16.02.2012 - 22:04 | Son Güncellenme:
GÜLÜM DAĞLI gulum.dagli@milliyet.com.tr
Melling’in gözünden İstanbul seyahatinde, III. Selim’in kardeşi Hatice Sultan’ın salonundayız... Melling, sultanla yakın ilişkiler içindeydi. Hatta Sultan’dan, iki genç kızın canını bağışlamasını bile dilemişti
Hatice Sultan’ın sarayına hizmet eden kızlar, cesurca bir kaçış planı hazırlamışlardı. Gece, Boğaz’a uzanan yerdeki bir kapak yoluyla kaçıp Boğaz rıhtımında maceraya atıldılar. Saray surlarının dışına kadar gittiler. Başlarına açtıkları belanın farkına varıldığında, bekçi onları durdurdu ve Sultan Hatice’ye geri gönderdi. Sultan’ın ilk tepkisi, kızları sarayın korkunç kanunlarının emrettiği sertlikte cezalandırmak oldu: Boğaz’da boğulma cezasına çarptırılmışlardı. Bostancıbaşı kızları gemiye götürme emrini almıştı.
Bu sırada Melling, bir iş için Hatice Sultan’ın yanına vardığında, genç kızlar için af dileme gereğini hissetti. Hatice Sultan bundan etkilendi ama merhametinin gecikmiş olmasından endişe ediyordu. Melling, Bostancıbaşı’nın yanına koştu. Vakit vardı. Sultan’ın emirlerinden pişmanlık duyulmasına alışmış olan görevli, emirleri yerine getirmekte hiç acele etmiyordu.
Melling hareme girebiliyordu
Osmanlı erkanı içinde erkeklerin haremin içine girmesine izin verilmez. Bu yalnızca yüksek mercilerce ve tavsiye edildikleri takdirde birkaç müslüman beye verilen ayrıcalıktır. Yabancılar ve özellikle Avrupalı sanatçılar söz konusu olduğundaysa, bu kural sıkı bir biçimde uygulanmaz. Bu niteliğe sahip sayılı kişilerden olan Melling, Hatice Sultan’a rahatça erişebiliyor, hatta kimi zaman sarayın önde gelen kişilerini takdim etme görevini de üstleniyordu.
‘Sürgün’ adaları
Prens Adaları topluluğu her zaman Marmara Denizi’nin süslemelerinden biri olarak görüldü. Günümüzde taşıdıkları Prens Adaları ismi, Heybeliada ve Büyükada’ya sürgüne gönderilen Yunan prenslerinden gelir. Bu prenslerin önlerinde güzel günler vardıysa eğer, ihtiras ve umutlarından dolayı Prens Adaları’nda çürütmüşlerdir.
Gravürde, özellikle tepelerdeki bakımsız bölgeler dikkat çekiyor. Ağaçlar çoğunlukla yok edilmiş. Öte yandan, kıyılar bol çiçek ve bitkiyle dolu. Bu görünümde Kınalıada, Burgazada tarafından perdelendiği için görünmüyor. Burgazada’nın bir bölümüyse, Heybeliada’daki iki tepenin arasından görülüyor.
Denizin üzerine serpiştirilmiş yelkenliler, İstanbul’a erzak taşıyor. Çanakkale Boğazı’ndan gelen ve Marmara Denizi’nin sularını pupa yelken kat eden iki gemi, payitahta doğru yol alıyor.
Ayrıntılar ve ince işçilik
Bu gravür, Hatice Sultan’ın salonunun iç kısmını temsil ediyor. Tüm bu hazırlık, kız kardeşinin Hatice Sultan’a yaptığı ziyaret için... Sultan ziyaretçilerini salonunda, zengin İran halısıyla kaplanmış ve sedirlerle çevrili bir kürsünün üzerinde kabul ediyor. Oturduğu sedir, elbette diğerlerinden daha yüksek konumda. Sarayındaki kadınlar ve genç köleler, saygınlık sıralarına ve işlerinin önemine göre önünde diziliyorlar. Diğer kadınlar; kürsünün aşağısında kendisine kahve, şerbet ve başka içecekler sunmak üzere efendilerinin kardeşini bekliyorlar. Kız kardeş, maiyetiyle ve iki köle eşliğinde salona giriyor.
Bu tablo, Hatice Sultan’ın kız kardeşinin salonda kürsünün önünde kalan bölgede ilerleyişini resmediyor. Onun önünde iki kadın görüyoruz. Bunlardan biri hoş kokular yayan bir buhurdanlık, diğeriyse prenses geçerken etrafa saçtığı gül suyu şişesini taşıyor. Alayın üzerinde yürüdüğü halı, Mısır hasırlarından oluşuyor.
Melling her şeyi en ince ayrıntılarıyla resmetmiş. Sıva kaplı çıplak duvarlar, çeşitli bezemeler ve resimlerle dolu tavanlar, kafeslerle kapatılmış pencereler... Hatice Sultan, kız kardeşinin yaklaştığını gördüğünde, onu karşılamak üzere birkaç adım atıyor, ona sedirinde onur yerini sunuyor ve soluna oturuyor. Ardından prensesin dizlerinin üzerine bir kumaş parçası seriliyor ve içecekler sunuluyor. Tören bittiğinde, Hatice Sultan maiyetini başından savıyor ve iki kız kardeş, kendilerini samimi bir sohbetin tatlılığına bırakıyorlar.
MANZARAYA KARŞI KAHVALTI VE ŞARKILAR
-Bu gravür Büyükada’dan resmedildi. İzleyicinin kendisini, sanatçının bize kahvaltılarını yaparken gösterdiği Rumlar’ın arasında konumlandırması gerekiyor.
-Rumların yanı başında, prenslerinden birinin kahramanlıklarını ve felaketlerini mandolin eşliğinde nakleden bir şarkıcı görüyoruz. Gerçekten de Rumlar’ın en çok hoşlandığı şarkılar bunlardı. Eski atalarından pek bahsetmezlerdi. Kahramanlarını, müslümanlara direnmeye cesaret etmiş olanlar arasından seçerlerdi.
-Oturan bir başka Rum, ilkine kavalla eşlik ediyor. Canlı ve heybetli bir edayla ayakta duran papazsa, bu kahramanlık şarkısına bazı geleneksel yorumlar ekliyor gibi.
-Daha ileride, bir balıkçının kıyıya doğru yol aldığını görüyoruz. Balıkçılık, bu küçük takımadanın sakinlerinin temel zenginlik kaynağıydı. Bol miktarda çıkan palamut, barbunya ve ıstakozla geçimlerini sağlıyorlardı.
-Aralarında yalnızca bir tek Türk zabiti oturuyor, o da bir efendiden ziyade, saygı gören bir komşu gibi...