Pozitif düşünce hayatımızın merkezinde. Sağlık, mutluluk, huzur, aşk, başarı, para, hangi konu açılırsa açılsın, hep bir pozitif düşünelim, düşünürsek olur ruh hali içindeyiz. Böyle düşüne düşüne olacak diye eskisi kadar çabalamıyoruz artık.
Sağlıksız beslenip sağlıklı olmayı, çalışmadan başarılı olmayı, kazandığımızdan çok harcayıp zengin olmayı bekliyoruz. Bekliyoruz, bekliyoruz hiçbir şey olmuyor. E, kendi kendimize yükseltmedik beklentileri. Kutsal kitabımız ‘Sır’ ile zirve yapan dev bir pozitif düşünce endüstrisi var arkamızda. Milyar dolarlar dönüyor, her gün yeni gurular keşfediliyor, yeni kitaplar çıkıyor.
Bizde de durum aynı. Bkz. Özer Çiller’in son kitabı ‘Yazgı, Değişken Kader’... Gerçi Özer Bey’in zamanı durdurmuş ve başına ne gelirse gelsin hep mutlu olma halini görünce içimizi bir umut kaplıyor. Ama nedense uzun sürmüyor.
Ekonomik krizin suçlusu: Pozitif düşünce
Şimdi başucumdaki kitap da tam bu pozitif düşünce konusunu sorguluyor. Adı ‘Smile or Die: How Positive Thinking Fooled America And The World’. Türkçesi, ‘Gülümse ya da öl: Pozitif düşünce Amerika’yı ve dünyayı nasıl kandırdı’.
Yazar Barbara Ehrenreich’e göre bir devir daha sona eriyor, pozitif düşünce modası geçiyor.
Kitap, yazarın kanser olduğunu öğrenmesiyle başlıyor. Yazar, kanser hastalarının pozitif düşünce illüzyonu etkisinde kalıp kendilerini şanslı hissetmelerine sinir oluyor. Ağır bir hastalıkla boğuşurken bir de pozitif düşünce stresinin eklenmesini ve pozitif olamadığında kendini suçlu hissettirilmesini anlatıyor.
Biliyorsunuz, çekim yasasına göre evrende her şeyin bir titreşimi var. Yazar, bir felaket gerçekleştiğinde “Nasıl aynı anda bu kadar çok kişi aynı frekansta olabilir ki?” diye isyan ediyor. Örneğin Haiti’deki deprem için orada yaşayan herkesin aynı anda aynı frekansta olması gerekiyor. Bence bu çekim yasası doğal afetleri göz önünde bulundurmamış!
Fazla iyimser olmanın zararlarını da kitapta anlatıyor uzun uzun. En dikkat çekici bölüm de bankacılık sektörü ile ilgili. “Pozitif düşünce doğru olsaydı bu kadar işsizlik olur muydu, bankalar bu duruma gelir miydi?” Ekonomik krizin suçlusu da pozitif düşünce! Nasıl mı? Üst düzey yöneticilerin çoğu (en azından ABD’de) pozitif düşünce gurularını dinliyor ve gerçeklerden uzaklaşıyor. Hatta gelecekte kötü şeyler olacağını söyleyen çalışanlarını kötümser oldukları için işten çıkarıyorlar. Ve pozitif düşünmeye devam ediyorlar. Sonuç: Küresel ekonomik kriz. Yazar haklı, pozitif düşünceye gereğinden fazla paye verdik. Sonuç büyük bir hayal kırıklığı oldu. Gerçekleri göremez olduk. Bazen gerçeklerle yüzleşip doğru adımı doğru zamanda atmak gerekiyor.
Her kadının başucunda olması lazım!