Hayatın harala gürelesinde unutuyoruz değerlerimizi... Birini aslında neden sevdiğimizi... Sonrası kayıp...
Bir akşam yatağınıza yatsanız ve uyandığınızda kendinizi tam 10 yıl sonrada bulsanız... Hayat akıp gitmiş ama hafızadan silinmiş. Halbuki o arada, gençken kurulan tüm hayaller fazlasıyla gerçek olmuş. Sevdiğin adamla evlenmişsin, müthiş bir kariyerle büyük bir servet elde etmişsin. Her şey ve herkes değişmiş... Ama en çok sen... İşte bunu hayal etmemiştin...
Sevdiğin adamı sevmekten vazgeçmişsin. Kendinden başka hiç kimseyle ilgilenmemişsin. Arkadaşlarını, aileni kaybetmişsin. Ruhununu yitirmişsin. Tüm bunlar alıştıra alıştıra olduğu için de fark etmemişsin. Ve kendine dair hatırladığın son şey, o adamı deliler gibi sevdiğin, herkese iyilik ettiğin, çevrene gösterdiğin özen ve nezaketin. Oysa kime elini uzatsan sırtını dönüyor şimdi. Tek bir seven bırakmamışsın etrafında.
Senin unuttuğun zamanda, kariyerin ve hırsların uğruna onlarla arana ördüğün nefretin, bencilliğin farkında bile değilsin.
Dayanılmaz yüzleşme! Oysa sen, eski sene uyandın. Çaresizliğe bak... Bu, bir filmin konusu aslında. (Başka Bir Kadın/The Life of Another)
Yıllar sonra pişman olmamak için hayatta sık sık durmak ve “Ben neyi severdim?”, “Kimi önemserdim?”, “Kimdim?” diye düşünmek gerekiyor. Sevme ve sevilme sebebimizi hatırlamak. Sevgiyi tazelemek. Unutursan kaybedersin.
BİR NEFES ALALIM
Ben yogacı, meditasyoncu, reikici biri değilim. Kişisel gelişim palavralarıyla da işim olmaz. Galiba bu yüzden nefes terapisini senelerdir duyup da hep kulak arkası ettim. Ama geçen ay birkaç arkadaşımdan arka arkaya “Nefes terapisi almalısın” tavsiyesini duyunca bunu bir işaret olarak kabul edip, Nevşah Fidan’la Melda Çitoğlu’nun eğitimine katılmaya karar verdim.
Önce nefesin önemini anlattı Fidan. Hiç öyle karmaşık ve büyük cümleler kurmadan... Özetle dedi ki, “Doğduğumuz andan öldüğümüz ana kadar bizimle olan tek şey nefes. Onu alarak hayata başlıyoruz, onu vererek bitiriyoruz. Ne kadar doğru nefes alırsak o kadar sağlıklı, başarılı ve mutlu oluruz.”
“Bekleme yapma”
Nefes almak deyip geçmeyin, zor iş! Topu topu iki ders yaptım, ağrımayan kasım kalmadı! Ama faydasını da gördüm. Taşikardi için ilaç yerine nefes alıyorum şimdi. Bir de nefes alış verişimden hayattaki duruşumu analiz ettiler, “Bekleme yapma” dediler ki, doğru.
Aslında birkaç ders daha almak lazımmış. Çünkü tam öğrenemedim. “İyice öğrenince ne olacak?” dedim, anlattılar: Mutlu, huzurlu ve sağlıklı bir insan olacakmışım. Öyle olur olmaz sinirlenmeyecekmişim. Hayat da ben de hafifleyecekmişiz. Sabırlı olacakmışım. Maneviyatım güçlenecekmiş. Algılarım açılacakmış... Günlerdir içinde bulunduğumuz ruh hali düşünülürse, ülkece mi başlasak acaba bu terapiye?