Cadde Milano’nun bilinmeyen yüzü

Milano’nun bilinmeyen yüzü

28.09.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

Milano’nun bilinmeyen yüzü

Milano’nun bilinmeyen yüzü



Milano’nun bilinmeyen yüzü
vet efendim, hiç rötar yapmadan, yazımın bir kısmını uçaktan, bir kısmını ise saat gece 03.00’e kadar Diyarbakır’daki otel odamdan laptopda yazıyorum. Bu kez uğrak yerimiz, dünyanın moda merkezi sayılan Milano. İkinci kez gittiğim Milano gerçekten muhteşem bir şehir.
İlk gidişimde 1.5 gün kalmıştım, ikinci gidişim zaten maç nedeniyle olmuştu. Ama işin doğrusu bu gidişimde Milano’nun ne denli enfes bir şehir olduğunu gördüm. Bunu da yakın dostlarıma borçluyum. Yanımda 22 yıldır tanıdığım sevgili dostlarım vardı; modanın duayeni Canan Yaka, genç iş adamı eşi Ergin Tanca ve Canan’ın ablası, Milano’nun da kraliçesi Ayşe. Uluslararası Moda Fuarı nedeniyle gittiğim Milano’da sokaklar Türk kaynıyordu. Çoğu da tanıdıktı. İtalya’nın moda başkentinin sahne arkası, eski dünyanın zarafetini oluşturuyor. Milano tasarım stüdyolarının, atölyelerin, restoranların ve kulüplerin bulunduğu, her yeri gezilecek bir şehir. Armani, Prada, Gucci, Versace, Valentino gibi son derece seçkin ve kalburüstü stilistlerin doğduğu yer. Duomo Katedrali, tarihi kemerleri, 19. yüzyıldan kalma Vittorio Emanuel Alışveriş Merkezi ile hayran olunacak bir kent. Havaalanında beni, sağolsun, Canan’ın iş kadını olan ablası ve 35 yıldır İtalya’da yaşayan sevgili Ayşe Yaka karşıladı. Bu arada THY’ndan bir yakınmam var, onu paylaşmak istiyorum. Gerçi onlar da haklı belki ama... Seyahat acentaları yerleri bağlayıp sonunda iptal edince normal vatandaş sıkıntı çekiyor. Nitekim Milano’ya gidiş-dönüş yer bulmak için tabir-i caiz ise göbeğim çatladı. Araya yakın dostlarım girdi de rahatladım. Yoksa gidemeyecektim. Bu konuda seyahat acentaları ile THY arasında mutlaka çok ciddi bir anlaşma yapılmalı. Bu, bir. Bir de sosyetik bazı yosmalardan şikayetçiyim. CIP Salonu’nun tuvaletinde sifon kullanmasını bilmeyen pis kadınlar! O tuvaletleri temizleyen hemcinslerinizi düşünün biraz. Ayıp vallahi. Neyse, dönelim Milano’ya. Ayşe, havaalanından şehre kadar giden trenin ne kadar ekonomik olduğundan söz etti yolda. Aklınızda olsun. Hele fazla valizi olmayanlar mutlaka tercih etmeli. Çünkü taksiler ateş pahası ve havaalanı şehrin merkezine 45 dakika uzaklıkta. Oysa trenler yarım saat arayla kalkıyor. Ayşe ile minik bir şehir turu attık. Pizza Castello’dan geçtik. Kocaman bir şato. Bahçesi mükemmel ama çevresi duvarlarla çevrili. Demir kapılardan baktım; aklım kaldı. Öyle kapılarda korumalar filan beklemiyor ama girmek zor. Eskiden burada büyük aileler yaşarmış. Sonra Plaza Scala’ya girdik. Scala, yani opera binası 3 yıl süreyle tamirdeymiş, o nedenle temsil izleyemedim. Çünkü yeni opera binasını şehrin dışına taşımışlar. Şehrin merkezi olan, Milano’nun can damarı Via Montoni’de minik bir tur attık. Hotel Milan, Giorgio Armani, Montenapoleone, Via Sandrea, Via Spiga gibi bütün dünya markalarının olduğu sokaklardan geçtik. Sokaklar insan seliydi.
Bir de uluslararası fuar olduğu için dünyanın dört yanından ayakkabıcılar akın etmiş. Valentino, Iceberg, Versace, Fendi, Gucci, Louis Vouitton hep orada. Milano’nun en güzel otelleri arasında yer alan, hatta dört yıldız olmasına rağmen delüks ayarında hizmet veren StarHotels Rosa’ya geldik. Türkiye Milano arasında bir saat fark var. Bir baktım, yanımda liret var. Ama İtalya’nın para birimi Euro. Parayı döndürdüm ama zarar ettim tabii. N’apiym canım, sabahın köründe kalkmışım, 3.5 saat yolculuk yapmışım. Akıl mı kaldı? Şehir cıvıl cıvıldı. İş çok olduğu için iki tane vitaminle düştüm yollara. Unutmadan, Milano’nun muhteşem bir maketi yapılıyor kentin içinde. Acayip bir camekanın içinde olan insanlar herkesin gözünün önünde maketi yapıyorlar. Mimarlar, terziler, mühendisler... Duomo Kilisesi gündüz ve gece ayrı görkemli.
Ama orası da tamirdeydi. Oradan Galiria’a girdik. Piazza Scala’yı geçip Via Manzoni’de turladık. Hotel Milano’nun karşı köşesinde Giorgio Armani bütün ihtişamıyla büyülüyor.
Üç katlı bir bina. Karşı köşesinde harika bir çiçekçi var. Ben elektronik hastasıyım. Armani’nin alt katında Sony marka ürünleri görünce kendimi kaybettim. Öyle televizyonlar, kameralar çıkmış ki pöh pöh! Orta kat kadın ve erkek giyim üzerine. Üst katta ise mobilya var ama rüya gibi. Dolaşırken fiyatlar beni şok etti tabii, el yakıyor. Gezerken sushi mutfağının olduğu meşhur Nabu’da atıştırdık. Fiyatlar kabarık. 3-5 parça birşey ödemeye kalktık, Ayşe ödedi, valla verdiği paraya üzüldüm. Ona göre yani.

