Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Çiçek pazarlarını oldum olası sevmişimdir. İçlerinde en beğendiğim, Nice şehrindeki pazardır. Çünkü restoranları, çiçekçileri, lavantalı eşyalar satan dükkanları ve kurutulmuş çiçekli eşyalar satan butikleriyle görülmeye değer. Bu pazar hem alıp satanlar için, hem de sadece görmeye ve gezmeye gelenler için neşe dolu bir birliktelik mekanı. Ana caddenin bir başında La Petite Maison, diğer başında da şehrin sembolü haline gelen balık lokantaları dizilmiş. Bu restoranlarda satılan deniz ürünlerinin tepsilerinin, boyuyla orantılı fiyatlara satılması da buraya özgü.

Haberin Devamı

Şimdi biz gelelim La Petite Maison’un yemeklerine ve yıllar içerisindeki gelişimine… Göze çarpan ilk unsur, kullanılan ürünlerin tazeliği, dalından kopup gelmiş hissiyatı vermesi ve üreticisinden direkt alınıyor olması. İkinci unsursa, bu ürünlerin annelerin, hatta anneannelerin reçeteleriyle hayat buluyor olması. Masanın üstünde duran değişmez sembollerden bahçe domatesi, Akdeniz’in sembolü olan limonla iyi bir

La PetIte Maison İstinye’de
zeytinyağı ve bütün bunları birleştirici unsur olan bir mutfak bıçağı... Nicole Rubi, “Size kalan domatesleri doğrayarak limonunu ve zeytinyağını koyup, kendinize güzel bir salata yapmanız” diyor. Nice’den sonra Londra ve Dubai’de, arkasından İstanbul’da Arjun Waney’nin ortaklığıyla aynı konsept faaliyete geçti. İstanbul’daki ilk adresleri Nişantaşı oldu, ancak bölgenin geceleri sakin oluşu La Petite Maison’a istediği popülariteyi kazandıramadı. İstinye Park’ta eski Armani Cafe’nin yerine taşındı ve çok da isabet oldu. Kendini yeniledi, konseptini gözden geçirdi
ve biraz da İtalyan mutfağına yaklaştı. Yeni mekanına değerli dostum Aclan Acar ve eşi Selda Hanım’ın davetlisi olarak gittik.

Yemekler oldukça kaliteli

Zeytin ve taze bademli enginar ezmeleri, Akdeniz’deki La Petite Maison’ların mevsiminde değişmez bir başlangıç tabağıdır. Ördek ciğeri ve sevenler için gorgonzola peynirli andiv salatasıysa bir klasik. Kinoalı tabuleyi çok beğendiğimi söyleyemem, insan bazı lokantalarda daha çok klasik tatları tercih ediyor. Günün

La PetIte Maison İstinye’de
modası burratta garnitürleriyle gayet kaliteliydi. Zeytinyağlı ılık karidesse en iyi tatlardandı. Ana yemekte ev yapımı deniz mahsullü makarnayı çok beğendim. Portakallı ördek de kıvamındaydı. Fileminyon yerken tat ve pişirme tarzı olarak kendimi bir üst kalitede, sadece et pişiren bir lokantada gibi hissettim. Şef Moreno Polverini’yi özellikle kutluyorum. O geceye özel servis ettikleri tereyağında dil balığı mantarları ve limon suyuyla mutlaka denenmeli. Biz masaya garnitür olarak vahşi mantar sote, kabak ızgara ve patates püresi söyleyip paylaştık. La Petite Maison’un mutfak ekibi, menüsünün vazgeçilmez imza yemeği olan organik tavuğu herkese tavsiye ediyor.

Tatlılara gelince; baharatlı dondurmayla sunulan Fransızların painperdu’sü

La PetIte Maison İstinye’de
(Amerikalıların French toastu, bizim yumurtalı ekmeğimiz) ve bir klasik olan creme brulee de beğenildi. Romlu limon sorbe veya farklı çeşitlerde sorbeler de mevcut. Gerçek Fransız yemeğini özleyenler için La Petite Maison’un İstanbul’da da bir şubesi olması büyük bir şans.

1995 yılında tanıdığım ve bugüne kadar hep izlediğim Orhan Çiftçi, şimdi Dreams grubunda genel müdür olarak bir bölümün başında ve eminim ki işine bu derece meraklı bir yöneticiyle çalışan restoran müdürleri Elif Taner Polverini ve Yusuf Onay çok şanslılar. Tabii en büyük şans, La Petite Maison’un müdavimlerinin, çünkü Orhan’ın sıcaklığı ve dost canlılığı, insanı mekana çekiyor.

Bugün hasretle beklediğimiz Şeker Bayramı’nın ilk günü... Hepinizin sağlıklı, huzurlu ve neşeli bir bayram geçirmenizi diliyorum.