Amsterdam’dan dönüş kolay olmadı. Birkaç kadeh beyaz şarap olmasaydı daha da zor olacaktı. Sonra pazartesi günü tekrar uçağa bindik. Başta sakindim. Şimdiye kadar hiç uçak korkum olmadığı halde inişe geçerken çok gerildim. Uçak kazaları yakınımıza geldikçe, hastanede yaralıları gördükçe havada gerilmemek imkansız olacak gibi gözüküyor.
Bir de siz bu kadar hassasken kabin görevlilerinin elinizde cep telefonunu görünce kapatmanız lazım demesi daha da sinir bozuyor. Bizim telefon uğruna kendimizi tehlikeye sokacak halimiz mi var?
Yeni cep telefonlarının hepsinin uçuş modu var. Bunu herhalde boşuna yapmıyorlar. Uçuş modunda telefondan müzik dinleyebiliyorsunuz, film seyredebiliyorsunuz. Bunun da bir sakıncası varsa söylesinler de bilelim.
Schiphol’de tasarım otel
Amsterdam’da hastane-havaalanı ve havaalanının yanındaki otel arasında günler geçiyor. Acıları biliyorsunuz, bir de size Schiphol’ün yanındaki Citizen M oteli anlatayım.
Citizen M, ödüllü bir tasarım otel. Biz alelacele içeri girdiğimizde lobideki bilgisayarlardan kendi kendimize check-in yapacağımızı gördüğümüzde bir de bu eksikti dedik. Ama sonradan anladık,1 dakikada kendi check-in’inizi yapmak normal şartlar altında çok da iyi olabilir.
Lobide kocaman bir kantin var. Sushiden sandviçe burada yiyecek içecek yok yok. Sonradan anlıyoruz ki odalarda mini bar yok ve bu 24 saat açık kantin aynı zamanda bir de mini bar görevi yapıyor.
Check-in yaptıktan sonra odaya çıkıyoruz. Oda, içinde iki kişinin aynı anda dönemeyeceği kadar küçük. Üstelik tuvalet ve duş da odanın ortasında açıkta. Yatak duvarla bir. Aslında otoyola bakıyor ama güzel bir jaluziyle otoyolla komşu olduğunuzu unutuyorsunuz. Yatağın karşısındaki duvara plazma televizyon asılı. Kumandayla renklerini değiştirebileceğiniz ışıklar var tavanda. Mor, pembe, yeşil, mavi... Ne renk isterseniz oluyor. Odanın ortasında duran yuvarlak tuvaletin etrafını buzlu camlı bir bölmeyle kapatabiliyorsunuz. Ortada duran yuvarlak duş bölmesi için de gizli bir cam kapı var.
Amsterdam’dan cumartesi günkü dönüşümüzde sabah duş almaya kalkıp da aaa sular akmıyor dedik telaşla. Lobideki bilgisayardan check out’umuzu kendi kendimize yaparken resepsiyondaki görevliye söyledik, ‘Bizim odada duş çalışmıyor’. O ne dedi beğenirsiniz, ‘Cam kapıyı kapattınız mı?’
İşte o anda uyandık, duşun kapıyı kapatmadığımız için çalışmadığına. Bozuntuya vermedik, tam karşıdaki Hilton’a geçtik. Orada kalan arkadaşlarımızın odasına gidip duşumuzu aldık.
Citizen M’i çok beğendik ama kafa karışıkken tasarım fazla gelebiliyor.
Deniz Seki’nin hapishane fotoğrafları
İnternetten okudum, Deniz Seki’nin erkek kardeşi Serkan Seki konuşmuş, konu Hüsnü Şenlendirici’nin erkekliğine gelmiş. Evet, Hüsnü Şenlendirici Deniz Seki’ye destek olmamış ya da olamamış olabilir ama bunda şaşıracak ne var? Nazire Şenlendirici’ye yaptıklarından sonra ne bekliyordunuz ki?
Pazar gününden beri beni bu konuda en çok rahatsız eden Deniz Seki’nin yeni çıkan Haberturk gazetesinde yayınlanan hapishane fotoğrafları.
Artık hiçbir yerde güvende değiliz. Hapishanede bile rahat yok. Hapishanede nasıl fotoğraf çekilebiliyor? Bu fotoğraflar nasıl yayınlanıyor? Sadece ünlü diye insanların mahremine böyle girebilme hakkı nereden geliyor?
Hüsnü Şenlendirici söylemiş, Deniz Seki’yi ailesi dahil kimseyle görüştürmüyorlarmış. Sadece avukatının Deniz Seki’yi görme hakkı varmış. Deniz Seki ailesini bile göremiyor, ama herkes onun pembe eşofmanlı halini görebiliyor. Çok adil, değil mi?
Kadın dergilerini dinlemiş!
Kadın dergilerinde giyim kuşamla ilgili tüyolar verilir. Her yıl mutlaka vücut tiplerine göre nasıl giyinilmesi gerektiği anlatılır. Her zaman tekrarlanan en önemli cümle de vücudunuzun en güzel yerini öne çıkarın olur.
İşte Michelle Obama da bunu yapıyor. Herkes kolsuz kıyafetlerine ve Beyaz Saray’ın resmi internet sitesindeki kolsuz elbiseli fotoğraflarına laf ediyor, ama o kadınsı duygularıyla hareket ediyor. Vücudunun en güzel yeri olan kollarını öne çıkaran giysileri tercih ediyor. Boşuna mı artık özel spor hocalarına Madonna kolları değil de, Michelle kolları isteğiyle gidiliyor?