14.04.2008 - 00:02 | Son Güncellenme:
Şükran PAKKAN
İsmi gibi, hikâyesi de masal gibi. Beş yaşında minübüsün radyosundan duyduğu ney sesi, zihninde öyle bir etkide bulunur ki, üniversite yıllarında parasızlıktan plastik su borusundan yaptığı ney ile başlar müzik yolculuğuna. Kanada’da tesadüfen tanıştığı plak şirketi sahibi, DJ’likten para kazanan Arkın Ilıcalı’ya ilk albüm teklifinde bulunduğunda, müzisyenin ismi de elinde tuttuğu İhsan Oktay Anar’ın “Puslu Kıtalar Atlası”nın tek bir satırında adı geçen bir kahramandır: Mercan Dede...
Aynı anda Avrupa Dünya Müziği listesinde bir numaraya yükselen Mevlana’ya adanmış son albümü “800”ü dinlemeli. Mercan Dede ile farklı bir yolculuğa çıkmalı ve beş gizli isimle 130’u aşkın albüme imza atmış diğer “karakterleriyle”...
Masal gibi bir adınız ve müziğiniz var, kimsiniz siz aslında?
Bursalı, orta halli, memur bir ailenin çocuğuyum. İstanbul Üniversitesi Basın Yayın Yüksekokulu mezunuyum, 84-88 arası Cumhuriyet, Zaman, Nokta, Tercüman gibi birçok kurumda çalıştım.
Kanada’da yaşıyorsunuz yıllardır. Yolunuz oraya nasıl düştü?
Neyzen Tevfik’in hikâyesi gibi... Yemeğe oturacak aile, ama limon yoktur, çocuğu bakkala gönderirler, elinde limonla 20 yıl sonra geri döner. Benimki de bu hikâye. Kanada’dan bir festivalden davet ettiler, fotoğraflarımı beğenmişler. Bir aylığına gitmiştim, hem de dil bilmeden! Türk sanatları çalışmalarım vardı, güzel sanatlar lisans eğitimini burslu teklif ettiler . Sonra Montreal’da yüksek lisans, hocalık yaptım.
Peki aynı dönem ne oluyor da, DJ’liğe başlıyorsunuz?
Bana verdikleri burs yetmiyordu, bir kulüpte temizlikçiliğe gidiyordum. Hani klasik hikâye vardır ya, bir gece DJ gelmez ve sen yerine geçersin. Aynen böyle oldu. Toplamda dört kişiye çaldım ama olsun.
Çocukluktan o güne kadar müzikle ilgi ne noktada?
Hiç yok, sıfırın da altında. Birkaç flashback var aklımda, beş yaşında minübüste bir ney taksimi duydum, ortaokulda kapalı spor salonuna semazenler gelmişti ve beni çok etkilemişti. Bu kadar! Bir gün Beyazıt’ta bir müzik dükkânının vitrininde ney gördüm. 50 lira ama para yok. Gazete kağıdını dayadım vitrine, bire bir çizdim. Oradan hırdavatçıya, su borusu kestirdim aynı boyda, eve gidip bıçağı yakıp deliklerini açtım. İşte benim ilk neyim! Aylarca çalıştım, ilk sesi çıkardığımda çıldırasıya sevinmiştim.
Ne ifade ediyor şimdi o plastik boru size?
İmkânsız yoktur! Sonrasında çok güzel neylerim oldu ama üniversitelere gittiğimde mutlaka onu da götürüyorum. “Keşke imkânımız olsa” asılsız bir laftır. “Bakın” diyorum, “Bu boru ilk neyim, param yoktu, kendim yaptım.”
Su borusundan ney yapmak kabiliyet göstergesi değil midir?
Değildir, o gönül meselesidir.
Geriye dönelim, plastik borudan sonrası?
“Beyazıt’ta Kubbealtı’na git, ücretsiz ders veriliyor” dediler. Kapısından içeri giremiyorum. Öyle ney sesleri geliyor ki, benim elimde plastik boru, nasıl gireceğim? Neyse, bir gece çok fena yağmur yağınca girdim içeri. Benim boruyu dinlediler, “Siz zaten işin zor kısmını bitirmişsiniz” dediler. Her şey o akşam başladı.
İlk gerçek “ney”iniz?
Beni Beyazıt’a gönderdiler, bir dükkân varmış, ney asıl orada bulunurmuş. Gittim, “Bizde ney yok” dedi adam, “Üç ay sonra gelin”... Bir yıl böyle söyleyip, gönderdiler. Para da biriktiriyorum. Sonunda “Sen sabırlı birine benziyorsun” deyip, şahane bir ney çıkardılar. Parayı uzattım, “Ney parayla alınıp satılan bir şey değildir, hediye edilir” dedi. Bu ilk ders.
Şimdi kaç neyiniz var?
Her zaman yanımda üç dört ney taşırım. Bazı yerlerde, doğru kişilerle tanışıyorum, aynen bana yapıldığı gibi hediye ediyorum. Bazen de bana hediye ediliyor. Şu anda 11 tane var.
İlk albümünüz Kanada’dayken basıldı ve inanılmaz bir ses getirdi. Albüm fikri nasıl çıktı?
İnternette müzik sohbet sitesinde Ateş Temeltaş diye Amerika’da yaşayan bir Türkle tanıştım. Golden Horn isimli plak şirketinin sahibiymiş. O sırada DJ’lik yapıyorum. “Albüm yapalım” dedi, 500 adet basıldı, sadece 3 bin dolara mal oldu.
Sizin değişik yaşlarda ve mesleklerden dinleyicileriniz var. Sırrı nedir bu buluşmanın?
Beni en çok heyecanlandıran çok farklı özgeçmişler tarafından dinlenmek. Benim konserlerimde başörtülü de, küpeli uzun saçlı çocuklar da bir arada, büyük bir bütünlükte buluşuyor.
Yaptığınız müziğin felsefesi nedir?
Yaptığım iş beni yaprak kalınlığında bile güzel bir insan yapıyorsa, doğru bir iş yapıyorumdur. Tasavvuf bir derya, bense fincan kapasitesinde bir su almaya çalışıyorum. Okyanus olduğunu bilmesem, çok iş yaptım zannedebilirdim.
Asıl adınız Arkın, soyadınız ise aslında Ilıcalı ama DJ’likte Allen. Bir sürü de başka isiminiz var.
Allen eski eşimin soyadı, halen kullanıyorum sahnede. Dokuz isimle müzik yapıyorum, bilinenleri Mercan Dede, Arkın Allen, Blueman, Poundmaker.
Bilinmeyenleri?
Onları plak şirketleri bile bilmiyor. Çünkü isim öne çıkınca iletmek istediğiniz mesaj kaybolabiliyor. O isimler altında inanılmaz ilgi gören “single”lar var. O kadar baskı görmeme rağmen açıklamıyorum. İsimleri sadece ben ve aracım biliyor.
Kaç albümünüz var bu isimler altında?
139 single ve albümler. Gizli isimlerden bir tanesi inanılmaz başarılı. İsveç, Danimarka ve İngiltere’de çok tanınıyor. Hatta bana gösterip, “Dinle bak tam senlik” diyorlar.
Türkiye’de satışta mı bu gizli isimli albümler?
Eyvah çok açtık bu konuyu. Çok konuştum. Evet, gelecek.