22.08.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
MİRAÇ ZEYNEP ÖZKARTAL
Biz onu Orhan Pamuk’un sevgilisi olarak tanıdık; ama Kiran Desai, dünyanın en önemli edebiyat ödüllerinden ‘Man Booker’ı kazanmış bir yazar. Bu ödüle değer görülen kitabı “Inheritance of Loss-Kaybın Türküsü” adıyla Can Yayınları etiketiyle 1 Eylül’de yayımlanacak. Bir anlamda otobiyografik bir roman bu. 1980’lerin Hindistan’ında geçiyor, merkezde 16 yaşındaki Sai var. Coğrafya, dönem ve Cambridge’de okumuş büyükbaba, Desai’nin yaşamıyla kesişim kümesi içinde. “Kaybın Türküsü”; bir ülkenin, bir kültürün, genç bir kızın, emekli bir yargıcın, daha iyi bir yaşam için ABD’ye giden bir gencin kayıplarının öyküsü. Kiran Desai, bütün yazı İstanbul’da geçirdi. Bazen bir lokantada, bazen bir sergi açılışında uzaktan gördüm onu. Sohbet etmeye başlayınca, uzaktan edindiğim izlenim doğru çıktı: sıcakkanlı, neşeli ve konuşkan. Karşısındakini tanımak istiyor. Kimsin, nesin soruyor; cevabı da gerçekten dinliyor.
Romanınız Türkçeye ‘Kaybın Türküsü’ adıyla çevrildi ama orijinali ‘Inheritance of Loss/ Kaybın Mirası’. Bu durum, romandaki bütün karakterler için geçerli. Siz köklerinizden neyi miras aldınız?
Romanın kökleri, kimsenin hatırlamadığı kadar eskiye gidiyor ve özünde bir veda, ülkeden ayrılma yatıyor. Benim büyükbabam da tıpkı romandaki büyükbaba gibi İngilizce eğitim görmüş, Cambridge’de okumuş. Bu bir anlamda Hindistan’ın modernleşme, Batılılaşma hikayesi. Anne-babamın, ardından da benim neslim ise Batı ve Doğu dünya arasında uzlaşma sağlamayı miras aldı.
Burada kayıpla neyi kastediyorsunuz?
Bu hareket, seyahat, bir yerden bir yere gitmek ister istemez kayıplar getiriyor. Bıraktığınız yerin hikayesi sizin açınızdan bölünüyor, derinleşemiyorsunuz o tarihin içinde. Tabii diğer yandan kazançlar da var. Kendi hikayenin koca dünyada ne kadar küçük kaldığını görüyorsun, ki bence bu hiç de fena bir şey değil. Geniş bir raftaki kitaplardan birisin işte. Bir göçmen olarak kendini yeniden yaratmak zorunda kalıyorsun.
İlk kitabınızda Hindistan’ın çok daha sevimli bir versiyonu vardı, bu romanda ise çok daha karanlık. İki kitap arasında ne değişti sizin için?
İlk kitapta sevdiğim, özlediğim yanlarını yazmıştım. Sonra düşündüm ve “Hayır, oradaki hayatım bu değildi” dedim. Sanırım hayatta her şeyin iki tarafına da ihtiyacımız var.
Okurken Türkiye ile Hindistan arasındaki benzerlikler dikkatimi çekti. Gorkhaland hareketi sözgelimi, Türkiye’nin Kürt sorunuyla benzer. Sonra vize kuyruğunda beklemek bizim için çok aşina. Yazdıklarınıza aşina bir kültürde, yani Türkiye’de nasıl bir okuma bekliyorsunuz?
Çok daha iyi anlaşılacağını düşünüyorum. Çok daha derin bir okuma olacaktır. Ama Türkiye ile Hindistan arasında çok önemli bir fark var; siz sömürge olmadınız. Bu, Hindistan’ın Batı ile ilişkisinde olağanüstü belirleyici oldu. Hem özenme vardır hem de kendinden nefret etme. Siz bu duyguyu bilmiyorsunuz.
Yazarken Batı dünyasının romana ‘Man Booker Ödülü’ verecek kadar seveceğini düşünmüş müydünüz?
Bilmem. Ama açıkçası Batı’nın kitabımı takdir etmesi Hindistan’ınkinden kolay oldu. Hindistan’ı kötü temsil ettiğimi söylediler ve büyük öfkeyle karşılaştım. Biliyorsunuz, yazar olmayı diplomat olmak zannedenler var.
İşte bu da tam Türkiye gibi!
Seni dışarıya karşı bir temsilci olarak görüyorlar ve romanlar roman olarak okunmuyor. Ancak büyük bir bolluğu, serveti yazarsan roman olarak görülebilirler.
“Orhan’ın en sevdiğim romanı Kara Kitap”
Etrafınız yazarlarla çevrili. Anneniz Anita Desai, sevgiliniz Orhan Pamuk... Gündelik hayatı nasıl değiştiriyor bu durum?
Annemin yazar olması büyük şans oldu benim için. Yazmaya başladığımda genç yazarların boğuştuğu hiçbir şeyle uğraşmadım. Yazma ritmi, disiplin, alışkanlıklar, hepsi zaten bende vardı. Şimdi hayatımda ikinci kez böyle bir şans yaşıyorum. Orhan’da da bu ritim var. O bugüne kadar karşılaştığım en çalışkan yazar. Bu kadar obsesif ve sıkı bir şekilde çalışan bir yazar görmedim.
Orhan Pamuk kitabın çevirisini okudu mu? Türkçede sesinizi bulmuş musunuz ona göre?
Çok beğendi. Dilin ahenginin ve mizahın olağanüstü bir şekilde çevrildiğini söyledi.
Sizin iki kitabınız var, tahmin ediyorum Orhan Pamuk ikisini de okumuştur. Peki siz onun kitaplarının hepsini okudunuz mu?
Eyvah, çok kötü bir soru! Hayır, okumadım. Çoğunu okudum diyelim.
Hangisi favoriniz?
Kara Kitap.
“Goa’daki fotoğraftan beni tanıyan olmadı”
Yemek yapmayı çok sevdiğinizi duydum, bir gün bir yemek kitabı gelir mi sizden?
Önce şu anda yazdığım kitabı bitireyim de!Ama bir gün evet, yemek kitabı yazacağım.
Yapmayı seviyorsunuz da yemeyi pek sevmiyorsunuz görebildiğim kadarıyla...
Hayır, çok seviyorum. Babam hastaydı ve son bir yılımı hastanelerde geçirdim. Orada aşırı zayıfladım, şimdi yeniden almaya çalışıyorum. Hele ki Türkiye’de yemek yemeye bayılıyorum.
Nerelerde yiyorsunuz?
Beyoğlu civarında sık sık gittiğimiz yerler var ama isimlerini söyleyemem, gazeteciler keşfeder. Ama favori yemeğimin balık olduğunu söyleyebilirim.
İstanbul sokaklarında sizi tanıyanlar oluyor mu?
Hayır, hiç kimse. Bundan da çok memnunum çünkü çok yürüyorum.
Aslında tanıyabilirler, Goa sahilindeki fotoğraflarınız bütün gazetelerin ilk sayfasındaydı.
Evet, ama sanırım o fotoğraftan beni tanıyan olmaz! O kostümle gezmiyorum!
İstanbul’da yazabildiniz mi?
Çok iyi yazabildim hem de. Pencereden muhteşem bir İstanbul manzarası görünüyor; gemiler, martılar... O kadar ilham verici ve huzurlu ki...