Yaşasın Alaçatı bize kaldı
Alaçatı’da inler cinler ve biz varız sadece. ‘Alaçatı’nın eski tadı yok’ diyenler yanılıyor. Buyrunuz, eylül sonu itibarıyla burada neler oluyor?
İstanbul’dan İzmir’e gelmiş bulunuyorum. Hem de uzun zamandır ilk defa hiç rötarsız. Çeşme’ye gitmek için taksi fiyatına bir Vito ayarlanmış. İçinde bir laptop baş köşede duruyor. Şoför gururla bilgisayarın sol köşesindeki Vınn’ı gösteriyor, “Bakın internet de var”. Bir arabadaki bilgisayar eksik kalmıştı zaten! Elimizde iPadler, Blackberryler, kimse birbiriyle konuşmuyor. Eee, herkes meşgul!
Şoför yine gururla “Müzikleri de bilgisayardan değiştirebilirsiniz” diyor. Ama kimse gömüldüğü ekrandan başını kaldırmıyor, uğraşmıyor.
50 dakika sonra Alaçatı’dayım. İn cin top oynuyor. Yeme-içme yerlerinin ve dükkanların çoğu kapalı. Açık olanlarda da yüzde 50 indirim yazıyor vitrinlerde.
Nars’ın farkı ne?
Güler Sabancı’nın butik oteli Nars’ta kalıyoruz. Nars Ilıca’dan sonra Alaçatı ikinci şube. Küçük ama çok zevkli. 7 odası var. Detaylar yetiyor.
Odalardaki nevresimler, havlular o kadar güzel ki... Hemen kendinizi biraz ilerideki Ayşe’nin Dolabı’na ya da Caroline Koç ve Banu Yentür’ün bu yaz Nars’ın girişinde açtıkları Haremlique’e atmak istiyorsunuz. Neden mi? Tabii ki benzerlerini almak için. Doğal ketenlerin garip bir şekilde huzur verici bir etkisi var. Haremlique’e girmişken sakızlı kahvelerden de alınabilir tabii.
Gelelim burada bulunma nedenimize. Oteli bir grup arkadaş işgal etmiş durumdayız. Çok sevdiğimiz iki arkadaşımızın, Damla ve Onur’un bugün İzmir’de gerçekleşecek düğünü için buradayız. Düğün sayesinde hep beraber uzun bir hafta sonu tatili yapıyoruz. Nars’ın avlusunda toplanıyoruz. Odaların balkonuna çıkanlar Juliet’in balkon sahnesini hatırlatıyor.
Açık yer bulmak kolay değil
Nars’ta Mezzaluna var. Ama biz ilk akşam yemeğe Barbun’a gidiyoruz. Hem Alaçatı’nın bu kadar göbeğinde, hem de yemekleri bu kadar iyi olmasına rağmen nasıl adı daha çok duyulmuyor şaşıyorum. O kadar çok yemek geliyor ki. Ana yemeklere geçmeden, sütte levrekleri beklerken limon sorbe niyetine sakızlı dondurma yiyelim diyoruz. Doğru İmren Pastanesi’ne tabii. Şaşırtıcı ama Picante ve Tuval dışında açık yer yok. El Beso ve Yaya kapı-duvar. Hatta şile bezi elbiselerine bayıldığım Bellazure bile kapalı. Dükkanlardan bir tek İpekçe açık.
Sezon uzatılamaz mı?
Dondurma molasında konu belli, “Sezon niye bu kadar kısa?” Yazlık mekanlar ve dükkanlar nasıl iş yapıyor anlamak mümkün değil. Sadece iki ay çalışılıyor. Kalan zamanın bir kısmı o iki aya hazırlanmakla geçiyor ama büyük bir kısmı da bir şey yapmayarak geçiyor. Bu kadar işletme nasıl bu kadar az çalışarak ayakta kalıyor? Niye sezonu uzatmak için bir şeyler yapmıyorlar? Alaçatı’ya eylülde de ekimde de pekala gelinir. Hatta yılbaşında gelenler anlata anlata bitiremiyor.
Bu terkedilmiş haliyle Alaçatı bana o tıklım tıklım halinden daha iyi geliyor. “Artık bozuldu, bozulacak”, “Eski tadı da kalmadı” söylentilerini yıkıyor. Üstelik daha eylül bitmedi ve hava da iyi. Şimdi sırada Kum Beach var.
Bakalım belki hafta sonu İzmir’den gelenlerle Alaçatı biraz hareketlenir. Ama bunu isteyip istemediğimden emin değilim. Şimdi Alaçatı bize kaldı. Ve doğrusu böyle eğlenceli bir arkadaş grubuyla burada olmak çok güzel.
Türk modasının Paris çıkarması
Heyecanlıyım, önümüzdeki hafta Paris Moda Haftası başlıyor. Eee, bu beni niye ilgilendiriyor? Çünkü bu sezon Türk tasarımcılar Paris’e çıkarma yapmaya hazırlanıyor.
Açılışı Arzu Kaprol yapacak. Arzu Kaprol salı akşamı Palais Royal’de koleksiyonunu sunacak. Hakan Yıldırım’ın Hakaan markasıyla defilesi çarşamba akşamı Palais de Tokyo’da gerçekleşecek.
Biliyorsunuz, Hakan Yıldırım geçen sezon Londra Moda Haftası’nda büyük ilgi görmüştü. Sonra da Andam ödülünü kazandı. Perşembe günü Fransız Kültür Bakanlığı’ndan ödülünü alacak.
Aynı gün Ezra - Tuba Çetin’in de Palais de Tokyo’da defileleri var. Dizilerdeki takılarıyla tanıdığımız Kısmet by Milka da Paris Moda Haftası kapsamında düzenlenen Vendome Luxury’de tasarımlarını tanıtacak. 1-4 Ekim’de Hotel d’Evreux’de. Paris’ten haberler haftaya...