Bugün pazartesi sendromuna bir de tatil dönüşü sendromu eklendi. Peki ama bu duble hastalığın üstesinden nasıl geleceğiz?
Önce pozitif olalım lütfen. Tatile gidenler şehri, evi, işi, arkadaşları özlemiştir diyelim. Özlemeyenler de en azından ‘mış gibi’ yapsın. Biliyorum, şehirde kalanlar ise bu tatil rehavetinden kurtulmayı iple çekti. Daha fazla ‘Yemekteyiz’e maruz kalmayı kim ister ki?
Bayramda neleri kaçırdığımıza bakalım, duruma adapte olalım. YouTube’un tekrar kapatıldığını görünce şaşırmayalım.
Şimdi size bu haftayı renklendirebilecek birkaç öneri sunuyorum. Buyrunuz...
- Çağdaş sanat fuarı, ‘Contemporary İstanbul’ 25 Kasım’da Lütfi Kırdar Kongre ve Sergi Merkezi’nde başlıyor. 24 Kasım’da davetlilere özel ön izleme gerçekleşecek. Fuar, 28 Kasım’a kadar devam edecek. ‘Genç Sanatçı Olmanın Dayanılmaz Hafifliği’ panelinden Galeri Baraz’ın önünde yapılacak ‘Hepimiz Burhan Doğançayız’ eylemine kadar fuarda ses getirecek birçok şey var. Kaçıranlara hemen bir parantez açalım, Halil Altındere bir Burhan Doğançay tablosunu Galeri Baraz’ın sahibi Yahşi Baraz’ın kafasında parçalayarak ‘Portrait of a Dealer’ adlı bir video ve fotoğraf çalışması gerçekleştirmişti. Mehveş Evin bu fikrin orjinal olmadığını da yazmıştı. Hala bu çalışmanın yankıları sürüyor.
Parantezi kapatalım, ‘Contemporary İstanbul’ programına bakın, beğendiklerinizi kaçırmayın.
- Bu hafta bir başka önemli etkinlik daha var. 12. İstanbul Bienali 26-27 Kasım’da düzenlenecek ‘İstanbul’u Hatırlamak’ başlıklı konferansla başlıyor. Nerede mi? Bienalin halka açık ilk etkinliği Bilgi Üniversitesi Dolapdere Kampusü’nde.
- 25-28 Kasım tarihlerini not edin. Kanyon’da ‘Şarap Tadım Günleri’ başlıyor. Tadım günlerine Doluca’dan İdol’e, Sevilen’den Vinkara’ya 13 yerli şarap markası katılıyor. Şarap konulu söyleşiler de yapılacak.
- İstanbul, Hilton otelindeki Al Bushra’dan sonra 23 Kasım’da yeni bir Lübnan restoranına daha kavuşuyor. Reina’cılar Nomads’ı Crystal’ın yerinde açıyor. Bir devir kapanıyor. Bakalım Nomads kalıcı olacak mı?
Ajda’nın yerine ne moda oldu?
Ajda’nın bir tek konuda modası geçiyor. Bakalım bilebilecek misiniz?
Evet, Ajda Pekkan her zaman moda olacak, hep öyle kalacak. Ama halk arasındaki adıyla Ajda (aida) çay bardakları artık tarih olmaya başladı. Birçok önemli tasarımcı çay bardaklarını yeniden yorumladı. Ortaya çok güzel tasarımlar çıktı. Önce Faruk Malhan’ın kendi markası Koleksiyon için tasarladığı kırmızı tabaklı çay bardaklarına bayıldık. Başta sadece Koleksiyon’da bulabiliyorduk. Şimdi artık marketlerde bile satılıyor. Mavi tabaklıları ve metal tabaklıları da çıktı.
Sonra Alev Ebüzziya’nın Paşabahçe için tasarladığı tombul çay bardaklarını da çok beğendik. Onların da değişik tabak renkleri çıktı.
Derken Maybe Design’da Erdem Akan’ın tasarladığı ve benim favorim olan tabaksız çay bardakları çıktı. Adı eastmeetswest. Bir su bardağının içine ince belli çay bardağı yerleştirilmiş olduğunu düşünün. Bu bardaklar elinizi yakmıyor. Tabak derdi de yok. Boşken çok güzel durmasa da içine çay koyduğunuzda görüntü çok şık. Tek kusuru bardakların biraz kalın olması ama o kadar kusur da olacak.
Şimdi yeni bir favorim var, Can Yalman’ın Hisar için tasarladığı çay seti, Tearend. Çay bardakları, paslanmaz çelik tabakları, kaşıkları, şekerlik ve maşası hepsi birbirinden güzel. Diğerlerinden çok farklı. Daha sade ve şık. Ayrıca tepsisi ve çaydanlığıyla da çok iyi bir takım. Hisar ve Boyner mağazalarında satılıyor.
Görüyorsunuz tasarımda yapılabilecek çok şey var. İnce belli bir çay bardağından bile kaç tasarım çıkıyor... Şimdi haksız mıyım Ajda’nın modasının geçtiğini söylemekte?
Eleştirmenler sağolsun, izlemiş kadar oluyoruz!
Geçen gün bir arkadaşım iki arkadaşıyla taksiye biniyor. Hararetli bir şekilde ‘New York’ta Beş Minare’ filmini tartışmaya başlıyorlar. Sonra birden fark ediyorlar, taksi şoförü de konuşmalarına ister istemez maruz kalıyor. O yüzden bir incelik gösterip taksi şoförüne filmi izleyip izlemediğini, daha izlemediyse izlemeyi düşünüp düşünmediğini soruyorlar. Şoför de “Çok izlemek istiyorum” diyor, bunun üzerine bizimkiler “Tamam o zaman, sizin yanınızda filmi konuşmayalım” diyorlar. Böyle bir anlayış durumu da söz konusu olabiliyor.
Gel gör ki bizim sinema eleştirmenlerimiz arkadaşım kadar ince düşünmüyor. Okuyucularını da, filme emeği geçenleri de anında harcayabiliyor.
Çağan Irmak’ın son filmi ‘Prensesin Uykusu’nu ne yazık ki henüz izlemeden izlemiş kadar oldum. Oysa gerçekten filmi çok merak ediyorum ve en yakın zamanda izleyeceğim.
Atilla Dorsay gibi bir duayen bile filmin sonunda neler olduğunu ballandıra ballandıra yazmış.
Eleştirmenlerden bir ricam olacak. Lütfen filmin tamamını yazmayın. Eğer mutlaka yazacaksanız da “Henüz izlemeyenler okumasın” diye başına bir not düşün bari.
Tescilli reklam yıldızı Ali Ağaoğlu
“Ali Ağaoğlu rakip inşaat firmalarından ve bir tekstil firmasından reklam filmi teklifi aldı” haberlerini bayram boyunca okuduk. Hatta Ağaoğlu, Dubaili Emaar’dan 5 milyon dolar, adını açıklamadığı tekstil firmasından da 1 milyon dolar istediğini açıklamış. Tekstil firmasına indirim yapmasının nedeni de belli, reklamda Paris Hilton ile birlikte rol alacakmış.
Herkes Ali Ağaoğlu’nun istediği rakamları konuşuyor, Ağaoğlu’nu eleştiriyor. Kimse çıkıp da “Nasıl oluyor da bu kadar büyük firmalar reklamlarında Ali Ağaoğlu’nu oynatmak istiyor?” demiyor. İşte bu demek oluyor ki, artık Ali Ağaoğlu tescilli bir reklam yıldızı.