Via Spiga’ya doğru yürüdük. Anna Molinari, Sport Max, Krizia, Roberto Cavalli, Moschino, Dolce&Gabbana, Gio Moretti’yi gezdim. Gio Moretti buranın en eski butiğiymiş. Ayşe, mübarek kadın sanki Milano’da doğmuş gibi butiğin sahibini bile tanıyor. Yaklaşık 60-70 yaşında, sarışın, hoş görünümlü bir kadın. Birçok ünlü dizaynırı ve stilisti meşhur etmiş. Bunlar arasında Versace, Venturi ve Roberto Cavalli var. Basit bir etek gördüm. Payet işliydi. Fiyatı 7.5 milyardı. Bir palto ise 16 milyar. Valla, savunmasını yapmak bana düşmez ama Canan’a "Pahalı" diyen ünlülerimiz Milano’yu bir gezsin de ev fiyatına kıyafetleri görsünler. İşin ilginci, ciddi oranda alıcısı var. Japonlar, zengin Rus ve Amerikalılar malları birbirlerinin elinden kapıyorlar. Akşamüstü ayakkabı fuarındaydık. Ergin’in mal aldığı, dünyaca ünlü ayakkabı imparatoru Gian Marco Lorenzi ve birlikte olduğu Linda adlı dünya güzeli kızla tanıştım. Bir çift abiye ayakkabının çıkış fiyatı 750 milyondan başlıyor. Ergin’e de hak verdim. Yani Ergin Tanca için "Pahalı ayakkabı satıyor" diyenlerin o fiyatları görmesi lazım. Akşam, Giova Renzo’nun davetlisi olarak kentin meşhur restoranlarından Ristorante Bagutta’ya gittik. Öyle kalabalıktı ki sipariş verdiğimiz balıklar başka masaya gitmiş. Sabahtan beri gırtlağından bir lokma girmeyen Ergin haklı olarak sinirlendi. Masamızı terkedip Akmerkez’de de şubesi bulunan Paper Moon’a geçtik. Balıklarımızı orada yedik. Muhteşemdi. Buranın sahibi olan patroniçeyle tanıştım. Akmerkez’deki şubesinden çok memnun, mekandan aylık alıyormuş. Telefon numarası 02.796 083. Aklımdayken StarHotels’in telefon numarasını da vereyim 028 831. Vereceğim bütün numaraların başına Milano’nun kodunu eklemeyi unutmayın sakın. Paper Moon’a Bagutta’nın sahibi, şefleri filan da geldi. Kibar insanlar. Defalarca özür dilediler. Ertesi sabah Ayşe beni sıcacık bir dekoru olan ve masalarda elmalar, minik şık objeler bulunan Reve’e getirdi. Orada, 22 yıldır tanıdığım, bir zamanlar podyumların top mankeni olan Esin Çobanoğlu ile buluştuk. Esin de Ayşe gibi Milano’nun kurdu olmuş. Armani ve Dolce&Gabbana yakın arkadaşları. Bu arada hemen belirteyim; Ayşe, Milano’da bir su arıtma makinesinin ve dünyaca ünlü ayakkabı, giysi, mobilya markalarının ithalatını yapıyor. İlgilenenler için telefon numarası 34 006 176 587. Öğle yemeğini hiç adetim olmamasına rağmen Ayşe ve Canan’ın ısrarıyla, Milano’nun en meşhur şarkütericisinin açtığı Il Salumaio Montenapoleone’de yedik. Ama tam bir saat bekledik. Saat 12.00-18.00 arası açık. Rezervasyon şart. Burada da pek çok Türk vardı. Sevgili Arto ve yine modanın duayenlerinden Yıldırım Mayruk ile ortağı Barbaros Şansal da Milano’daydılar ama karşılaşamadık. Il Salumaio’nun telefon numarası 02.784 650. Ben içinde hiç alkol olmayan, sadece mayadan yapılan tourtel adlı bir bira içtim. Yemekler enfes, kabaklı tortellini olağanüstüydü.
Şarküteriyi gezdim, aklıma sevgili Rifat Ababay geldi. Herhalde buraya girse kasalar dolusu yiyecek alıp çıkardı. Çünkü çok güzel hamur işleri, soslar, yağlar, tatlılar vardı.

