Menderes Özel

Menderes Özel

menderes.ozel@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Alternatif işler yapmasına rağmen müzik sektöründeki krizi en az hasarla atlatan Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık, “Yaptığım işin en iyisini yaparım, bu ofis boy’ken de öyleydi, simit satarken de” diyor. Saltık, Kalan Müzik’in hikayesini CADDE’ye anlattı.

TÜRKiYE’DE SATILAN HER 100 CD’DEN 7’Si KALAN

Kalan Müzik, 20’nci yaşını yıl boyunca -ilk ikisi 8-9 Haziran’da Açıkhava’da- düzenleyeceği bir dizi konserle kutluyor. Türkiye’nin müzik hazinesini ortaya çıkarıp arşivlemede benzersiz bir fonksiyonu olan Kalan Müzik’in kurucusu Hasan Saltık, yurt içi ve yurt dışında hakkında defalarca yazılıp çizilmiş, sayısız ödül almış önemli bir figür.

“Anlatmadığı ne kalmış olabilir?” diye kendimize sorarak Unkapanı İMÇ’deki Kalan Müzik’e doğru yola koyulduk. Gazeteden ayrılmadan önce “Hasan Saltık’la röportaja gidiyorum” dediğim arkadaşlarımın parlayan gözleri, zevkli söyleşinin habercisiydi.

Haberin Devamı


Hasan Saltık’ın ofisine girdiğimde kafamda kurguladığımla tezat bir tabloyla karşılaştım. Gözümde gazete kupürleri, ödüllerle bezeli duvarlar canlanmıştı; hani öyle olur ya genelde. Asistanıyla bir filme müzik seçmeye çalışan Saltık’ın odasıysa yalnızca eski bir piyano, bir gramafon ve yüzlerce CD’yle yüklü bir dolapla süslüydü.
Fonda bir Karanediz türküsü çalıyor, Saltık asistanına, “Yaşlı bir kadın bunu tarlada okusun” gibi talimatlar veriyordu. Saltık’ın mesaisine 15 dakika tanıklık ettikten sonra işimize başladık.

Reinhard çiftinin 1950’lerden 70’lere kadar köy köy dolaşıp yaptıkları 1.500 makara kaydı bizde.Kim ne yapmışsa dünyanın her yerinden topladık.

Kalan Müzik’in yaptığı iş ortada. Korkutan, bu seslerin, bu müziklerin gelecek nesillere aktarılmasının bir kişi, bir kuruluşa kalmış durumda olması. 91-92’de Unkapanı’nda, burada kurdunuz Kalan Müzik’i. Hikayeniz çok yazıldı ama CADDE okurları için yine dinlemek isterim.
Simit satarken en iyi simiti ben satardım. Çöpçü olsaydım benim baktığım sokak diğer sokaklardan daha temiz olurdu. Yaptığım işin en iyisini yaparım. Müzik yaparken de ofis boy’luk yaparken de böyleydi bu. 80’li yıllarda Cumhuriyet gazetesinde ofis boyluk yaparken diğer gazeteler ve reklam ajansları beni transfer etmek isterdi. Çünkü işimi iyi yaparım. Hürriyet gazetesinde de boyacılık yapmıştım.

Haberin Devamı

Sonra birden aklınıza müzik yapım şirketi mi kurmak geldi? Annenizin bileziklerini sermaye yapmışsınız.
Önce abimden 1000 Alman markı aldım. Benimkisi biraz tesadüf oldu. Konservatuvarda bir yıl obua okumuşluğum da var ama...

Obua nereden çıktı?
Devlet memuru babam öğrenci olaylarına karışmayalım diye Tunceli’den tayinini istedi, 1976-77’de. O sıralar çok karışıktı. Siyasal örgütlenmeler, protestolar başlamıştı. Daha ufacık çocuktuk.
Neyse buraya geldik; dediler ki “Seni konservatuvar sınavına sokalım.” İstanbul Devlet Konservatuvarı’na. Konservatuvarın ne olduğunu bile bilmiyorum. Sınava girdim; heyet önüne çıktım. Birisi geldi elime baktı, dudaklarımın kalınlığına, inceliğine baktı; “Obua” dedi. Obuanın ne olduğunu da bilmiyorum daha. Meğerse zurnanın Avrupalılaşmış haliymiş obua.

