Günseli Önal

Günseli Önal

gonal@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 5. Aile Şurası’nda, fakir bir ailenin bodrum kattaki evine yaptığı ziyareti anlatırken, “Tek odalı bir ev. Tabii sıcak olsun diye de tavanı adeta tezek gibi bir şey ile sıvamışlar. Başım tavana değdi, tabii o denli alçak. İçerde bayanın beyi yok, iki tane kendi çocuğu, üç tane de kız kardeşinin çocuğu var. Tuvalet gibi bir şey yapmışlar, bir perde ile örtülü. Yaklaşık 12 metrekare odada yaşıyorlar. Oranın halini düşünün. Yani kokusundan, yaşam kokularına, her şeye varıncaya kadar...” demişti.
Ülkeden bir insan manzarasını Başbakan’ın anlatımıyla canlandıralım gözümüzde. Beraber düşünelim. 21. yüzyıl insanının ulaştığı seviyeyi sergileyen bir tablo çıkmıyor, öyle değil mi?

Stüdyo daire müjdesi
Başbakan, TOKİ ile hareket edilerek bu ailenin sorununun çözülmesi için talimat verdi o gün. İnsan onuruna yakışmayan böyle bir ortamda yaşayan, üç, beş, yedi, belki dokuz, on çocuklu ailelerin, kentlerde artık 45 metrekare evlerde yaşayabilecekleri bir projenin müjdesiyle birlikte.
Gerçekleşmemiş olsa da henüz, şimdi de böyle bir ailenin, tavanına tezek sıvanmamış, modern inşaat malzemeleriyle yapılmış 45 metrekarelik stüdyo tipi bir dairedeki olası yaşamını gözümüzün önüne getirelim. Küçücük bir mutfak, tuvalet-banyo, bir yatak odası ve o odadan biraz daha büyük bir salonda yaşamaya çalışacak, beş, on, belki daha kalabalık bir nüfus...
Bunlardan biri baba, biri anne. Her ikisi de cinsel olarak aktif olan, yetişkin insanlar. Çok sayıda da çocuk. Kimisi, regl olunca artık kadın olduğu varsayılan ve evlenip cinsel ilişkiye girebileceği, hatta çocuk doğurabileceği düşünülebilen ergen kızlar. Veya, baba olabilecek yaşa geldiği varsayılan, gözü açılmadan hemen baş göz edilmek istenilen ergen erkekler. Bazıları da henüz ergen olmamış küçük çocuklar.

Nerede çokluk, orada sapkınlık


Tek sorun ev mi?
Sizce, böyle bir ortamda, insan onuruna ve doğasına aykırı olan tek şey, yaşanılan evin, yani içine sığınılan dört duvarın kalitesi mi? Ya onca insanın aynı odada, belki de aynı yatakta uyuyacak olmasının yaratacağı sorunlar nedir? İnsanın kendiliğinden uyanan ancak ayıp, günah, kötü, diye bastırılmaya çalışılan cinsel dürtüleri nereye kadar kontrol altına alınabilir?
Daha dün sabah, Haber Merkezi’ndeki editör bir arkadaşım, gazeteye baktığında, “Nedir bu böyle? Haberlerin neredeyse tamamı uçkur davası. Nereye gidiyoruz?” diye tepki gösterdi. Adamın biri öz kızına tecavüz etmiş, biri tecavüze direnen genç kızın boğazını kesmiş. Daha neler neler... Nereye gidiyoruz gerçekten?

Uyurken neler oluyor bize?
Psikiyatrist Doç. Dr. Nusret Kaya, insan beynindeki takıntıları, rüya dilini çözerek açığa çıkarıyor ve tedavi ediyor. Kaya, ana rahmindeki dokuz ay on gün, 0-2 yaş, uyku, narkoz, duygusal şok, sarhoşluk dönemlerinde, alt beynimizdeki evrensel canlının bir bilgisayar gibi çevredeki negatif kayıtları aldığını söylüyor. Örneğin, uyku sırasında kişi yasak bir seksüel objeyle, yani annesiyle, babasıyla, kardeşiyle, arkadaşıyla yatıyorsa, ilerde suçluluk hissetmesine yol açacak kayıtları farkında olmadan alıyor.

Ampul sönünce...
Gelin, bu 45 metrekarelik evlerde ya da biraz daha büyük olan gecekondularda, tıkış tıkış birarada yaşamaya çalışan ailelerde neler olup bittiğine bu açıdan da bakalım. O evlerde, geceleri ampul kapatılıp, insanlar yorganlarının altına çekildiğinde olanlara göz atalım.
Kaya, yasak objeyi tanıyan üst beynin devreden çıkıp, duyguların ve içgüdülerin bulunduğu alt beynin devreye girdiği uyku dönemine ilişkin şunları söylüyor:

Aynı yatakta uyumak
“Aynı yatakta yatan bir çocuk, kardeşi veya ebeveyni ile alt beyinle bir ilişkiye girer. Uykuda üst beyin, yani korteks devre dışıdır. Alt beyin bütün gücüyle ortaya çıkar. Bütün güdüler ortadadır. O güdülerin içinde agresivite, yemek, içmek, saldırganlık, hayatı koruma gibi içgüdülerin yanında, seks içgüdüleri de vardır. Üst beyin yandakinin anne, baba veya kardeşi olduğunu bilir. Uykuda üst beyin devre dışı kalınca, alt beyin bütün bunları bilmez. İçgüdülerini, seksüel güdüleri yandaki vücuda yayar. Onun kokusu, şusu busu alt beyinde izler bırakır. İşte suçluluk duygusu buradan doğar.”
Bu konuda daha yazacak çok şey var. Ama, her kadının en az üç çocuk doğurmasını her fırsatta adeta talimat verir gibi isteyen Başbakan’ın, konuya bir de bu açıdan bakmasını önererek şimdilik burada kesecegim.