Akşam Ergin, aynı grubu Milano’nun en meşhur balık restoranı olan ‘Al Cuoco di Bordo’ya davet etti. İlginç bir yer. Restoranın patronu, haraç vermediği için İtalyan mafyası tarafından öldürülmüş. Şimdi karısı ve çocukları işletiyor. Dekorasyonu batık gemi parçalarından yapılmış. Rezervasyon bir hafta öncesinden yapılıyor. Istakozlu makarna, midyenin ve balığın her çeşidi, havyar, balık yumurtası... Ne varsa masaya geldi. Vallahi protein zehirlenmesi geçirecektik. Orada mutlaka yemek yiyin. Yalnız fiyatlar yüksek. Bu nedenle seçiminizi mönüye bakarak yapın. Ne varsa, karşısındaki rakamı da yazılı. Bu restoranın bulunduğu sokakta ünlü İtalyan şarkıcısı Adriano Celentano doğmuş ve büyümüş. Restoranda da tıpkı Adriano Celentano’ya benzeyen Alberto adlı bir şarkıcı çalışıyor ve napoliten şarkılar söylüyor. O gece Linda bu adama bayıldı, şarkılarına da eşlik etti. Telefon numarası 02.669 18 73. Çıkışta Esin bizi The Base adlı, house müzik yapan şehir dışındaki bir diskoya götürdü. Bin kişilik bir VIP diskotek. Ama bize göre beş para etmez. 5 kişi 500 milyon lira ödedik ve 20 dakika anca kaldık. Tüm uyuşturucu kullananlar oradaydı. Zaten hükümet marihuanayı serbest bırakmış. Yazık, gençler uçmuş. Hepsinin gözleri çakmak çakmak ve tek bir noktaya bakıp çılgınca dans ediyorlar. Kapıdan girişte herkesin kolu mühürleniyor. Biz VIP olduğumuz için bileklerimize şık birer kurdela taktılar ve üst kata aldılar. Servis berbattı. Yani para havaya uçtu, benim de yüreğim sızladı. Kokain, extacy, asit ortalıkta içiliyor. Yan masada Dolce&Gabbana markasını yaratan kişi vardı. Esin masamıza getirip tanıştırdı. Fotoğraf çekmek yasakmış, kaşla göz arasında ben flaş patlattım. Canan’la sohbet ederken Dolce&Gabbana’nın iki ayrı stilistin birleşmesinden meydana gelen bir marka olduğunu öğrendim. Stefano Gabbana ve Domenico Dolce. Anlayacağınız iki gay dünya modasına hükmediyor. Çıkışta Ergin burnundan soluyordu. Nasıl solumasın? The Base’de tuvalet yerine duşlu minik odalar var. Çişinizi yere yapıyorsunuz yani.
Bir tuvaletleri bile yok. Duşlar uyuşturucudan bayılanları ayıltmak için yapılmış. Burada dünyaca ünlü DJ’ler çalıyor. Bir DJ’in günlük yevmiyesi 50 bin Euro. Şaşırmayın, doğru söylüyorum, yani 80 milyar. Sadece cumartesi geceleri sabaha kadar çalıyorlar. Mekanın sahibi olan kadın günde ne kadar kazanıyor dersiniz peki? 150 bin Euro. Yani 250 milyar filan. Candostum İzzet Çapa, ben şoka girdim, sen de gir. O akşam finali otelin köşesinde bulunan ve çok sık gittiğimiz Bar Madonnina’da yaptık da üzerimizdeki şoku anca atabildik. Burada servis yapan İtalyan çocuklar Ergin’i çok iyi tanıyorlar. Servis çok iyiydi, herşey yıldırım hızıyla değişiyordu. Evet, bugünlük bu kadar. Yarın çok daha ilginç anılarım var. Milano’nun, sokaklara çıkan travestilerin cirit attığı çılgın gece hayatında ve gezilecek ilginç restoranlarında, barlarında buluşmak üzere. Yine güzel günler sizin, artanlar benim olsun efendim.

Yazara e-mail: