Cadde İslam nurunun dünyaya yayıldığı şehir: Medine-i Münevvere

İslam nurunun dünyaya yayıldığı şehir: Medine-i Münevvere

06.11.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Pazarlık yapmadan olmaz

İslam nurunun dünyaya yayıldığı şehir:  Medine-i Münevvere





Efendim, umre yapmaya bir anda karar verdim. Mekke ve Medine'yi görmeyi, tavaf etmeyi, hem de içinde bulunduğumuz Ramazan ayında sizlere hoş şeyler anlatmayı istedim. Sevgili asistanım Özgür Köylü ve iş adamı yakın dostum Ergun Ağabey'in (Berksoy) dünya iyisi sekreteri Gülçin imdadıma yetişti. Gülçin'in yakın dostlarının sahibi olduğu İsbatur bana kapılarını sonuna kadar açtı. Sağolsunlar. Yer yokken yarattılar valla. Çünkü ben bu seyahate yalnız gitmeyi düşünürken önce annem, sonra da kızkardeşlerim ve eniştem gelmek istedi. Özgür ve Gülçin'in ortak çalışmaları sonunda vizeydi, yerdi derken program yapıldı. 18 Ekim 2003 Cumartesi ailece Suudi Arabistan Havayolları ile 15.50'de Medine'ye uçtuk. 18.45'te Medine'deydik. Uçak rahat, ikram güzeldi. Ama sıkı bir arama var. Kadınlar ve erkekler ayrı kabinlerde didik didik ediliyor uçağa binerken. Doğrusu ya, hiç rahatsızlık duymadım. Haklılar, terör olaylarına karşı önlem alıyorlar. Medine Havaalanı'nda da valizler yeniden teker teker kontrolden geçti. Tüm bu işlemler yapılırken son derece nazikler. Bu, annemin beşinci gidişiymiş. Deneyimli yani. 1982-83 yıllarında müftülük onları umreye otobüslerle taşımış. Irak, Suriye, Ürdün sınırlarını aşmışlar. Başlarına bir sürü olay gelmiş. O tarihlerde sıcaklık 45 dereceymiş. Tavaya yumurtayı koydukları an pişiyormuş. Üzerlerindeki ehramı çıkarmadan zemzem suyuyla yıkanıyorlarmış ve üstlerindeki her şey anında kuruyormuş. Doğru dürüst su yokmuş. Affedersiniz, o tarihlerde tuvalet suyunu bile parayla alıyorlarmış. Adam gibi otel yokmuş. Olanlar da zaten zengin Araplar tarafından çok önceden kapatılıyormuş. Bir odada 8 kişi yattıkları olmuş. Kısacası büyük sıkıntılarla gerçekleştirmişler hac ve umrelerini. Annem "Biz peygamber efendimizin hacı gibi yaptık. Şimdikiler turistik gezi rahatlığında" diyor. Medine'nin girişi pırıl pırıl ve yemyeşil. Çok sıcak olduğu için binaların çatısı yok. Tıpkı Bodrum'da olduğu gibi. En fazla 7 kat çıkılmış, o da sadece büyük otellerde. Medine bizim Kayseri, Konya büyüklüğünde. Ama yollar çok geniş. Havaalanı ile şehir merkezi 40 dakika. Özel ya da toplu taşımacılık da gelişmemiş. Şehre girdiğimizde kendimizi satıcıların ortasında bulduk. Medine'nin en büyük özelliği de bu zaten. Halı ve tekstilde Türk markaları ağırlıkta. Ama Müslüman olmayan ülkelerle daha çok ticaret yapılıyor. Çin, Kore, Japonya, Amerika gibi. Gıdada da Avrupa markaları ön planda. Ülkede vergi yok. Otelimiz Mubarak Golden Hotel'di. Mescid-i Nebi ve Cennetü'l-Baki'nin tam karşısındaydı. Bu duruma en çok annem ve onun yaşındakiler sevindi. Otel, verdiğimiz paraya değdi doğrusu. Toplam 37 kişiydik, bir katı bize tahsis ettiler. Diğer katlarda da Malezyalı, Uzak Doğulu, Afrikalı, Iraklı Müslümanlar vardı. Medine'de yaşayan Özbek bir Türk'ten, Iraklılar'ın pek sevilmediğini öğrendim. Burada yaşayan ve ticaret yapanların çoğunluğu Özbek, Antakyalı ve Azerbeycanlı Türkler. Giyimler, ülkelere göre farklılık gösteriyor. İranlılar, Mısırlılar ve biz daha moderniz. Suudiler el, yüz dahil her tarafı kapatan abaye giyiyorlar. Afrikalı Müslümanlar ise çok rahat. Temizlik açısından da Türkler, Doğu Türkistanlılar ve Mısırlılar'ın farkı belli. Kenyalı, Pakistanlı ve Hintliler insanı şaşırtıyor valla. Allah affetsin, ne yattıkları, ne yedikleri, ne namaz kıldıkları yer belli. Mescid-i Nebi, yani Hz. Peygamber'in Mekke'den Medine'ye hicret ettikten sonra ilk inşa edilen caminin, Ka'be'nin bahçesinde yatıyorlar. Üstlerinde kirli giysiler... Ayaklarının altı pislikten nasırlaşmış... Namaz vaktinde de kalkıp namaz kılıyorlar, buna hiç aklım ermedi.