Eve geldim, “Beni obua bölümüne seçtiler” dedim. Abilerim, kardeşlerim “Zurnacı oluyorsun” diyerek dalga geçti.
Neyse bir sene okuduk; piyanoydu, ritmdi filan...
Ama beş kardeş olduğumuz için eve katkımız olsun diye Haydarpaşa’da simit satıp öyle gidiyordum konservatuvara. Sonra “Bu iş, bu disiplin bana göre değil” dedim.
Normal liseye devam ettim, Suadiye lisesi’nde.
Arada gemilerde miçoluk da yapıyordum ama ABD’ye kaçmaya çalışıyordum. Akdeniz, Afrika’da dolanıp durduk, bir türlü Amerika’ya gidemedik.

Haberin Devamı

Askerden dönünce amcamın oğlu Rahmi Saltuk’un bir plak şirketi kurduğunu söylediler. İşsiz güçsüz adamdım, “Ne yapayım?” diye düşünürken amca oğlunun yanına geldim; telefonlara bakmaya başladım. Plak sektörünü de inceliyordum. Prodüktörlere baktım ve dedim ki, “Ulan bunlar yapıyorsa ben haydi haydi yaparım.” Seviye çok düşüktü ama çuvalla da para kazanıyorlardı. “İş bu iş” dedim.
Saltuk Plak’ta çalışırken, Grup Yorum ‘Cemo’, Ahmet Arif derken bayağı bir şey yaptık. Sonra kendi işimi yapabilmek için kendi şirketimi kurdum. Ama aslında mühendislikti bizim Kalan. İnşaat mühendisi abim mühendislik şirketi kurmuştu. Param da olmadığı için yeni bir şirket kurmak ve burada bir kulübe kiralayabilmek için abimden 1000 mark aldım. Şimdinin 1000-1500 TL’si galiba. Albüme gireceğim ama orkestra, çalgıcı, stüdyo kirası için daha para lazım. Annem dedi ki, “Oğlum al şu bilezikleri, şıngırdıyorlar zaten, ne yapıyorsan yap.” Böyle başladık.

Kalan, Dersim’in eski isimlerinden biri sanırım.
Şimdiki yere Tunceli 38 olaylarından sonra kuruldu. Hozat’tır aslında adı. Kalan diye bir köy, bir aşiret var. Oraya yeni bir şehir kuruluyor. Hatta bütün kuruluş fotoğrafları devlet arşivinde yoktur bende vardır. Kalan adı oradan geliyor. Tunceli’nin eski adı. Herkes Kalan adının ‘kalıcı işler yapan’dan geldiğini sanıyor ama değil.


Annenizden aldınız bilezikleri...
Onlarla Grup Yorum’u yaptık.

“HEP MUHALİFTİK”

Grup Yorum’la nasıl tanıştınız?
Cemo döneminde Saltuk Plak’tayken, dediler ki; “Mersin Cezaevi’nde gözaltında sanatçılar var. Fena müzik yapmıyorlar. Önce onların ‘Haziranda Ölmek Zor’ albümünü dinledim. Firma arıyorlarmış. Dedim ki “Gelsinler.”


İlk çıkardığınız albüm mü?
Saltuk Plak’tayken çıkardığım ‘Cemo’ albümü çok satmıştı. Kuyruk vardı, inanamadım. Yaptığım ilk prodüksiyon Cemo albümüdür. Kalan’daysa Grup Yorum’un ‘Yürek Çağrısı’dır. Ama madem bu işi yapacağım, “Daha iyi nasıl yapabiliriz?” diye dünyadaki plak şirketlerini incelemeye başladım. Biraz sol, muhalif bir plak şirketi olalım istiyordum. Çünkü yapı itibariyle de öyleydik. Alevilik de hep muhaliftir tarih boyunca. Sol, öğrenci, protest kimlikli ama Türkiye’nin kültürlerine de sahip çıkan bir firma olmalıydık.

