Her şey üst üste geliyor. Çaresiziz. Sadece biz değil, dünya alt üst olmuş durumda. İnsanın
2012 kehanetine bile inanası geliyor.
Dün gece gözüme uyku girmedi. Bugün ne yazacağımı düşündüm hep. Size bir İngiliz şefin açtığı Osmanlı yemekleri yapan restoranı anlatacaktım aslında. Bizim yemekleri nasıl yorumladığını, sonra da bize “Siz herhalde Osmanlı mutfağını duymadınız” demesini anlatacaktım. Ama şimdi içimden gelmiyor.
Güzel bir hafta sonu programı için öneriler yazacaktım. Yeri ve zamanı değil. Şimdi o da içimden gelmiyor zaten. Hal mi kaldı güzel şeyler düşünecek, planlayacak?
Evet, biliyorum siz bu satırları aslında eğlenmek için okuyorsunuz. Çünkü burada hayatın güzel yanlarından bahsediyoruz. Zaten her şey o kadar yorucu ki, burada bir mola veriyoruz hep beraber. Ama şimdi onu bile yapamıyoruz.
Her şey üst üste geliyor. Çaresiziz. Sadece biz değil, dünya alt üst olmuş durumda. İnsanın 2012 kehanetine bile inanası geliyor.
Clinton’dan Kaddafi’ye ‘Wow!’
New York, Roma yanıyor, protestolar son hızla devam ediyor. Birkaç yıl önce Paris’in göbeğinde Elysee
Sarayı’nın bahçesinde çadırlar
kurup ‘kadınları ve develeri’yle konaklayan Kaddafi kanalizasyona bile kaçmaya kalkıştı ama yine de kurtulamadı. Dünya bir anda tepetaklak olabiliyor işte.
Tıpkı kadına şiddet fotoğrafları gibi, Kaddafi’nin öldürülüşü, kanlar içinde sürüklenişi de gözlerimin önünden gitmiyor. Giden gitmiş. Hak etmiş, hak etmemiş, ne fark eder? Vahşet hep aynı vahşet.
Bir de Hillary Clinton’ın Kaddafi’nin yakalanışıyla ilgili ilk duyum aldığında verdiği tepki: “Wow!” “Biz bunları çok duyduk, bakalım bu sefer doğru mu?” diyor sonra da. Ama ilk tepki “Wow!”
İçimiz yanıyor
Aslında Kaddafi’yi bile gözümüz görmüyor, görecek halimiz yok. Türkiye yanıyor. Ateş düştüğü yeri yakıyor. Evet, Twitter’da iki nokta üstüste ve parantezli bir üzgün suratla tepki veren de var, daha damardan konuşmalar yapan da. “Yas mı tutulmalı, yoksa hayat kaldığı yerden devam etmeli mi?” diyen de var. Bazısı “TV programları iptal edilsin” diyor, bazısı “Tek eğlencemiz, TV programını iptal etmekle olur mu bu iş?” diye isyan ediyor. Etkinlikler iptal ediliyor. İptal
edilmese de erteleniyor. “Sözün
bittiği yer” deniliyor, birçok şey daha erteleniyor, ama sonuç koca bir hiç.
İçimiz yanıyor. Ne yazık ki, ancak rakamlar arttıkça, daha çok farkına varıyoruz. Ama yine de elimizden bir şey gelmiyor. Hepimize sabır dilemekten başka.
Bu döneme ait olmak istemiyoruz
İşte şimdi daha iyi anlıyorum. Neden dönem dizileri, dönem filmleri daha çok tutuyor bugünlerde. Çünkü hiçbirimiz bu döneme ait hissetmiyoruz kendimizi. Hepimiz erken yorulduk. Hepimiz keşke şu yıllarda yaşasaydık diye zaman zaman iç geçiriyoruz. Ve biliyoruz ki aslında yalnız değiliz.
“Kalp mi daha çok üzülür, beyin mi?”
Başlıktaki cümle 5 yaşındaki Ali Deniz’e okulda verilen ödev. Sanki her şey toz pembeymiş gibi daha 5 yaşındaki çocuklara verilen ödeve bakın.
Peki Ali Deniz ne cevap vermiş dersiniz? “Beyin daha çok üzülür” demiş, balonlar çizerek anlatmış. “Neden beyin daha çok üzülür?” diye sorulduğunda cevabı basit ve
net, “Çünkü beyin bir şey yapamazsa üzülür.”
Tamam 5 yaşındaki çocuklar bizim o yaştaki halimize benzemiyorlar. Tamam bizden kat be kat
akıllılar. Her türlü teknolojiye hakimler. Ama yine de bu soru çok ağır olmamış mı?