Hava erken kararıyor. İlk gün 40 dereceydi sıcaklık. Otele yerleşip duşumuzu aldıktan sonra Mescid-i Nebi'ye gittik. Kadınlara belli saatlerde açıkmış. Saat 07.00-11.00 ve 15.00-19.00 arası. Ama erkekler 24 saat ibadet yapabiliyorlar. Büyük ayrım işte. Bahçesinde namaz kıldık. Sonra da turladık. Rehberimiz Said Özdemir, Medine'de yaşıyor. Neler anlattı neler; Medine-i Münevvere, Hicaz kıtası dahilinde, en önemli yerleşim merkezlerinin ikincisi. Peygamberimiz, hicret ettiği şehir olan Medine'yi çok severmiş. Hatta tüm Müslümlanlara "Medine ve Medineliler'i sevin, çünkü ben onları çok sevdim" demiş. Peygamberimiz'in yorumundan etkilendiğimden midir ne, bana da Medine, Mekke'de daha sıcak ve samimi geldi. Unutmadan; Türkiye ile saat farkı yok. Medine mahalleler, sur içi ve dışı olmak üzere üç bölüm.. En soğuk ay olan ocakta sıcaklık ortalaması 15 derece. Tur sırasında çarşı ve pazarlarda her çeşit meyveye, sebzeye rastladım. Özellikle muz, karpuz, kavun, üzüm, tabii hurma çok bol. Ve ucuz. 5 kiloluk karpuz 1 milyon lira, muzun kilosu da aynı. Ama ne alırsanız alın kıran kırana pazarlık yapmalısınız. Fiyatları hemen yarıya indiriyor Medine esnafı. Bu arada uykusuzluk ve yorgunluğun da etkisiyle namazda beynimi yiyecektim. Sevaba gireyim derken günaha girdim. Nedeni, çocuklar. Düşünün; siz tekbir getiriyorsunuz, sağınızda bir bebek avazı çıktığı kadar ağlıyor. Biraz önünüzde iki fellah velet alt alta, üst üste kavga halinde. Biri az ötede yerlerde takla atıyor. Sinirlendiğimi anlayan annem namaz bitiminde "Sakin ol. Peygamber Efendimiz için çocuklar çok kutsaldır" dedi. Bir devirde Medine'de bir vali çocuklara Mescid-i Nebi'i yasaklamış. Bir gece rüyasına Peygamber Efendimiz girmiş ve 'Sen benim torunlarıma benim yaşadığım bir yeri nasıl yasak edersin?' demiş. Ertesi gün vali, Mescid-i Nebi'i çocuklara tekrar açmış. Said'in anlattığına göre Medine'de 40. gününü dolduran bebekler yıkanıp temizlenir, cicileri giydirildikten sonra Hz. Peygamber'in kabri başına götürülürmüş. Nöbetçi bebeği alır "Destur Ya Resulallah" diyerek kabri örten perdeyi kaldırır, çocuğu altına bırakır, birkaç dakika bekledikten sonra ailesine teslim edermiş. Resulallah'ın mucizesi nedeniyle, örtü altına bırakılan bebek, ne kadar yaramaz olursa olsun o sırada asla ağlamazmış. Dışarıya çıkarılan bebeklerin, ağızlarına bir şey konmuş gibi yalandıkları görülürmüş. Halk bu olayı, Hz. Peygamber'in bebeğe iltifat etmesi olarak yorumlarmış. O gün bütün namazlarımızı Mescid-i Nebi'de kıldık. Namaz vakitlerinin aralarında ise şehri turlamaya devam ettik. Kardeşlerim Nuray ile Tülay, eniştem Mehmet ve benim dikkatimizi aynı şey çekti; Medine'de hiç canlı hayvana rastlamadık. Ne kedi, ne köpek. Rehberimiz Said ve Lütfi, bunun kasıtlı olmadığını söylediler. Sonradan gittiğimizde Mekke sokaklarında, Ka'be çevresinde pek çok kedi vardı ama. Grupta bir amca "Köpek dinimizde mekruh, yani günah" dedi. Ben köpek severim. Adı Sultan olan kangal cinsi köpeğim vardı. O nedenle hayvanseverler bana kızmasın, o amca bunun hikayesini şöyle anlattı; "Hz. Muhammmed, Allah'tan vahiy bekliyormuş. Vahiyi Cebrail Aleyhisselam Hazretleri getirecek. Fakat bir türlü vahiy inmiyormuş. Bu arada Hz. Muhammed'i bir titreme nöbeti tutmuş. Zevcesi olan Hatice Anamız hemen üstünü örtmüş ama Peygamber Efendi'miz daha çok titremeye başlamış. Ve zevcesine, 'Yahu Hatice, bu evde bir şeyler var. Her şey bana batıyor, bir araştır' demiş. Hatice Anamız, Peygamber Efendimiz'in yattığı divanın altında bir köpek bulmuş, alıp bahçeye bırakmış. Hz. Muhammed'in titremesi durduğu gibi vahiy de inmiş".

