Reha Arar

Reha Arar

reha.arar@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Sakız Adası’na yıllar önce günübirlik gitmiştim, bir daha da gitme imkanım olmamıştı. Geçtiğimiz günlerde yolum iki gece kalmak üzere, bu şirin adaya düştü. Çeşmeden 40 dakikada bizim Boğaz motorlarının daha iptidaisi Yunan bayraklı bir deniz aracıyla geçtik ve adaya inince, daha önceden rezervasyon yaptırdığımız Grecian Castle Oteli’ne yerleştik. Adanın ana meydanına bir kilometrelik sahil yoluyla ulaşılıyor. Şık, şirin ve eski kuyularıyla ünlü bir otel... Müdürü Mary Chrysikou her an her yerde...

Haberin Devamı

SAKIZ’LI GÜNLER

Yunanlılar, ‘sadece komşudan hayır var’ diyerek bize gayet ilgili davranıyor. Adada gezebileceğiniz yerlerin birçoğunun kapısında yazıların Türkçe olduğunu göreceksiniz. Bu size öncelikle kolaylık sağlıyor, sonra da güven veriyor. Lokantaların bir kısmının menüsünde Türkçe etkin bir yer tutuyor. Adanın tarihi oldukça eski... Bizanslılar, Cenovalılar, Osmanlılar ve Yunanlılar burada yaşamışlar ve hükmetmişler. Adanın bugünkü yerleşik nüfusu 50 bin’lerde ve büyük bir kısmı ticaret turizm ve tarımla uğraşmaktalar. Yunanistan’ın en büyük beşinci adası olan Sakız Adası havacılık yönünden pek gelişmemiş, sadece pervaneli uçaklar inebiliyor. Turizmden sonraki en büyük gelir kaynakları tabii ki sakız, M.S 10’uncu yüzyıldan beri ün kazanan sakız... 1983 yılında bu konuyu tekeline alan ‘Damla Sakızı Üreticileri Birliği’ tarafından yönetiliyor. Haliyle bu konudaki endüstri son derece gelişmiş durumda... Mesela likörler, kahve, şaraplar, tatlılar, lokumlar, yüz ve vücut kremleri, diş macunları, simitler gibi aklınıza ne gelirse, sakızlısı mevcut. Bunların yanında, süt mamullerini de çok başarılı buldum. Yerel peynirleri mutlaka tatmak ve almak doğru olur. Adada hayat, bizim Ege sahil şeridinden biraz daha ucuz, özellikle yemeklerin hepsi çok taze ve kadınlar tarafından pişirilip servis yapılıyor.

Uygun fiyatlar

Sahil boyundaki tüm balık lokantaları, aşağı yukarı birbirinin aynı ve balıkları da mezeleri de uygun fiyatlarda satılıyor. Hepsinde çiftlik levreği ve çupra olmazsa olmazlardan ancak farklı olan tekir, sardalya gibi küçük balıklar... En leziz olanlar ise, ahtapot ve kalamar ızgara diyebilirim. Bir de yemek sonrası mutlaka gelen ikram tatlılar var ki bu konuda birbirleriyle yarışıyorlar. Adadaki ikinci gecemizde Sakız Adası’nın ilk ve tek Türk seyahat acentesi olan ve gezimizde tanımaktan çok mutlu olduğumuz Turyol’un temsilcisi Deniz Uyanmaz’ın tavsiyesi üzerine,

SAKIZ’LI GÜNLER
merkezden 5-6 km. uzakta bir tepe üzerinde kurulu muhteşem Çeşme manzaralı Apomero’ya gittik. Uzun bir süre gözümüzü o müthiş manzaradan alamadık. Başlangıçlarda Apomero salatası, incecik kıtır kabak kızartması, sakız usulü koyu cacık, patlıcan püresi, fava, sıcaklarda ise, ızgara sebzeler, ızgara Mastello peyniri ve ızgara karidesler hakikaten son derece farklıydı. Öncelikle her şey anında yapılıyor ve sıcak sıcak geliyor. Ana yemek olarak biz et seçtik tüm misafirler gibi, zira Apomero da içeri girer girmez, bir et restoranı intibası veriyor, menüden de bu hemen anlaşılıyor. Et, karışık ızgara sebzeler eşliğinde geldi ve nefisti. Sonuçta ödediğimiz hesap, İstanbul’daki iyi bir büfe hesabından biraz fazlaydı. Tam kalkarken, masaya muhteşem bir ikram geldi, tel kadayıf kaplı sakızlı muhallebi... Servisi, yemekleri, müziği, eğlencesi ve misafire davranışlarıyla, doğrusu mutlu oluyorsunuz. Tabii bir de artısı var ki, ne yerseniz gerçekten onu ödüyorsunuz.

Haberin Devamı

Dönüş çilesi...

SAKIZ’LI GÜNLER

Haberin Devamı

Pazar günü saat 18.00 sularında limana dönüş için geldiğimizde bir ‘Sakız kaosu’yla karşılaştık. Dört farklı çeşit ve kapasitede gemi sıralanmış, insanlar iki pasaport polisinin önünde uzunca bir kuyruk oluşturmuştu. Liman binası ise, bizim Boğaz içindeki eski şehir hatları iskelelerinin iyi tiplerinden, 36 derece güneş altında, elimizde bavulllar mecburen bekledik. Neyseki oraları geçip, Turyol’un gayet konforlu büyük motoruna bindik, saatinde kalktı. Bir de baktım ki diğer gemiler de neredeyse bizimle aynı anda kalktı. Çeşme’ye hep beraber, arka arkaya yanaştık. Orası ayrı bir âlem… Tam “Pişman oldum Sakız’a gittiğime” derken, o anda bana gülümseyen zarif pasaport memuruna da bunları söyledim. Cevabı ise, sadece bir tebessüm oldu. Bu gemilerin yanaşma saatlerini ayarlayabilecek bir makam yok mu acaba? Bu şirketler, toplanıp anlaşamıyorlar mı? Yoksa insanların, turistlerin cefa çekmesi onları mutlu mu ediyor?