Cadde ‘Meclis muhabiriyken dişiliğimi bastırmışım’

‘Meclis muhabiriyken dişiliğimi bastırmışım’

11.12.2012 - 02:30 | Son Güncellenme:

Yıllarca parlamento muhabirliği yapan Günseli Önal, ilk kitabı “Sınırsız Tutku / Seks ve Güç”te bir kadının cinselliğini keşfini anlatıyor. Önal erkek egemen ortamda çalışırken dişi yanını bastırdığını söylüyor.”Ama onların davranışlarını tanımak, kitabı yazarken ortaya çıkan dişi yanımı erkek gözüyle izlememi sağladı.”

‘Meclis muhabiriyken dişiliğimi bastırmışım’

Uzun yıllar Cumhuriyet, Sabah, Milliyet gazetelerinde parlamento muhabirliği yapan Günseli Önal, “Sınırsız Tutku / Seks ve Güç” adlı ilk kitabıyla okur karşısında. Bir dönem Milliyet Cafe ekinde aşk ve ilişkiler üzerine yazıları da yayımlanan Önal, kitabında zor bir alana eğiliyor. Erkek kodlarıyla, bir erkek gibi yaşamak zorunda olduğunu düşünen bir kadının kendini ve cinselliğini keşfedişini ele alıyor. Otobiyografik bir romana imza attığını belirten Önal ile Asur Yayınları tarafından yayımlanan kitabını konuştuk.

Kitabınızın tanıtım metninde 14 ay süren bir iç yolculuktan söz ediyorsunuz. Nasıl bir süreçti bu?
Aileme, kariyerime odaklanarak görmezlikten geldiğim, yaşamayı ertelediğim, hayallerimin objesi olan dişi yanıma ellerimi bırakacak olursam bunun beni rahatlatacağını hissetmiştim. Bedenime, kendime, hayatıma, dışarıdan, bir erkeğin gözünden bakmayı bırakıp, sadece erkeklere değil bana bile meçhul olan o alanda bulmuştum kendimi. Bilinçaltıma dalmıştım. Bir süre sonra, Freud’un sözünü ettiği o karanlık dişil alanın küçük bir ada değil, aslında keşfedilmeye hazır büyük bir kıta olduğunu görmüştüm. İlerledikçe bedenime, cinsel organıma ilişkin çok da farkında olmadığım utancımı, suçluluk duygumu, cezalandırılma korkumu, hayvani dürtülerimi keşfediyordum. Şaşırıyordum yazdıklarımı okudukça.

‘Meclis muhabiriyken dişiliğimi bastırmışım’


Uzun yıllar erkek egemen bir alanda çalıştınız; parlamento muhabirliği yaptınız. O vakitlerde de aklınızda böyle bir kitap yazmak var mıydı?
Hayatımı bir erkek gibi yaşamak ve parlamentoda çalışmak, kitabın ortaya çıkış sürecinde etkili oldu tabii.

Nasıl bir etkiydi söz konusu olan?
Uzun yıllar parlamento muhabirliği yaptığım için bugün bir erkeğin gözüyle bakabiliyorum. Benim bastırdığım yanım dişi yanım. Ben o yıllarda özellikle erkek yanımı öne çıkarıp dişi yanımı bastırmıştım. Erkek dünyasının, erkek davranışlarının, kısacası onların bir parçası gibiydim. İşim sayesinde erkek dünyasını daha iyi gözlemledim ve de onların bir parçası oldum. Öte yandan kitabı yazma sürecimde hemen hemen kimseyle görüşmüyor, sadece zaman zaman sevgilimle buluşuyordum. İçimden bastırılmış dişi dışarıya çıkarken, bunu bir erkeğin gözünden izler gibi izleyebilmek, daha önce sormayı akıl edemediğim soruları sormamı ve başka şekilde ulaşamayacağım yanıtları almamı sağladı.

Kitabın geri planında babanızdan gördüğünüz şiddet ve yakın akrabaların cinsel tacizine uğramanız da var. Kitapla bir tür kendinizi rehabilite mi ettiniz?
Evet, çocukken beni korkuttuğu için yaşadığımı inkâr ettiğim her anın içinden bir yetişkin olarak bir kez daha geçtim. Korkularımla yüzleştim. Acı veren deneyimlerimin yerine hazzı koymaya çalıştım.

İlk kitaplar genellikle otobiyografik olur ama yazarlar bu durumu açık etmezler. Siz ise gizlemeyi seçmiyorsunuz. Üstelik bu kadar çetrefilli bir konuda, otobiyografik unsurların bulunduğunu söylemekten çekinmediniz mi?
Çekinmedim. Çünkü, yazdıkça rahatladım. Giderek kendimi özgür bıraktığımı görüyordum. İçimde uyanan gücün farkına varmıştım. Artık, yaşadıklarımdan, bedenimden ve cinsel organımdan dolayı hiçbir şekilde utanmak, suçluluk hissetmek istemiyorum. Beni neyin özgür bırakacağını, güçlü kılacağını gördüm ve kendime meydan okudum.

Erkek kodlarıyla yaşadığınız hayatın ardından kadın bedeni içinde yaşamanın nasıl bir şey olduğunu keşfetmişsiniz. Bu keşfi nasıl tanımlarsınız?
Bedenlerimizi dişi ve erkek olarak ayıran, cinsel organımız ve cinsel hormonlarımız. Dişi cinsel organının yaratımın çok önemli üç sürecini nasıl harekete geçirdiğini görebiliyorum. Arzulamak, arzusunun nasıl gerçekleşeceğini hayal etmek ve bu hayali gerçeğe dönüştürecek olan erkeği baştan çıkararak içine alıp, bedenindeki boşlukta yeni olanı oluşturmak. Kadın, hayatta var olan şeyleri düşlemenin ötesine geçerek, düşlerini gerçekleştirebiliyor.

Haberin Devamı

Grinin Elli Tonu’nda da ana tema ‘acı-haz’

Son dönemde “Grinin Elli Tonu”nda da gördüğümüz gibi erotik romanlara ya da bu alana eğilen kitaplara büyük ilgi söz konusu. Siz bunu neye bağlıyorsunuz?
Kadınların acı çekme korkularını aşma arzusunu görüyorum ben. “Grinin Elli Tonu”nda da, benim kitabımda da ana tema ‘acı-haz’ ilişkisi bence. Aşılmayı bekleyen bir sınır olarak duruyor önümüzde.


Bu kitabın yazarı olarak sizce gerçekten kadınlar ne ister?
Bütün baskıları, korkuları, duyguları, düşünceleri aşıp kendisi olmak ister. Şu anda tek istediğim şey kendim olmak. Varlığımı başlatan zigot hücresinde beni oluşturmak üzere birleşen genlerdeki dişi olmak, fabrika ayarlarıma dönebilmek istiyorum. Başladığım yere, yaşadığım onca şeyden sonra, ne olduğumu anlayarak, bunun bilincine varmış olarak dönmek harika olurdu.