Uzmanlar, mide kanserinin tedavisinde en etkili yöntemin, organın belirli bir kısmının ya da tamamının alınması olduğunu söylüyor. Bir insan, midesi olmadan yaşamını sürdürebiliyor.
Mide kanseri, toplumda sık görülmesine rağmen, geç teşhis edilen bir hastalık. Klinik belirtiler vermeye başladığında, genelde vaka ilerlemiş oluyor. Japonya, dünya genelinde mide kanserinin en sık görüldüğü ülke. Bazı coğrafi özelliklerle ilişkilendirilen bu hastalıkta; batı toplumlarında mide çıkışındaki kanserler azalırken, mide girişindeki vakaların sıklığı artıyor.
İstanbul Florence Nightingale Hastanesi Genel Cerrahi Bölümü’nden, Prof. Dr. Sümer Yamaner, yanlış beslenme düzenine bağlı olarak ortaya çıkan obezite ve reflünün mide kanserinin gelişiminde büyük etkisi bulunduğunu söyledi. Yamaner, hastalığın teşhisinde endoskopi yönteminin öne çıktığını anlattı:
Endoskopi, sindirim sisteminin hemen tüm hastalıklarının tanısında değerli bir araçtır. Mide kanserinin teşhisinde de etkilidir. Ağızdan ilerletilen ortalama 1 cm. çaplı, ucunda ışık ve kamera bulunan, bükülebilir bir tüp, mideye ve onikiparmak bağırsağına kadar inebilir. Bu organların iç yüzünü örten zar, gözle ayrıntılı olarak incelenir. Şüpheli bulunan yerlerden de doku örnekleri alınır.
Mide kanseri, çok erken aşamada yakalanırsa, endoskopik yöntemlerle tedavi edilebilir. Ancak bizim gibi, hastalığın ileri evrelerde saptandığı ülkelerde bu konudaki deneyimin çok geniş olduğu söylenemez. Bilinen en etkili tedavi, organın belirli bir kısmının ya da tamamının ameliyatla alınmasıdır. Fakat hastalığın tekrar etme riski vardır.
Operasyon sonrası uygulanan kemoterapinin pek bir yararı olmadığı araştırmalarla gösterildi. Radyoterapinin faydasıysa hâlâ net değil. Temel yaklaşım, bu yöntemlerin ameliyattan önce uygulanmasıdır. Tümörün önceden küçültülerek, deyim yerindeyse ‘sersemletilerek’ ameliyat edilmesinin, tedavinin başarısını arttırdığı düşünülür.
Endoskopik görüntülemede, tümörün erken evre olduğu izlenimi elde edilirse, lokal evrelemesi yapılabilir. Ne yazık ki ülkemizde bu evredeki hasta sayısı çok az. Standart hastanın evrelemesi, BT ve MR görüntülemeyle desteklenir. Ayrıca gerekirse tüm vücut taraması olan PET de uygulanabilir. Bu sonuçlara multidisipliner bakış açısıyla yaklaşmak gerekir.
Beslenme şekli değişiyor
Bir insan, midesi olmadan da yaşamını sürdürebilir. Hastanın yaşam konforu açısından, midesinin bir kısmının ya da tamamının alınması arasında çok fazla fark yoktur. Her iki durumda da beslenme sorunları ortaya çıkar ve hasta kilo kaybeder. Organın tamamı alındığında yemek borusu, bir kısmı alındığındaysa geri kalan organın ucu ince bağırsağa dikilerek, geçiş sağlanır. Hastanın beslenmesi bazı kısıtlamalarla da olsa devam eder.
Öncelikle yemek yeme sıklığı artar ancak bir seferde tüketilen miktar ve doğal olarak iştah da azalır. Yemekle birlikte sıvı tüketilmemesi önerilir, suyun öğün aralarında alınması tavsiye edilir. Aşırı tatlı gıdalardan uzak durulması, her yemekten sonra kısa bir süre uzanıp, istirahat edilmesi de tavsiyeler arasında yer alır. Ayrıca bazı vitamin ve minerallerin sürekli olarak takviyesi gerekir. Mide kanseri ameliyatı sonrası yaşam konforu kısmen bozulacaktır ama bu, ölümcül olabilecek bir hastalıktan kurtulmanın çok da ağır olmayan bedeli olarak görülmelidir.
Ne zaman doktora gitmelisiniz?
Sindirim sistemi şikayetleri (şişkinlik ve hazımsızlık), ağrı, ishal, dışkının katran gibi gelmesi, soluk ten, hızlı kilo kaybı, iştahsızlık ve kusma gibi sorunların varlığında, bir uzmana başvurulmalı.
3 adımda tuz terapisi
Tarih boyunca cilt bakımı için tercih edilen tuz; deri yüzeyinin yenilenmesinde, arınmasında ve iyileştirilmesinde yaygın olarak kullanılıyor. Estetik ve Plastik Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Gökhan Haytoğlu, tuzla uygulanan yeni Salt Facial Cilt Yenileme Terapisi hakkında bilgi verdi:
“Salt Facial Cilt Yenileme Terapisi, kadın ve erkek tüm cilt tiplerinin farklı ihtiyaçlarını karşılamak amacıyla üç adımda, doğal deniz tuzu kristalleriyle yapılıyor.
1- Yüzde 100 doğal deniz tuzu kullanılarak cilt derilerden arındırılıyor.
2- Cilde hyalüronik asit, multivitaminler ve antioksidanlar, ultrasonla veriliyor. Böylece cilde iyice nüfuz ediyor.
3 - Yüksek yoğunluklu LED tedavisiyle cildin iyileşmesine ve gençleşmesine yardımcı oluyor.
Bu sayede cilt pigmentleri eşitleniyor, kolajen üretimi artıyor, kızarık görünümü gideriliyor ve doku hasarı azalıyor. Doğal olduğu için herhangi bir yan etkisi yok. Ortalama üç seans olmak üzere, 10 gün arayla uygulanması öneriliyor.”