Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Bayram tatilinde Londra’ya gideceklere bir iyi, bir de kötü yeme-içme tecrübesi...
Bakalım Londra iyi bir Türk restoranına ne zaman kavuşacak?

Lady’liğin bittiği yer: River Cafe

En ağırbaşlı İngizler’in bile tabağı ekmekle sıyırıp, çikolatalı kaşığı hiç çekinmeden yaladıkları bir yer burası. Yemeklerin lezzeti insanda kibarlık falan bırakmıyor. Aslında Londra’nın merkezinde değil, endüstriyel bölgede olduğu için gitmesi zor ama kesinlikle değer. Bağımlılık yapabilecek bir restoran burası. Ne dekorda ne yerinde bir numara var. Tek olayı yemeklerin lezzeti. Her gittiğimde bir ümit, yemek kitaplarından da alıyorum.
Bir de ilginç hikayesi var. Rose Gray ve Ruth Rogers adlı iki İngiliz kadın tam 22 yıl önce bir fabrikanın inşaatında çalışanlara yemekhane olsun diye açıyor River Cafe’yi. Kısa sürede lezzetli yemekleriyle ünü kulaktan kulağa yayılıyor ve büyüyor. Londra’nın en popüler ve pahalı restoranları arasına giriyor. Gwyneth Paltrow’dan Madonna’ya ünlü müdavimleri oluyor. Ortaklardan biri vefat ediyor, diğeri her gün işinin başında. Akdeniz mutfağından yemekler yapıyorlar. Buradan özellikle Nemesis yemeden dönülmez.

Haberin Devamı

Osmanlı mutfağına İngiliz yorumu: Quince
MayFair Londra’nın en havalı otellerinden biri. Nobu Berkeley’nin tam karşısında. Bu otelin Quince adlı bir restoranı var. “Osmanlı yemekleri yapıyoruz, Türk mutfağından seçmeler” deyince merak ediyorsunuz. Çünkü şefi Silvena Rowe İngiliz punk bir kadın. Büyükbabası Türk olduğu için Türk yemekleriyle ilgilenmeye başlamış. Şimdi bizim mutfağımızı bize ve dünyaya pazarlıyor. Ama o da ne? Yemekler felaket. Yenilebilir bile değil. Yiyemediğimizi gören garson gelip “Bir sorun mu var?” diye soruyor. “Evet, beğenmedik” deyince “Osmanlı mutfağını daha önce duymuş muydunuz? Farklı bir mutfaktır” diye bizi azarlamaya başlıyor. Hemen açıklıyoruz, “Biz Türküz, bizim mutfağımız bu ve bu yemekler olmamış.” İngiliz yorumuyla Osmanlı mutfağının İngiliz mutfağından farkı kalmamış.
Oysa daha önce İstanbul Doors’un ortağı Levent Büyükuğur’la da konuşmuştuk, Londra’da Türk mutfağına müthiş bir merak var, öyle Antepliler’le, Sofra’larla olacak gibi değil. Aslında ne açılsa tutar gibi bir durum söz konusu. Bakarsınız Kahve Dünyası’ndan sonra bir de Borsa gibi iyi bir Türk restoranı olur Londra’da. Ee, Türk restorancılar daha ne bekliyorsunuz?

Beğenmeyen itiraz etsin!
Tamam, bet sesli bir şarkıcı çıkıp da kötü bir şarkı söylediğinde “Beğenmeyen dinlemesin” diyoruz. Televizyonda kötü bir dizi ya da ‘seviyesiz’ bir program olduğunda da “Beğenmeyen izlemesin” diyoruz. Bir yazar özel hayatını gazetelerde yaza yaza bitiremediğinde de de “Beğenmeyen okumasın” diyoruz. Ama söz konusu 13 yaşından itibaren çok derin yaralar alarak büyümüş bir genç kızın hayatı olduğunda Yargıtay 14. Ceza Dairesi Başkanı çıkıp da “Karar doğru, beğenmeyen itiraz etsin” deyince gerçekten ne yapacağımızı şaşırıyoruz.
Bu cümlenin tutulur bir yanı yok. Kararın doğru olduğuna inanabilmek de ürkütücü. Bir hukuk adamının ağzından “Beğenmeyen itiraz etsin”i duymak da.
Biz Van depreminde istediğimiz zaman nasıl büyük bir dayanışma gösterebildiğimizi bir kez daha gördük. Şimdi sırada N.Ç.’nin ve onunla aynı acı kaderi paylaşan daha birçok çocuğun geleceği var. 13 yaşındaki çocuğa yapılan korkunçluklara “Kendi rızasıyla” diyen, bunu yapanlara “İyi halli” diyen ve “Karar doğru beğenmeyen itiraz etsin” diye de açıklama yapanlara itiraz ediyoruz. Sonuna kadar arkandayız N.Ç.!