Cüneyt Sadıç

Cüneyt Sadıç

csadic@destinationsforever.com

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Kuşadası’nda gün kavuşurken, oturdum bir kez daha bayram yazısı yazmak için her zamanki köşeme... Zarife Hanım uzaktan kuyruğunu yalarken beni seyrediyor. “Ne yazalım bu hafta?” diye sordum, “Bana ne soruyorsun?” gibilerinden bir bakıp, kuyruğunu yalamaya devam etti. Baktım Zarife Hanım’dan hayır yok, ustalar neler yazmış vakti zamanında diye dolaşırken, arşivin tozları arasında 1 Birinciteşrin 1942 tarihinde, yani 1 Ekim 1942’de, Şeker Bayramı’na 11 gün kala yazılmış ‘Eski Şeker Bayramı Arefelerinde’ başlıklı köşe yazısına denk geldim, eski İstanbul’un gündelik hayatını anlatan,
İstanbul aşığı 1952’te kaybettiğimiz köşe yazarı Sermet Muhtar Alus’un...
Ve kendisini rahmetle anarak bu bayram günü konuk eyledim yazısından bölümleri, unutulmasın o eski güzel adetler, heyecanlar diye…

RAMAZAN BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN

Eski Şeker Bayramı Arefelerinde
Eski Şeker Bayramı arefelerinde, Ramazan’ın 20’sinden sonra büyük konaklarda, konak yavrularında, küçük evlerde bayram hazırlıkları başlardı. Kupa arabası hazırlandı mı hanımefendi sağa, gelin varsa sola geçip, kerime ile kâhya kadın karşılarında, haremağası veya başağa arabacının yanında, Beyoğlu Bahçekapı, Sultan Hamamı, Kapalı Çarşıyı devre çıkarlar, kesenin ağzını açarlardı.
En evvel kendilerine tazelere, saten dö liyon, Bengalin, Fay nevinden ipekli fistanlıklar, kayınvalide, valide, teyze hanımefendiler gibi yaşlılara lahuraki elbiselikler, Çin şalı hırkalıklar, kâhya kadına, kırk yıllık taya ve sütnineye, baş kalfaya kaşmerdikoz entarilikler...
Beyoğlu veya Bahçekapı mağazalarının birinde bunlar kestirilip sardırıldıktan sonra doğru Karaköy, Tünel sırasındaki Cordiyadisin dükkanı. Hanfendiye, tazelere glase böcekkabuğu ökçeli iskarpinler, yaşlılara karamandolu ayakkabılar...
Hepsi paket ettirilince haydi, Çarşıkapısı Kalpakçılarbaşına dalınıp kavaf İbrahim Efendi’nin dükkanı. Emektar kâhya kadına, tayaya, sütnineye rugan ayakkabılar, halayıklara, ahretliklere vidalalar.
Bunlar da alındı mı beş altı kapı ötedeki Camgöz Nişanın dükkanı. Halayıkların gençlerine fular denilen ucuz ipekliden, ihtiyarlarına ince yünlüden, beslemelere alacalı bulacalı basmadan esvaplıklar da kestirildikten sonra çeşmenin yanındaki sokağa sapılıp Yağlıkçılar içi...
Sıra şimdi selamlık bölüğündeki aradan savmak... Hepsine birer kat çamaşırı peylenirdi.
Başağaya, haremağasına, arabacıya kolalı gömlek, kravat, kol düğmesi, fildikos fanila, patiska don, satrançlı mendil, aşçı yamağı, seyis, bahçıvançırağı, ayvaz gibilere kutnu mintan, amerikandan don gömlek, basma mendil.
Davul zurna ile kapıya girecek mahalle bekçilerine, tulumbacılarına uçlarına birer mecidiye bahşişleri düğümlenecek yazma mendiller...
Ertesi gün Can Efendinin ve tazelerin fistanlıkları beraberce, yine yallah Beyoğlu. Efijeni, İypigel, Kalivrosi ayardakilerden birinin terzihanesi.

Valdanımların, haremdeki diğerlerin elbiselerini dikmeğe de Pangaltı’dan, Feridiye’den, Kumkapı’dan iki üç Ermeni modistra çağırtılırdı. Artık, konakta gelsin haldır huldur dikiş. Çakırçukur makine sesleri arasında duduların gaygaylı gaygaylı manileri, türküleri…

Arife gününün akşamı selamlıktakilerin çamaşırları mendillere bohçalanmış. Paçaları sıvayan kahya kadın, başında örtü, mabeyin kapısında:
-Bekir Efendi, al şuncağızları, güle güle eskit bilader!.. Arabacı Osman ağa, gel gözüm, bu da seninkiler! Aşçıbaşı, neredesin?
Hülasa, ayvaz Palulu Avadise kadar hepsi peşkeşe konarlar, yerle beraber temennahlarla velinimetlere duaları basarlardı.

İstanbul’un küçük evlileri de karınca kararınca bayram hazırlıklarından geri kalmaz, en kesesi yufkalar çoluk çocuğunu bayramlıklarla sevindirir, keselerine çil çeyrekleri,
ikilikleri, kuruşları kor, yarım okkacık olsun latilokumlu, bademli şekerlerini alırdı.
Bu kabillerin masumları ekseriya arife günü tuttururlardı:
- Cicibicilerimi giyeceğim!
Anası, ninesi istedikleri kadar şamarı bassın, ciyak ciyak ağlamada, terter tepinmede. Maazallah neredeyse üstüne havale illeti gelecek…
- Hay geberesi yumurcak,
haydi giy!.
Denilip meramını yaptıktan sonra sokağa çıkınca mahallenin çocukları etrafına üşüşür, makamlı makamlı girişirlerdi:
- Arife çiçeği, b.. böceği !..
Sermet Muhtar Alus
1 Ekim 1942