Londra’da Quintessentially Epicure’un düzenlediği, yemeğe düşkün herkesi mest edecek bir etkinlikteyim. Dünyaca ünlü 10 şef önümüzdeki mutfakta yemekleri pişiyor, sonra masalara kurulup tadım yapıyoruz
Baştan uyarayım. Siz de Vedat Milor’un ve Mehmet Yaşin’in televizyonda iştahla yemek yemesini ve ‘damak çatlatan lezzetleri’ anlata anlata bitirememelerini benim gibi hafif kıskançlıkla ve imrenerek mi izliyorsunuz? Şimdi anlatacaklarım karşısında da benzer hisler içinde olacaksınız.
10 şeften 10 yemek
Londra’da sadece üyelerin girebildiği özel bir kulüp var, adı Hurlingham Club. Burada Quintessentially Epicure’un ilk defa düzenlediği bir organizasyondayım. Bu bir gurme etkinliği. Dünyaca ünlü (ama bu bizde sık sık kullanılan anlamda değil, gerçekten dünya çapında), bol Michelinli 10 şef tek tek çıkıp karşınızda kurulan mutfakta canlı canlı yemek pişiriyor. Bir yandan tarifleri veriyorlar, bir yandan soruları cevaplıyor, bir yandan da yemeklere sevgilerini katıyorlar durumu söz konusu. Garip sorular da gelebiliyor. Örneğin bir izleyici “Hamile kadınlar ne yemeli, ne yememeli biliyor musunuz? Müşterilerinize bu konuda tavsiyelerde bulunabiliyor musunuz?” diyor The Ledbury’nin şefi Brett Graham’a. Şefin cevabı net ve basit. “Hayır” diyor, “Doğacak çocuğunuzun hayatını ya da sağlığınızı asla bir restorana ya da bir şefe emanet etmeyin, ne yemeniz ne yememeniz gerektiğini kendiniz bilin.”
Locatelli döktürüyor
Her demonstrasyonun sonunda yandaki salona geçiyoruz. 10 kişilik yuvarlak masalara kurulup yemeğin tadına bakıyoruz, tabii bu yemeğe özel seçilmiş şarapla birlikte. Tadı damağımızda kalıyor. “Keşke biraz daha olsa” diyoruz, ama o zaman hepsini birden denemek mümkün olmaz.
Önce Londra’nın ünlü İtalyan restoranı Locanda Locatelli’nin şefi Giorgio Locatelli’nin yaptığı yabani mantarlı tagliatelli’yle başlıyoruz. Kendi elleriyle açtığı makarnaya son dakikada eklediği çiğ maydanozun nasıl bir fark yarattığına inanamıyorsunuz.
Sonra Brett Graham bir ıstakoz pişiriyor. Binbir çeşit baharat ve yoğurtla özel bir sos hazırlıyor. 40 yıl düşünseniz aklınıza gelmez bu malzemeleri bir araya getirmek. Ama sonuç müthiş. Sonra The Berkley ve The Gilbert Scott’un şefi Marcus Wareing kaz etine çikolatalı bir sos yapıyor. Sırf sos yeter!
Makaron da bir nevi zeytinyağlı
Makaron denince tartışmasız en iyi isim olan Pierre Herme’nin 4’üncü kuşak pastacısı Pierre Herme; güllü makaron, liçi ve frambuazla meşhur tatlısı ‘ispahan’ı hazırlıyor. Bu arada bir şey öğreniyorum, makaron zeytinyağıyla yapılıyormuş. Gül de bir bitki olduğuna göre, güllü makaron pekala sağlıklı sayılabilir, zeytinyağlı sebze kategorisine bile girebilir diye kendi kendimi avutuyorum.
Sonra iki Michelin yıldızlı Helene Darroze kaz ciğerinin son aşamalarını anlatıyor. İlk günün programı burada bitiyor.
Yemeklerin yapılışını görmek istemiyorum
Şimdi doğruya doğru, bunları izlemek de tatmak da müthiş bir deneyim. Ama aslında yediklerimin yapılışını görmemeyi kesinlikle tercih ederim. Her yemeğin içine ne kadar yağ konulduğunu görünce insanın ister istemez morali bozuluyor. O ağzınıza attığınızda eriyen bir lokmalık makaronun nasıl bir kalori bombası olduğunu görünce yıkılıyorsunuz. Yine de böyle bir etkinliği mide fesadı geçirmeden atlatabilmenin mutluluğu ve gururu içindeyim.
Enmoda.com’dan duydum
Yeme-içmeye meraklıysanız böyle organizasyonları kaçırmamak lazım. Peki böyle bir etkinlik olduğundan nasıl haberim oldu?
Enmoda.com diye yeni bir internet sitesi sayesinde. Doğuş Grubu’nun sitesi. Hazirandan beri hayatımızda. Adı sizi yanıltmasın, sadece modayla ilgili değil. Hayatla ilgili ‘en moda’ şeyleri bir araya getirip size sunuyor.
Böyle bir gastronomik etkinliğe katılmak, VIP localarda yurt dışındaki önemli futbol maçlarını izlemek ya da Zeynep Tosun gibi tasarımcıların siteye özel tasarımlarından alıveriş yapmak da seçenekler arasında.
Eğer yurt dışında ilginizi çeken bir etkinliğe katılacaksanız uçağınıza, otelinize kadar her şeyi ayarlıyorlar. Bir nevi seyahat acentası hizmeti de veriyorlar. Enmoda.com’u takip etmekte fayda var.