Çağdaş Ertuna

Çağdaş Ertuna

cagdas.ertuna@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

İstanbul yeme-içme hayatında yemek her zaman ikinci planda kalır.

Merkezi lokasyon, görme-görünmeye uygun ortam daha önemlidir.

Vasat bir yemeğe fahiş fiyatlar vermek çoğu zaman şaşırtmaz.

Genelinden memnun kalındıysa, yemek çok iyi olmasa da olur.

Yemek mi, görmek /görünmek mi

Daha en başından bunun aksini savunan iki restoran peş peşe açıldı.

Biri Maçka’da La Petite Maison’du, diğeri ise Zorlu Center’da Ristorante Italia di Massimo Bottura.

Massimo Bottura’nın restoranı kapanmak zorunda kaldı, La Petite Maison ise bu hafta itibarıyla taşındı.

Haberin Devamı

Nice’ten dünyaya yayıldı

La Petite Maison, Maçka Palas Park Hyatt otelinin girişindeydi.

Eski Emporio Armani Caffe’nin yerindeki Prime adlı steakhouse’un yerindeydi.

Restoranı Londra’dan ya da Dubai’den tanıyor olabilirsiniz, oysa orijinali Nice’te.

Kurucusu Nicole Rubi’ye Nice’teki restoranda sık sık rastlamak mümkün.

Nice’teki küçük restoranın ünü kulaktan kulağa yayılınca Zuma ve Roka adlı Japon restoran zincirlerinin sahibi yatırımcı Arjun Waney Fransa dışındaki franchise haklarını satın aldı ve Londra, Dubai ve Beyrut şubeleri açıldı sırayla.

Daha sonra bir de İstanbul şubesi eklendi.

Little little in the middle

La Petite Maison, Çin ve Japon restoranlarının Akdeniz mutfağı modeli aslında.

Yemekler paylaşımlık, ortaya geliyor.

Masaların üstünde domates ve limon var.

Bizde başta dekor zannedildi, kimsenin eli domatese, limona gitmedi.

Ama asıl amaç, buradaki taze domatesleri dilimleyip, limon ve zeytinyağıyla ve tabii kendi yaptıkları bagetlerle, yemeğe altlık yapmak.

Ekmek de yemekler de çok lezzetliydi.

Yemekler basit ama kullanılan malzemelerle ortaya çıkan sonuç çok başarılıydı. Spesiyaliteleri olan nisuaz salatasından kinoa salatasına hafif seçenekler de vardı, morina balığı, kalkan ve füme patlıcanlı kuzu pirzola gibi öne çıkan ana yemekler de...

Tatlılarda ise dev krem brule, dondurmalı profiterol ve baharatlı dondurmayla sunulan pain perdu dikkat çekiyordu.

Pain perdu, bir nevi Fransız tostu, sırf kokusu bile baştan çıkarmaya yetiyor.

Maçka’dan İstinye Park’a taşındı

Haberin Devamı

La Petite Maison, yemek konusunda çıtayı yükseltmemize neden olabilir diye seviniyorduk ama mekan çok büyük geldi, sonradan yenilenen bahçesi bile restoranı canlandırmaya yetmedi.

Şimdi ise La Petite Maison yine Emporio Armani Caffe’nin İstinye Park’taki eski yerine taşındı.

Hatırlarsınız, Japon restoranı Zuma’nın Ortaköy’deki nefis Boğaz manzaralı deniz üstü yerinden İstinye Park’a taşınacağını duyduğumuzda hepimiz aynı tepkiyi vermiştik: Ne gerek var?

Sonradan “Meğer İstanbul bu anı bekliyormuş!” demiştik.

Bazı mekânların açılışı böyle oluyor.

Mekândan çok, dönemin ruhuyla da ilgili bu aslında.

Zuma’nın açılışı da öyleydi, her şeyden sıkıldığımız, yenilik arayışında olduğumuz bir döneme denk geldi.

Aynı La Petite Maison’un dün gerçekleşen canlı müzikli açılışı gibi.

Dekor sayesinde ne bir AVM’de olduğunuzu hissediyorsunuz ne de İstanbul’da olduğunuzu.

Pekâlâ, herhangi bir ülkede, herhangi bir büyük şehirde olabilirsiniz.

Globalleşme böyle bir şey işte.

Bazen hoşunuza gidiyor, bazen de her şehirde aynı şeyleri görmekten sıkılıyorsunuz.

Haberin Devamı

La Petite Maison, bu yeni haliyle bir süre İstanbul yeme-içme hayatının yıldızı olur.

Önemli olan o sürenin ne kadar uzun soluklu olup olamayacağı.

Türk kadınların şıklığı Fransızları şaşırttı

Restoran Türkiye’ye ilk geldiğinde Fransız yöneticiler en çok Türk kadınlarının şıklığına şaşırmıştı.

Yemek için bu kadar süslenilmesi ilginç gelmişti onlara.

“Burası rahat bir restoran, isteyen süslenebilir, isteyen en salaş haliyle gelebilir” diyorlardı.

Maçka’da durum böyleydi, bakalım şimdi İstinye Park’ta durum nasıl olacak?