Cadde GERÇEK KiMLiK iÇiMiZDEKi SAPIĞI ENGELLiYOR

GERÇEK KiMLiK iÇiMiZDEKi SAPIĞI ENGELLiYOR

04.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Dünyayı değiştirmek için değil, hayatı olduğu gibi anlatabilmek için yazıyorlar. Türkiye’nin popüler blog yazarları Pucca, Herbokubilenadam ve Sami Hazinses’in söylediği her şey tokat gibi gerçek...

GERÇEK KiMLiK iÇiMiZDEKi SAPIĞI ENGELLiYOR

Pucca’yı üç haftadır devam eden CADDE yazılarından, iki haftada ikinci baskısını yapan ‘Küçük Aptalın Büyük Dünyası’ kitabından tanıyoruz. Sevgilisinden intikam almak için blog açan, Türkiye’nin Melissa P.’si, Bridget Jones’u gibi yakıştırmalardan sıkılan Pucca, Okuyanus Yayınları’nın Dizüstü Edebiyat serisinin ilk kitabının sahibi. Sevgilileri, trajikomik ayrılıkları, kız şapşallıklarını gerçekten olduğu gibi anlatan Pucca’yla bu röportajdan bir hafta önce tanıştım. Blog’unda ve kitabında küfürlerini, öfkesini sakınmayan bu kızı görünce ilk tepkim, ‘tahminimden daha kibar görünüyorsun’ oldu. Onu zaten biliyorsunuz. Şimdi, ‘kitap çıkarmanın dayanılmaz ağırlığı’nı blog’larının komik, pratik, samimi diliyle hafifletecek diğer iki yazarla tanışın. Sami Hazinses ve Herbokubilenadam (HBB) edebiyat dünyasını sarsmaya değil, kendini çok önemseyenleri susturmaya hazırlanıyor.

Haberin Devamı

Kitabınızda neler okuyacağız?
HBB: Nasıl her boku bilen adam olduğumu anlatıyorum. Çocukluğumdan başlayan hikayeleri birbirleriyle bağlantılı şekilde düzenledim. Olaylar aracılığıyla belli konular hakkında ahkâm kesiyorum. Başımdan geçen aşklar mesela. Sonra “Kadınlar böyledir, erkekler böyledir” diyorum. Bir tek aşk değil tabii, futbol, sinema gibi konular da var.
Sami Hazinses: İşi gücü olan, okumuş, kültürlü sayılabilecek, entelektüel birikimi olan bir adam var. Açıklarını başka şeylerle kapatmasını bilen biri. 25 yaşına kadar hiç aşık olmamış, hep ekmeğinin peşinde. ‘Nasıl olur da bu gece sevişirim’ düşüncesi her daim kafasında olan bir adam bu ve en yakın kız arkadaşına aşık oluyor, olaylar gelişiyor.

Takma adlarınız nereden çıktı?
Sami Hazinses: Arkadaşım, “Blog tutsana, güzel yazıyorsun. Gel burada çok kız var, ekmeğini yersin” dedi. “İyi” dedim.
HBB: Çok farklı insan tipleri arasında büyüdüm. Benim sayemde bir araya geliyorlarmış gibiydi, hepsinden bir şeyler aldım. Kemeraltı’ndaki ayakkabıcı dükkanından, mimarlık bürosundaki entel muhabbetin içine geçince, ertesi gün sokak çocuklarıyla futbol oynayınca, ondan sonra anneannen sana börek açıp Sivas şivesiyle konuşunca her yerden bir şeyler almaya başlıyorsun ve her boku bilen adam oluyorsun. Herkes sana soruyor, herkes sana danışıyor.

Aşkla ilgili ahkâm kesebilmeniz için birçok kızla tanışmış olmalısınız.
HBB: Tabii. Benim kız arkadaşlarımın hiçbirinin birbiriyle alakası yoktu. Hepsi farklı insanlardı.

