Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Santralİstanbul’da önce Otto, şimdi de Tamirane kapandı. Peki ama iyi mi oldu, kötü mü?

TAMiRANE DE GiTTi

Santralİstanbul’daki değişim One Love Festival’le ortaya çıktı. Alkol yasaklandı, Otto Santral kapandı, 30 Aralık’ta bir veda haberi daha geldi. Tamirane, 4 yıl sonra Santralİstanbul’a veda ettiğini açıkladı. İçerik uyumsuzluğu, Santralİstanbul’un bir yaşam alanından bir üniversite kampüsüne dönüşümü gerekçe olarak gösterildi. Santralİstanbul’da sanki tek sorun alkol yasağıymış gibi algılayanlar oldu.
Santralİstanbul baştan olmamış bir projeydi. Bir üniversite kampüsünün her gece davet, tanıtım, kokteyl, parti yapılan bir mekânlar topluluğu haline dönüşmesi de, bir müzik festivalinde alkol satışının yasaklanması kadar saçma. Santralİstanbul’da her gece başka bir etkinlik vardı, sanki koskoca İstanbul’da başka mekân yokmuş gibi, ne tanıtımı yapılacaksa yapılsın adres değişmiyordu, Santralİstanbul’dan şaşılmıyordu. Davet kuşları, üniversite
öğrencilerinden daha sık
Santralİstanbul’a gitmeye başlamıştı.

Baştan böyle olmamalıydı
Evet, Silahtarağa Santrali, Bilgi Üniversitesi tarafından hayatımıza kazandırıldı. Bu gerçekten önemli ama üniversite kampüsünde kültür sanat merkezi olmasını ne kadar anlıyor ve saygı duyuyorsam, üniversite kampüsünün şehirdeki her parti ve davete ev sahipliği yapan bir yer haline gelmesini de o kadar anlamıyorum. Dünyanın hiçbir yerinde böyle bir örnek yok. Ne ABD’de, ne Avrupa’da üniversite kampüsünde şehrin en popüler parti, davet mekânı olması düşünülebilir. Kaldı ki, üniversite kampüslerinin çoğunda alkol yasağı da var.
İstanbul gibi bir metropolde şehrin yeme-içme-eğlence hayatı bir üniversite kampüsüne kalmamalıydı. Ama biz bunu hep yapıyoruz, bir yeri tutturup suyunu çıkarıyoruz. Sonra da neden böyle oldu diye dövünüyoruz. Sanki tek sorun, alkol yasağı gibi sonra da kızıyoruz. Oysa konu o değil.
İşte bu yüzden Tamirane’nin Santralİstanbul’dan gidişine ne yazık ki üzülemiyorum. Baştan böyle olmamalıydı.

Haberin Devamı

HAVAALANINDA PİDE KUYRUĞU

Havaalanında pasaport, güvenlik kuyruğu olur, bizdeyse pasaporttan ve güvenlikten gayet hızlı geçiyorsunuz. Ama pide kuyruğunda takılıyorsunuz. Atatürk Havalimanı’nda dillere destan bir CIP salonu var. Bunun nedenlerinden biri Do&Co imzalı yemekleri. Lounge’un farklı bölümleri var ama en stratejik nokta, pideyle makarna arasında.
Sabahları pide yerine poğaça oluyor, makarna yerineyse omlet ve menemen. Saat 11.00’e doğru pideci geçiyor fırının başına. İşte o sırada nasıl bir kuyruk, anlatmak mümkün değil. Sanırsınız herkes kıtlıktan çıkmış. Kuyruk uzadıkça uzuyor. Herkes en acıklı ve endişeli yüz ifadesiyle en öndekinin aldığı pideleri sayıyor. Biraz fazla alacak olursa yüzlerde dehşet ifadesi beliriyor. Çünkü kuyruk ilerliyor, sıra geliyor ama pide bir noktada bitiyor. Sonra deniyor ki, “15 dakika sonra yeni pideler çıkacak.” İşte o sırada kalabalık çil yavrusu gibi dağılıyor, ilk 10 dakika gelen giden yok, son 5’e girildiğinde bir bakıyorsunuz kuyruk yine almış yürümüş. Eee, hakkını vermek lazım, gerçekten çok çıtır yapıyorlar pideleri.

Haberin Devamı

Seda Sayan cilvesi
Geçen gün Nişantaşı’nın yılbaşı kalabalığından kaçtım, Atatürk Havalimanı’nın kalabalığı içinde yine en stratejik noktada yerimi aldım. Pideler ve Seda Sayan ve ailesine nazır. Hangisine bakacağımı şaşırdım. Seda Sayan’ın yılanı deliğinden çıkaracak tatlı dili ve cilvesiyle çay istemesine tanık oldum. Öyle bir istedi ki, doğrusu yerimden kalkıp ona çay götürmemek için kendimi zor tuttum. Böyle cilveli kadınlara saygı duyuyorum. Ben öyle isteyene kadar çoktan kalkıp almıştım çayı. İşte galiba orada kaybediyor günümüzün kadınları. O tatlılık, o cilve kalmadı çoğumuzda.
Sayan’ı izlemeye devam ederken göz ucuyla pide kuyruğunu da takip ediyorum. Biraz azalacak gibi olduğunda, bir bakıyorum ki, pide bitmiş. Derken ekranda ‘Son çağrı’ yazıyor. İşte asıl soru: Pide mi, uçak mı? Toparlanıp, salondan çıkıyorum ama doğrusu aklım Seda Sayan’da ve pidede
kalıyor.