İncelememin ardından ‘Arşiv’ serisi oluşturmaya karar verdik. Bu seride eski Anadolu’nun halk ozanları, aşıkları, klasik Türk müziğinin, Osmanlı müziğinin en iyi virtüözleri, Yorgo Bacanos’lar, Tamburi Cemil Bey’ler, Udi Hrant’lar filan.
Halk müziğindeyse eski Davut Sulari’lerden Mahsuni’lere, Aşık Veysel’in bilinmeyen kayıtlarından Neşet Ertaş, Muharrem Ertaş, Çekiç Ali, Hacı Taşan’lara...

Bir de 12 Eylül’de çıkma diğer dillerde müzik yapmayı yasaklayan bir yasa vardır. Biz ona muhalif olarak, “Bir insanın ana dili yasaklanamaz” mantığıyla Kürtçe, Lazca, Süryanice, Yezidice, Pontusça albümler yapmaya başladık. Bunu yaptığımızda da başımız beladan kurtulmadı.

Davalar, hapis cezaları geldi...
Naneyi yedik. Haftada 1-2 gün sürekli DGM’deydim. Evden çıkıyordum, DGM’de ifade veriyordum, sonra geliyordum şirkete. O kadar çok dava açılmış ki... Ama inadına inat yaptık.


Hapse girdiniz mi?
Üç yıl hapis cezası aldım. Dosyam Yargıtay’dayken ülkeyi terk etmeye hazırlanıyordum. Sağolsun Yargıtay Başsavcısı Vural Savaş, Kalan Müzik hayranıymış. Bir baktım, “Ben bu adamı içeri attırmam, Türkiye için çok önemli şeyler yaptı; onun heykelini dikeceğim” diye demeç vermiş. Öyle deyince benim cezam ertelendi.
“Yürü be dedim” ondan sonra. “Türkiye hazır değil, böyle şeyler yapma Hasan” diye telkinde bulunanlar da oldu. Ama devam edince, büyük sempati topladık. Öğrenciler arasında Kalan markalaşmaya başladı. Müzik marketlerde, “Kalan’dan yeni ne çıktı?” sorusu çok yaygındı; hâlâ sorulur.
Yeni gruplara, müzisyenlere hep imkan tanıdık. İyi müzisyenlerin albüm yapabilmesini sağladık. Öğrencileri alan derleme çalışmaları için Anadolu’ya gönderdik. Türkiye müziğinin yeni baştan keşfettiler. Kürt müziğini, Laz müziğini bilmiyorsun; hep asimile edilmiş. Süryani türküleri öyle, Yezidiler, Zazalar.
Mübadele şarkıları yaptık; Türk-Rum ortak şarkıları. Türkiye, “Aa ortak şarkılarımız mı varmış?” diye şoka girdi. Ermeni halk şarkıları yaptık, hepsi Sason, Van, Bingöl türküleri. Türkçeleri de olduğu için türkülerin “Bunlar bizim” dediler. Baktılar ki Ermeniler öcü değilmiş, zaten Anadolu’da birlikte yaşıyorlarmış. Yaptığımız iş, Türkiye Cumhuriyeti’nin müzik politikasını yıktı.


TÜRKiYE’DE SATILAN HER 100 CD’DEN 7’Si KALAN

“TRT ANLAŞMASINI FESHETTiK”

Müziklerin tamamını siz mi bulup çıkarıyorsunuz? Bir noktadan sonra size de kendiliğinden arşivlerini açanlar vardır.
Bizim insanımız kuşkucu. Bir, iki şey yapınca olmuyor. Ama 100 ürünü geçince -şimdi 600 üründeyiz, 600 prodüksiyon yapmışız- güven sağladık. Daha önce alan çalışmalarıyla biz arşive gidiyorduk, müziği topluyorduk, “Şu depoda şu bant var”, “Şurada bir adam var, güzel söylüyor”, “Burdur’da bir çoban var, sipsi çalıyor”, “Karadeniz’de bir tulumcu veya kemençeci var, son efsane” filan... Böyle devam ederken “Bende de şu var” diye birden kayıtlar kendiliğinden gelmeye başladı. Evinde bantı, arşivi, taş plağı olan getirdi. Biz bunları da çevirdik. Türkiye’de ilk temizleme işlemini yapan biziz. Ses temizleme mühendisi yetiştirdik, Londra’da eğitimini aldırdık. Eski taş plakları da çevirdik, Osmanlı dönemi kayıtlarını. Bu müthiş bir sempati ve güven yarattı. Ama yine alan çalışmaları yapıyoruz.