Kaç kız arkadaşınız oldu?
HBB: Sayı vermesem olmaz mı? Ne kadar başarısız olduğum ortaya çıkıyor.

Sayı azlığı başarısızlık mı?
HBB: Erkekler genelde “Şu kadar kızla yattım, bu kadar kızla beraber oldum” diyerek övünür. O kadar ilişki yaşadım. Sonra ne oldu? Yürütemedim. Sayı yüksek, o yüzden bir o kadar da başarısızım.

Başarısızsınız ama ahkâm kesiyorsunuz? Tavsiyelerinizi neden ciddiye alsınlar?
HBB: Ahkâm kesmek için önce yanlış yapmak gerekiyor. Benim bildiğim şeylerin çoğu pratikte ve düşüncede. Bir kadını çözdüğümü sansam bile, kadın öyle bir yaratık ki, “Onu çözdüm” dediğin zaman zaten sıçmış oluyorsun. Boku yedin yani kadınlar hakkında her şeyi bilirsen! Oyunun kurallarını biliyorsun, nasıl tavlayacağını biliyorsun, ne istediğini biliyorsun.

Peki Pucca gibi bir sevgiliniz olsa ve yaşadığı her şeyi blog’una sonra köşesine sonra da kitabına yazsa...
HBB: Sorun çıkarırım.

“Blog ortamında önemli biriyim, ünlüyüm” hissi geldi mi?
HBB: Ben de yok o his. Hâlâ bakkaldan ekmek alıyorum, otobüse biniyorum. Türkiye’de bizim blog’lar ilk beşte.
Kaç takipçiniz var?
Pucca: 10 bin...
HBB: Ortalama 3 bin.

Haberin Devamı

Çekinceniz var mı?
Pucca: Adam okusa, eleştirse eyvallah ama hayatında okumamış beni ama benim üzerimden istediği küfrü edebiliyor. Hiç okumamış olanların eleştirmesine çok sinirliyorum, hatta sopayla dövesim geliyor! Okuyup da okuduktan sonra olumsuz eleştiri yapan görmedim. Ama keşke diğerlerini dövsem!

Kitap yazmak önemli, ağır bir iş ve kalemi keskin, edebi bilgisi güçlü insanların elinde. Siz bunu kıracaksınız şimdi...
HBB: Onlar biraz kendilerine bakacak.
Pucca: “Dünyanın seyrini değiştireceğiz ya da edebiyata yeni bir şey getireceğiz” demiyoruz. Blog yazılarımızı gören Cem Mumcu’nun, “Hadi bir şeyler yapalım” dediği bir deneme. Belki hiç tutmayacak, belki hiç okunmayacak, belki rezil olacağız.
Sami: Gazete var, tamamen ülke sorunlarına ilişkin. Ama spor gazeteleri de var.
HBB: Ya insanlar sıkılmadı mı artık? Yüzyıldır aynı aşkı, aynı şiirle anlatıyorlar. 2010 Cihangir’inde yaşıyor herif, hâlâ “Gözlerine baktığımda çölleri görüyorum!” Ya ne gözü? Kızı nerede gördün? Facebook’ta! Facebook’ta çıplak fotoğrafına baktın. Ne bu kabızlık? Edebiyatta bir kabızlık var. Biz söylüyoruz direkt, “Kızı facebook’ta gördüm” diye. Adam 100 yıl önce hayatında bir kere gördüğü kızın gözlerine bakarak şiir yazıyordu, şimdi herif kızı yolda görüyor ya da Facebook’ta çıplak fotoğraflarına bakıyor. Onlar yalan söylüyor, biz gerçeği. O edebiyatsa bizimki değil. Bizimki edebiyatsa...