Medine'de kaldığımız 3 gece 4 gün boyunca toplam uykumuz 20 saati geçmemiştir. Sabah ezanı için 04.00'te hepimiz ayaktaydık. 06.00'ya kadar Mescid-i Nebi'de Kuran okuyorduk. Birkaç saat otelde kestirdikten sonra 10.30'da ailece kahvaltı faslımız oluyordu. Ardından öğle, ikindi ve akşam namazları, aralarda da çarşı gezmeleri. İki günde, ne kadar tarihi yer varsa sevgili rehberimiz Said Özdemir götürdü bizi. Medine'de her yer ziyarete açık değil yalnız. Gezebileceğiniz yerler; Kuba Mescidi, Uhud Dağı ve Şehitlerin (H. Hamza, Mus'ab b.Umeyr, Abdullah b. Cahş) Kabristanı, Cennetü'l Baki Mezarlığı, Peygamberimizin Müslümanlar'a ilk cuma namazını kıldırdığı yer olan Cuma Mescidi, Yedi, Kıbleteyn ve Gamame Mescidleri. İlk cami olan Kuba Mescidi'nin yapımında Peygamberimiz sırtında toprak taşıyarak çalışmış. Kral Fahd zamanında burada büyük bir yapılanma, yenilenme ve ilaveler olmuş. Efendimizin Medine'de ilk cuma namazını kıldığı yerde inşa edilmiş bulunan Mescid-i Cuma, Osmanlı sultanlarından Bayezıd-ı Veli tarafından sağlam bir şekilde inşa edilmiş. Bir başka görülecek yer de Bilal-i Habeş Camii. Caminin kadınlar kısmında ancak bir akşam namazı kılabildik. Caminin müezzini bir Türk. Adı Mihrali Süleyman. Çok sempatik. Karısı da Türk ve 13 yaşında oğlu var. Hurma ticareti de yapıyor. Mescid-i Ömer b.Hattab'ı ve bizim de namaz kıldığımız Mescid-i Ebu Bekir'i mutlaka gezin. Hendek Savaşı'nın yapıldığı bölgede birbirine yakın, küçük küçük 7 mescid, yani 'Yedi Mescidler' gezdiğimiz ve ibadet ettiğimiz yerler arasındaydı. Yemek için temiz birkaç Türk restoranı var. Bir tanesi, Köşem. Telefon numarası 04/822 77 97. Diğeri de Konya Kebap. Telefon numarası 04/826 72 04. Burada mercimek çorbası, börek, her çeşit kebap ve pide bulunuyor. Mescid-i Nebi'in çevresinde de tavuk döner yapan küçük büfeler mevcut. Tavuk dönerli sandviç 1 milyon, içecek 800 bin lira civarında. Hayat, anormal ucuz. Restoranların haremlik ve selamlık bölümü var. Ama ben selamlıkta da rahatlıkla oturdum. Çarşaf marşaf giymedik. Uzun etekler, kollu tişörtler, başımızda da geniş eşarplar vardı. Kimse tek kelime de etmedi valla. Bir akşam beş yıldızlı Marriot Oteli'nde yemek yedim. Otelin tek kişilik oda fiyatı 120 milyon. O akşam kendime, ayıptır söylemesi, mükellef bir ziyafet çektim. Önce Sezar salatası aldım. Ardından, Araplar'ın milli yemeği Arabic kofta yedim. Yanındaki safranlı pilav harikaydı. Tabii krem karameli görünce de kaçırmadım. Toplam 28 milyon lira ödedim. İnanabiliyor musunuz? Otel görevlisi Ahmet Malek Obaid geldi yanıma, çok kibardı. Suudi, çok temiz yüzlü bir garson Muhammad Hasan da kusursuz bir servis yaptı. Marriott Hotel-Restaurant'ın telefon numarası 04/818 00 00. Alışveriş için Antakya ve Özbek Türkleri'nin çalıştırdığı dükkanları tercih ettim. Al-Haram Market, Harem Çarşısı 5. Blok'ta olan Bilgin Seven gümüş takı, mücevher, tespih ve saat dükkanı, Müşerref Eşref'in elektronik cihaz satan dükkanı Türk Pazarı benim tercihlerim oldu. İnanın, kalbim Medine'de kaldı. Bugünlük umre turumdan bu kadar. Yarın hafta sonu ilavemiz PAZAR POSTASI'nda İstanbul turu atacağız sizlerle. Çarşamba günü Mekke'ye kadar uzanıp Ka'be'yi tavaf edeceğiz. Hoş kalın...

Yazara e-mail: sdudek@simge.com.tr



MAGAZİN


'Son' Matrix vizyona girdi!
Elçioğlu, tezkere sonrası konuşacak
Baran'a polis 'vız' geliyor!..
Bu çamaşırın fiyatı 16.5 trilyon lira
İslam nurunun dünyaya yayıldığı şehir: Medine-i Münevvere