07.07.2012 - 18:42 | Son Güncellenme:
Röportaj: Cansu Uras
Meltem Cumbul, Rıza Kocaoğlu ve Timuçin Esen, labirentten başarıyla çıkıyor...
Meltem Cumbul, Rıza Kocaoğlu ve Timuçin Esen, yönetmen Tolga Örnek’in ‘Labirent’ filminde buluştu. İstihbaratçıların hassas dünyasına giren film, sorguya açık ve bilinmeyenleri her geçen gün artan dünyaya farklı bir açıdan bakıyor.
Dünyanın dört bir yanından veri akıyor. Bir anda kırmızı alarm veriliyor. İstanbul’un merkezindeki intihar bombacısı, eylemini gerçekleştiriyor. Tolga Örnek; Meltem Cumbul, Rıza Kocaoğlu ve Timuçin Esen’i, bu labirentin tam ortasına sürüklüyor.
Canlandırdığınız karaktere nasıl hazırlandınız?
Meltem Cumbul: Takip sahnelerinde harcanacak efordan ötürü, kondisyon çalıştım. Dövüş sahneleri için düzenli antrenman ve nefes çalışması yaptık. Sağlıklı şekilde kilo verdim. Sonra, karakterin mekanla ilişkisini çıkarabilmek adına, çekim yapılacak yerleri ziyaret ettik. İşkence sahnesinin geçtiği alan, takip yolları, yokuşlar ve merdivenler, beni düşünce bazında hazırlasa da, bütün bunları deneyimlerken bayağı zorlandığımı söyleyebilirim.
Rıza Kocaoğlu: Yönetmenimizle okuma provaları yaptık. Bazı kitap ve dökümanları okuyup inceledik. Pratik alan için SAS komandosu eşliğinde, dövüş ve atış eğitimi aldık. Poligona gittik.
Timuçin Esen: Bolca konuştuk, tartıştık, sorular sorduk ve cevaplar verdik. Böylelikle filmin içerisine biraz daha girdik, birbirimizi daha iyi tanıdık ve anladık. Hem spor yaparak, hem de profes- yonellerden eğitimler alarak süreci tamamladım.
‘Labirent’le ilk defa istihbaratçıların dünyasına girmiş olduk. Bu açıdan ne gibi izlenimleriniz oldu?
M.C: Bir istihbaratçı ancak kendi davası olmadan, objektif bir noktada kalmayı başarabilirse, olayı her yönüyle araştırarak, bilgiyi, saf haliyle, kimseye bir yakınlık ya da uzaklık duymadan yakalayabilir. Zor bir dünya.
R.K: Gizemli ve değişik dünyaları var, benim çok da bilmek istediğim.
T.E.: Gölgeler ve sırlarla yaşamak zorundalar. Bu dünyanın yazılı olmayan kurallarına harfiyen uymalı, yaptıkları iş gereği kimliklerini, benliklerini, neredeyse sahip oldukları her şeyi geri planda tutmalılar. Şüpheyle bezeli bu dünyada, son derece yalnızlar ve yaptıkları her şeyin temelinde sır var.
Mardin’deki çekimler nasıldı?
M. C.: Mezopotamya, her zaman beni büyülü bir dünyanın içine sokmuştur. Doğu’nun mistisizme yakınlığı ve çok kültürlü olma hali, beni her zaman kendime yakın hissettirmiştir.
R.K: Muhteşem bir coğrafyada, muhteşem insanların arasında, çok rahat bir ortamda çalıştık.
T.E.: Mekan seçimi, oyuncunun kendini, filmin ruh haline sokması konusunda çok yardımcı oluyor. Mardin, bu anlamda çok kuvvetli bir yer.
Tolga Örnek’le çalışmak nasıldı?
M.C: Oyuncunun yaratmasına izin veren yapısıyla, kurduğu dünyaya eşlik edebilmeniz kolay oluyor. İşçiliğe duyduğu saygı, filmin aynı zamanda prodüktörlerinden olduğu için patron olmasına rağmen çok büyük. Vizyonu geniş, özgürlükçü ve paylaşımcı. Bütün bu özellikler, bizim set ailece görüşebilmemizi sağlıyor.
R.K: Öyle bir dünya hazırlıyor ki, oyuncu olarak kendinizi güvende hissetmenizi sağlıyor. Ondan sonra size sadece lafları söylemek kalıyor. Yönetmenliği dışında kendisi, çok sevdiğim ve saygı duyduğum bir ağabeyim olur. ‘Kaybedenler Kulübü’nde de birlikte çalışmıştık. Ama o filmde o kadar rahattım ki, Tolga Örnek, bunun acısını ‘Labirent’te, tüm İstanbul ve Mardin sokaklarını koşturarak çıkarttı.
T.E.: İkimiz de ABD’de sinema yönetmenliği eğitimi aldık. Benzer formasyonlara, ortak referanslara sahip olmak, aramızdaki iletişimi hızlandırdı. Aramızdaki ortak dil, çok çabuk oluştu. Tolga’yla çalışmanın benim için en keyifli taraflarından biri, kolektif çalışmaya ve tartışmaya açık olmasıydı.
CUMBUL VE ESEN ÜÇÜNCÜ KEZ AYNI PROJEDE YER ALIYOR
Filmdeki işkence sahneleri epey konuşuldu. Çekimlerde zorlandınız mı?
M.C: Aslında mekan, karakterin işkence gördüğü sahne için, benim içime yaptığım yolculukta çok yardımcı bir unsurdu. Dolayısıyla duygusunu hemen çıkarabildiğimi düşünüyorum. Diğer karakterlerin üzerimde kurduğu egemenliğe, elleri bağlı izin vermek zorunda kalma hissi, beni biraz zorladı. İşkence gören bir yapının, bağlardan kurtulduktan sonra nasıl karşılık verebileceğini deneyimlemiş olmak da kolaydı diyemem. İşkence, gerek psikolojik, gerekse fiziksel anlamda benim için insanlığın bittiği noktadır.
‘Gönül Yarası’nda da Timuçin Esen’le birlikte çalıştınız. Oyuncular genelde rol arkadaşları için “Filmdeki oyuncu koçum oldu” betimlemesini yaparlar. Bu açıdan baktığınızda birbirinizle çalışmak nasıldı?
M.C: Timuçin Esen’le çalışmak, her zaman çok güzel. Derdimi anlayan, anlaşılmak için ekstra gayret sarf etmeyeceğim, beni bu anlamda yormak yerine hayatımı sette ve sahnelerde çok kolaylaştıran bir yapıya sahip. Hümanist olması, beni ona çok yakın hissettiriyor. ‘Labirent’te, kendisiyle ilgili düşündüklerimin daha derin karşılığını bulduğum bir set dönemi geçirmekten ayrıca mutluluk duydum. Her zaman çalışmak isteyeceğim, güvenilir, adaletli, çok iyi bir oyuncu ve de çok iyi bir arkadaş.
T.E.: Biz Meltem’le ‘Gurbet Kadını’ dizisinde ve ‘Gönül Yarası’nda birlikte çalıştık. İnsanın bu kadar yakın arkadaşıyla birlikte çalışması, sonsuz güven ve rahatlık veriyor. Sadece yakın arkadaş olduğumuz için değil, hayat görüşünü, oyunculuğunu ve profesyonelliğini çok beğendiğim biri olduğu için Meltem’le çalışmak benim için büyük zevkti. İkimizin dostluğundan kaynaklanan içtenlik, doğal olarak seyirciye de yansıyor.
Röportajın tamamını, bu ayki D-Smart dergisinde okuyabilirsiniz.