Köşe yazarlarının size bu kadar olumlu yaklaşmasının sebebi biraz kendilerini modern gösterme çabası olabilir mi?
Pucca: Her yerde bize küfür ediyorlar.
HBB: Son 6-7 ayda blog’lar küçük basına dönüştü. Futbol blogger’ları her maçtan sonra yazı yazıyor. Ben her maçın ardından Fotomaç’taki gibi bir yazı görmek istemiyorum. Ayşe Arman’a laf söyleyen kızlar Ayşe Armancık oldu, Yılmaz Özdil’e laf söyleyenler Yılmaz Özdilcik. Blog’lar, alternatif basından çok, küçük basıncığa dönüştü. Biz blog’ların içinde alternatif kaldık. Bu çok acı bir şey. Ben blog’ların halini hiç iyi görmüyorum. Mesela blog yazarları başkanı olan adam, Pucca’nın kimliğini açıklamaya çalıştı. Serdar Kuzuloğlu, “İnternet ekipleri amiriyim” diye geçiniyor, korsan partisi falan kuruyor. Ama “Nick’le yazı yazanlara kale almıyorum” diyor. Bu mu basına alternatif olmak? Bu mu internette özgürlüğü savunmak? Sonra “Youtube niye kapandı?” diyoruz. Korsan partisi, blog başkanları internette özgürlüğü savunuyor, biz nick’le yazı yazıyoruz diye laf işitiyoruz.

Haberin Devamı

Kimlik içimizdeki sapığı engelliyor
Takma isim özgürlük mü sağlıyor?
HBB: Samimi olma özgürlüğü sağlıyor. İnsanlar Facebook’ta ya da orada burada gerçek kimliklerini verdikten sonra rol yapmaya başladı. Gerçek kimlik olunca içindeki sapığı ortaya çıkartmıyor insanlar, rol yapıyor. Biz nick’le yazınca onların söyleyemediği cesaretle söylüyoruz.

Peki gerçek kimlikle yazıp yine de samimi olmayı beceremiyor muyuz?
HBB: Beceremiyorlar. Ben yine beceririm. Ne düşünüyorsam öyle yazıyorum. Sadece mahlas güzel bir şey. Bana genelde “Delikanlıysan gerçek kimliğini açıkla” diyenler, gün boyu kedi fotoğrafı, aptal videolar paylaşıyorlar. Ben onların söyleyemediklerini söylüyorum. Hiçbir yazımda küfür bulamazsın. Bana ana avrat küfür edenlerin hepsi gerçek adını kullanıyor ben bunu anlamıyorum. Bana nick’le hiç küfreden yok.
Sami: Ben bunlardan daha çok küfür ediyorum ve ben insanlara üçüncü şahıslara da küfrediyorum. Ama bana kimse, “Sen niye öyle yapıyorsun?” demiyor.

Haberin Devamı

Blog dünyasının yıldızı Pucca’dır
Kitap yazmanın en iyi tarafı ne?
HBB: Hayalim gerçekleşiyor. Bundan başka para ya da kariyer beklentim yok.

Haberin Devamı

Aranızda bir rekabet olacak mı acaba?
HBB: Rekabetten çok, ilk teklif geldiğinde, “Başka isimler de olacak mı? Başka isimler varsa yapalım” dedik. Mesela bana blogger’lardan biri kitap yazsın dendiğinde, “Pucca yazsın” dedim. Rekabet yok. Blog dünyasının yıldızı Pucca’dır. Bunu hep söylüyorum zaten. Ama mesela twitter’da var aramızda o rekabet.

Takip ettiğiniz köşe yazarları var mı?
HBB: Vakit’ten tut, Taraf’a kadar hepsini okuyorum, komik geliyor bana. Ama şunu seviyorum diyemem çünkü her yazısını sevmiyorum. Mesela Yılmaz Özdil’den nefret ediyorum ama, on milyonda bir, bir yazısını görüyorum, “Doğru yazmış” diyorum. Şu yazarı çok beğeniyorum demek fanatiklik biraz. Bazı yazarları seviyorum ama çoğunun iyi yazarlar olduğunu düşünmüyorum. Bir kere çok cesur değiller, tek taraflı bakıyorlar her şeye. Eğriye eğri, doğruya doğru değiller yani.