Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Bugün benim doğum günüm. Hem de 30. doğum günüm. Bir kadın için 30 yaş çok şey ifade ediyor. 30 oldun mu birçok şeyi başarmış olacaksın. Başaramadıysan ‘Eyvah ne yapacağım?’ diyeceksin.
30’larında ‘Artık evlenme zamanı geldi’ diyeceksin. Ama doğru insanla daha karşılaşmadıysan da ‘Bekârlık sultanlık’ diyeceksin. ‘Kariyer yaptım, paramı kazanıyo-rum, kocayı ne yapayım?’ diye söyleneceksin, ama bu sefer de yalnızlık zor gelecek.
Evliysen ‘E, artık çocuk yapma zamanı’ diyeceksin. Hem çok isteyeceksin hem de çocuktan sonra hayatta kendinden daha önemli bir şey olacağı için korkacaksın ve erteleyeceksin. Erteledikçe bu sefer de yaşım geçiyor diye üzüleceksin.
Derken kariyer çanları çalacak. ‘30’uma geldim, hâlâ bu işi mi yapıyorum? E, daha ne kadar böyle gider?

Yaş 30
Nasıl daha iyi bir yere gelirim?’ diye planlar yapacaksın. Ve tabii göreceksin ki hayat planladığın gibi gitmiyor.
Sonra gelecek endişesi başlayacak. Artık sadece harcama değil, biriktirme dönemi de geldi diyeceksin. Her biriktiremediğin kuruş için kendini suçlu hissedeceksin.
Daha sonra ‘30’uma geldim artık kendim için de bir şeyler yapmalıyım’ diyeceksin. Eş dost akrabayı bırak biraz da kendini düşün... Artık yoga mı yaparsın, dans dersi mi alırsın bilmem ama sadece kendin için bir şeyler yapmayı kafaya koyacaksın. Yaparsın yapamazsın o ayrı...
Bu bir dönüm noktası mı?
30 yaş bir dönüm noktası. Önünde yapmak istediğin o kadar çok şey var ki... Bir yanda da zaman geçiyor stresi...
Herkes diyor ki 40’tan sonra bir rahatlık geliyor, insan kendisiyle barışıyor.
Bu devirde 30 yaşında bir kadın olmak zor. Sürekli bir ikilem var. Çocuk olursa kariyer ne olacak tasası var. Çocuk da yaparım kariyer de diyenler ikisinin de hakkını verebiliyorlar mı derdinde. Ne yaparsanız yapın yine de bir suçluluk duygusu oluyor işte.
Evet, 30 yaşında bir kadın olmak kolay değil. Yine de mutluyum. En azından hâlâ gece kulüplerinde kimliğimi soruyorlar! 



Bu adada yaşamak istiyorum
Jost Van Dyke diye bir adadayız. İngiliz Virgin Adaları’nın en küçüğü. Burada sadece 200 kişi yaşıyor. Adaya ayağınızı basar basmaz cennet burası herhalde diyorsunuz. Kumun beyazlığı ve denizin rengi, şeffaflığı anlatılacak gibi değil. Maldivler’den de Leonardo DiCaprio’nun meşhur The Beach filminin çekildiği Tayland’daki Maya Beach’ten de daha etkileyici. Denizi derin ve soğuk. Hem de suyun dibi görünüyor. Burada dalış yapmaya falan gerek yok. Denizin altında ne varsa zaten yüzerken de görebiliyorsunuz. Maldivler’in denizi git git dizinizi geçmez. Bir de imamın abdest suyu gibidir. Jost Van Dyke ise tam tersi. İşte o yüzden cennette gibisiniz.
Burada yaşayanlar bütün gün hamakta uyukluyor. Zaten böyle bir yerde yaşarken kim takar ekonomik krizi falan? Burada öyle paraya falan da ihtiyaç yok. Bir bikini, bir parmak arası terlikle ömür geçer. Yeme-içme masrafı da yok. Balık ve deniz mahsulleri bol nasıl olsa...
Denizden bir zodiac botla polis geliyor. Hemen soruyoruz burada suç işleniyor mu diye. ‘8 ayda bir vaka olur, o da ot içen birini yakalarız’ diye anlatıyor. Başka ne suç işlenecek zaten burda? Sonsuz bir huzur var.
Bizi en çok güldüren hamburger ve cheeseburger fiyatları oluyor. Hamburger 8 dolar, cheeseburger 10 dolar. Bir dilim peynir için 2 dolar alıyorlar. Tabii bu turist kazığı. Turistler için Foxy’s diye bir yeme-içme yeri var. Adanın en ünlü yeri ama çalışanların yarısı hamakta uyuyakalmış. Onlardaki rahatlık size de bulaşıyor. Hepimizin ortak hissi burada yaşamak istiyorum oluyor. Telefonda kime anlatsak çok sıkılırsınız diyor, ama onlar Jost Van Dyke’ı görmeyenler. Görseler  fikirleri değişir bence.
Virgin Havayolları’nın sahibi Richard Branson da buraları çok beğenmiş ve İngiliz Virgin Adaları’ndan olan Necker Island’ı satın almış. Branson’ı bir kez daha takdir ediyoruz.

Adada Hande Yener rüzgârı
Kumsalda Fransızların önünde tam dedikodu yaparken içlerinden biri kırmızı tişört giyen eşime ‘Sana kırmızı çok yakışıyor’ demez mi? İşte o noktada kopuyoruz. Karayipler’in ortasında ufacık bir adada bile Hande Yener’in şarkısını bilen bir Fransız karşımıza çıkıyor. Biz sadece nakaratı biliyor sanıyoruz, ama bir bakıyoruz ki benden daha iyi biliyor şarkının tüm sözlerini. ‘Hatayı ben en başında yaptım, aynı evi senle paylaşarak’ diye başlıyor ve uzun süre susmuyor. Sonradan öğreniyoruz ki geçen yıl Club Med Palmiye’de çalışmış. Ne tesadüf, değil mi?