İstanbul-New York hattından bildiriyorum. THY’nin farkı ne? New York’ta JFK Havalimanı’nda döner, baklava, börek ziyafeti... Vanity Fair’in efsane yayın yönetmeni Graydon Carter’ın restorancılık macerası
Son iki hafta içinde iki kez ABD’ye uçtum; biri
Lufthansa’yla, biri THY’yle. Kabul etmek lazım, arada büyük fark var, THY’nin servisi olağanüstü. Normal bir havayolunda business class’ta alacağınız servisi THY’de ekonomide de alabiliyorsunuz.
Zaman zaman rötarlarına kızsak da, acımasızca eleştirsek de, hakkını vermek lazım. Her türlü servis konusunda aşmış durumdayız. Öncelikle çok iyi bir eğlence sistemi var. Herkes önündeki televizyonda istediği filmi, diziyi izleyebiliyor. Çeşit çok, seçmek zor. Bunun yanı sıra, uçakta internet bağlantısı da var. İnternette istediğinizi yapabiliyor ve canlı
televizyon bile izleyebiliyorsunuz.
Benim gibi uçakta uyumayı sevenler için bu kadarına doğrusu gerek yok. Bazen bir süre telefonsuz, internetsiz kalmak insanın hoşuna bile gidiyor, uçakta tatil hissi yaşıyorsunuz. Ama tabii online olmadan duramayanlar için bu müthiş bir hizmet.
THY’nin diğer havayollarından en büyük farkıysa Do&Co imzalı yemekleri. Uzun uçuşları bile sandviçlerle geçiştiren büyük havayolları varken, THY uzun uçuşlarda iki ana, bir ara öğünle kalbe giden yolu çoktan keşfetmiş durumda. Business class’taysa yemek yapan şef bile var.
Bunların yanı sıra THY’nin jestleri de var. Örneğin 15 Şubat’ta uçmama rağmen Sevgililer Günü şerefine kalp şeklinde çikolatalı pasta ve kalp şeklinde çikolata ikramı vardı. Sevgililer Günü kutlamalarına karşı olanlar bile bu tür jestlere ve tabii çikolataya hayır diyemiyor. Sevgililer Günü’ne özel bir kişi fiyatına iki kişi uçma tarifesi de önemli bir promosyon.
Biliyorum, iyiye alışmak çok kolay, sürekli eleştirmek de... Ama iyi şeylerin değerini bilmek lazım. Tebrikler THY!
JFK’de baklava börek
Doğu Timor’da bile Türk restoranı görmüş biri olarak, New York’ta Türk restoranı görmek beni şaşırtmaz sanıyordum. Oysa JFK Havalimanı’nın ortasında döner görünce şaşırdım.
Tam THY uçağının kapısının karşısında Eat&Go diye kocaman bir büfe var, logosunda da bıyıklı bir adam. ‘İstanbul-New York’ yazıyor altında.
Beni en çok güldüren onun da altındaki yazılar, ‘Baklava, börek, pistachio (şam fıstık), health food (sağlıklı yemek)’. Baklava, börek ve sağlıklı yemeği aynı cümle içinde kullanmak zaten ancak bizde olur. Mönüde Türk kahvesi de var.
New York sokaklarından sonra artık JFK’de de Türk lezzetlerinin girmiş olması sevindirici. Tabii baklava ve böreğin sağlıklı yemekle aynı kategoriye girmesi de.
Graydon Carter’dan restorancılık dersi
Dergicilikle ilgisi olmayanların bile adını bildiği, dünyaca ünlü sayılı yayın yönetmeni var: Anna Wintour, Tina Brown ve Graydon Carter gibi.
Vanity Fair’in 20 yıllık yayın yönetmeni Graydon Carter, neye elini atsa yıldız yapabiliyor. Bkz: Ortak olduğu iki restoran, ‘Waverly Inn’ ve ‘Monkey Bar’.
Carter, önce ‘Waverly Inn’ diye bir restoran-bara ortak oldu. Buraya rezervasyon yaptırmak bile başta büyük olaydı. Tanıdık olmadan rezervasyon da yapılamıyordu. Restoranın telefonu bile yoktu. Gerçi şimdi opentable.com’dan yapılabiliyor, ama o da ancak çok erken ya da çok geç saatlerde yemek yemeyi kabul ederseniz...
Carter’ın 2009’da ortak olduğu diğer restoransa ‘Monkey Bar’. Birkaç ay önce baştan aşağı yenilediği ‘Monkey Bar’ı merak ediyordum, bu sefer gitme şansım oldu. 90 yıllık bir restoran. Elysees Oteli’nin içinde. Carter iki ortakla restoranı satın aldığında yer bulmak imkansız hale geliyor. Bir süre sonra restorana eskisi kadar ilgi olmadığını fark ediyorlar. “Artık restoranlarda iyi yemek sunmak değil, olağanüstü yemek sunmak gerekiyor” diyor Carter. İşte bu yüzden restoranın mutfağını birkaç ay önce baştan aşağı yeniliyorlar. Yeni şef geliyor, yeni mönü hazırlanıyor. Bu arada zor yer bulunan restoran olmanın da artık gereksiz olduğunu düşünüyorlar ve opentable.com’a giriyorlar.
Ünlü isimlerin sürekli orada görünmesi bile bir restoranı kurtarmaya yetmiyor. Restoran işi gerçekten de sanıldığından daha zor. Bkz; Graydon Carter gibi güçlü bir isim bile bunu söylüyor.