Özge Ökten

Özge Ökten

-

Tüm Yazıları

Hugh Jackman hoş adam doğrusu. Gülünce gözlerinin içi gülenlerden, güzel enerjisini karşısındakinin tüm hücrelerine kadar geçirebilenlerden... İdeal bir koca, tam bir aile babası ve herkesin bildiği üzere çok da iyi bir oyuncu.

Ünlü yıldız, mart ayında ses tellerinde yaşadığı rahatsızlık yüzünden, Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeki gösterilerini iptal etmek zorunda kalmıştı. Ama geride bıraktığımız üç gündeki performansına bakılırsa dönüşü muhteşem oldu. İki saati aşan bir süre boyunca seyircisini koltuğuna mıhlayan ve tüm gözleri üzerine kilitleyen Jackman, sinema ekranından sahne üzerine taşıdığı başarılı oyunculuğuyla büyük hayranlık uyandırdı.

Haberin Devamı

Gösteri boyunca neşeli, capcanlı ve sımsıcak bir adam vardı sahnede. Şarkı söyledi, dans etti, hikayeler anlattı. İstanbul’a ve Türk kahvesine olan hayranlığından söz etti. Fırsat buldukça seyircilerle nezaketle sohbet etti, espriler yaptı, hatta salona inip aramıza bile karıştı.

Aborjinler’e saygı

Ancak bana sorarsanız, gösterinin en etkileyici yanı, kendisi de Avustralyalı olan Jackman’ın, kıtanın gerçek yerli halkı olan Aborjinleri yücelten çok değerli sunumuydu. 1999 yılında yenilenen Avustralya Anayasası, Aborjinler’e yeni haklar tanımış da olsa, onların Avustralya’da hâlâ işsizlik ve yoksullukla mücadele ettiğini, asimile edilmiş bir toplum olarak yaşamaya çalıştıklarını düşünürsek; Hugh Jackman’ın bizlere ne kadar önemli bir mesaj verdiğini anlamış oluruz.

“Dünyada hepimize yetecek kadar yer var”, öyle değil mi? Görünen o ki Zorlu Performans Sanatları Merkezi, ‘An Evening With Hugh Jackman’la yine çok başarılı bir organizasyona imza attı. Devamı gelsin diyelim…

TÜRKÇE KONUŞALIM LÜTFEN

Günümüzde Türkçe’yi ne kadar doğru konuştuğumuz ortada. Kuşkusuz konuşma dilimizdeki bu kırılma yeni başlamadı; uzun zamandır bir dil kirlenmesi yaşıyoruz.
Ancak, son beş yıldır işi iyice abarttığımızı düşünüyorum. Hâl hatır sormaktan dert anlatmaya, aşkımızı dile getirmekten öfkemizi haykırmaya, ciddi bir konu hakkında konuşmaktan şaka yapmaya kadar uzanan konuşmalarımızda, kullandığımız dilin içeriği çok acayip bir noktaya geldi.
Zaten herkes herkesi işine geldiği gibi anlamaya hazırken, kimse kimseyi dinlemiyorken, bir de kalkıyoruz, kendimizin bile anlamadığı sözcükleri kullanarak anlaşılmayı bekliyoruz.
Bu bana gerçekten tuhaf geliyor. Dünyanın en güzel dillerinden biri olan Türkçe’yi, sırf kendi keyfimize uysun diye bozmakla elimize ne geçiyor?
Sosyal medya esareti
Önce televizyon, sonra internet, ardından cep telefonu derken, insanları birbirine yaklaştıran karşılıklı konuşma devri de kapanmak üzere. Etraf, beraberken bile cep telefonuna odaklı yaşayan eşlerle, sevgililerle dolu. Çocuklar henüz 2 - 3 yaşında
iPad’le tanışıyor. Sosyal medya zaten hepimizi esir aldı.
Artık kalabalık sofralar kurulmuyor, akrabalar ziyaret edilmiyor. Bağlarımız, iletişimimiz gitgide zayıflıyor. Aynı evde birbirimizi görmeden yaşar olduk. Çocuklar odalarına kapanıp Play Station oynuyor, anneler dizilere kilitleniyor, babalarsa hepsinden sıkılıyor. Konuşmuyoruz, dinlemiyoruz, anlamıyoruz.
İşte tam burada size bir oyundan bahsedeceğim. Durumumuzun dışardan nasıl göründüğünü anlamak için oldukça etkili olacağını düşündüğüm bir oyundan… Yeni Metin Yeni Tiyatro Projesi’nin kazanımlarından Şenay Tanrıvermiş’in yazdığı, Yeşim Özsoy’un yönettiği ‘Dil’, Galata Perform Sahnesi’nde sizleri bekliyor. Tüketim toplumlarında dilin nasıl yozlaştığına dair başarılı bir örnek olan oyun, 4 Haziran akşamı sizlerle…