Çiçek pazarlarını oldum olası sevmişimdir. İçlerinde en beğendiğim, Nice şehrindeki pazardır. Çünkü restoranları, çiçekçileri, lavantalı eşyalar satan dükkanları ve kurutulmuş çiçekli eşyalar satan butikleriyle görülmeye değer. Bu pazar hem alıp satanlar için, hem de sadece görmeye ve gezmeye gelenler için neşe dolu bir birliktelik mekanı. Ana caddenin bir başında La Petite Maison, diğer başında da şehrin sembolü haline gelen balık lokantaları dizilmiş. Bu restoranlarda satılan deniz ürünlerinin tepsilerinin, boyuyla orantılı fiyatlara satılması da buraya özgü.
Şimdi biz gelelim La Petite Maison’un yemeklerine ve yıllar içerisindeki gelişimine… Göze çarpan ilk unsur, kullanılan ürünlerin tazeliği, dalından kopup gelmiş hissiyatı vermesi ve üreticisinden direkt alınıyor olması. İkinci unsursa, bu ürünlerin annelerin, hatta anneannelerin reçeteleriyle hayat buluyor olması. Masanın üstünde duran değişmez sembollerden bahçe domatesi, Akdeniz’in sembolü olan limonla iyi bir
Yemekler oldukça kaliteli
Zeytin ve taze bademli enginar ezmeleri, Akdeniz’deki La Petite Maison’ların mevsiminde değişmez bir başlangıç tabağıdır. Ördek ciğeri ve sevenler için gorgonzola peynirli andiv salatasıysa bir klasik. Kinoalı tabuleyi çok beğendiğimi söyleyemem, insan bazı lokantalarda daha çok klasik tatları tercih ediyor. Günün
Tatlılara gelince; baharatlı dondurmayla sunulan Fransızların painperdu’sü
1995 yılında tanıdığım ve bugüne kadar hep izlediğim Orhan Çiftçi, şimdi Dreams grubunda genel müdür olarak bir bölümün başında ve eminim ki işine bu derece meraklı bir yöneticiyle çalışan restoran müdürleri Elif Taner Polverini ve Yusuf Onay çok şanslılar. Tabii en büyük şans, La Petite Maison’un müdavimlerinin, çünkü Orhan’ın sıcaklığı ve dost canlılığı, insanı mekana çekiyor.
Bugün hasretle beklediğimiz Şeker Bayramı’nın ilk günü... Hepinizin sağlıklı, huzurlu ve neşeli bir bayram geçirmenizi diliyorum.