TRT arşivi sizin ortaklığınızla çıkacaktı. Sürüyor mu ortaklığınız?
(TRT Genel Müdürü) İbrahim Şahin çok iyi niyetli bir insan. 2-3 ürün çıkardıktan sonra, bürokrasiyle çalışamadığımdan anlaşmayı feshettim. Devlet kurumlarıyla çalışmak Kalan Müzik’in kendi işleyişini zora sokacaktı. Çünkü bürokrasi çok fazla devlet kurumlarında; maalesef aşamadık. Baktık ki bizi engelliyor, bürokrasi bizi yoracak; İbrahim Bey’e “Beni affet” dedim.

TÜRKiYE’DE SATILAN HER 100 CD’DEN 7’Si KALAN

Kalan Müzik’in 8-9 Haziran’da Açıkhava’da başlayacak konserleri yıl sonuna kadar sürecek.



“REINHARD ÇiFTiNiN 1500 MAKARASI BiZDE”
Arşivinizin omurgasını hangi sesler oluşturuyor?

Bizim asıl arşivimiz kendi yaptığımız alan çalışmaları ve bir de Türkiye’ye gelen etno-müzik topluluklarının yaptığı alan çalışmaları. Mesela Reinhard çifti (Ursula-Kurt Reinhard), 1950’lerden 70’lere kadar köy köy dolaşıp kayıt yapmışlar. Onların 1.500 makara bandı bizde. Köy köy hiç yayınlanmamış kayıtlar var elimizde. Alan çalışmalarımız var. Kim ne yapmışsa dünyanın her yerinden topladık. ABD’ye göç eden Ermeniler’in, Rumların plaklarını bile toplayıp getirdim.

Hacim?
Binlerce taş plak, 45’lik ve LP’leri hiç saymıyorum bile, 10 binin üzerindedir. Dünya müziği dediğinde 20-30 bin vardır.
Bir de ayrı bir kütüphane var. Bir ozan, bir bestekar öldüğünde gazetelerin kültür servisleri bizi arar, gerekli bilgi ve fotoğrafı bizden ister. Türkiye’de gerçek anlamda bir müzik ansiklopedisi olmadığı için basın hizmeti de sunuyoruz.

“Yüzde 7 pazar payımız var”
Tabii bütün bu çalışmalar Kalan Müzik’i Türkiye’nin en büyük, çok satış yapan müzik şirketi yaptı. Türkiye’de satılan her 100 CD’nin 7’si Kalan Müzik’indir. Yüzde 7 pazar payımız var.
Tabii bu ‘Arşiv Serisi’ gibi çalışmaları yapınca da 2003’te Hollanda Kraliyet ödülünü, Prens Claus Vakfı ödülünü aldık. Time dergisi 2004’te ‘Avrupa Kahramanı’ ilan etti beni. Ne bileyim, dünyanın her yerinde yazılar çıktı hakkımızda. Türkiye’de birçok ünlü vardır ama Kapıkule’den çıktıktan sonra kimse tanımaz. Ben dünyada çıkmış haber, röportaj, belgesel veya BBC’de ZDF’de yaptığım programlarla dünyada Türkiye’den kültürel anlamda en çok tanınan 10 isimden biri sayılırım herhalde.

TÜRKiYE’DE SATILAN HER 100 CD’DEN 7’Si KALAN


YARIN: SEKTÖR NASIL KURTULUR? CD ARTIK KARTViZiT. DERSiM ARŞiVi...