pazarlama harikası mı yoksa gerçekten koşunun bir yaşam biçimi olduğunun göstergesi mi bilemiyorum. Ama getirdikleri ayakkabıları deneyince ve giyer giymez sürekli zıplama hoplama isteği duyunca herhalde bir bildikleri var diye düşünüyorum. Hiç bilmediğim, adını daha önce hiç duymadığım bir markanın koşu ayakkabısını alıyorum.
İşte koşu alanında daha keşfedilecek çok şey var. Spor mağazasının düzenlediği ücretsiz eğitim programlarını da anlatıyorlar. Maratona hazırlanmak için de bu eğitimlere katılabiliyorsunuz. İşte o yüzden New York’ta koşmayanı dövüyorlar. Yarın İstanbul Maratonu’yla devam edeceğiz.