Cadde ÜÇ BOYUTA FAZLA GELEN FANTEZi

ÜÇ BOYUTA FAZLA GELEN FANTEZi

05.03.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Tim Burton’ın (Türkiye’de bugün vizyona giren) ‘Alice Harikalar Diyarı’nda uyarlaması, hikayenin çocuklar için yazılmadığını bir kez daha hatırlatıyor. Tek kusuru, sinir bozucu üçüncü bir boyut eklenerek görüntüleri geliştirmeye çalışması

ÜÇ BOYUTA FAZLA  GELEN FANTEZi

Henüz ağzı süt kokan bir çocukken ‘Alice Harikalar Diyarında’ romanını tüyler ürpertici, hatta tiksindirici bulurdum. Alice’in maceraları benim gözümde, işleri güçleri kızcağıza sataşmak, onu afallatmak ve eziyet etmek olan karakterlerle karşı karşıya gelmekten öteye gitmezdi. O günlerde çok az çocuk ‘Harikalar Diyarı’na gitmek isterdi ve neredeyse hiçbirisi orada kalmak istemezdi. Tabii asıl sorun benim kitapla çok küçük yaşta karşılaşmış olmam ve John Tenniel’in illüstrasyonlarından ürkmem olabilir. Örneğin Alice’in göz çukurları neden o kadar derin ve karanlık çizilmişti? Ya da Harikalar Diyarı neden Pooh’nun dünyası gibi keyifli olamıyordu?
Tim Burton’ın çektiği ‘Alice Harikalar Diyarında’nın yeni 3D versiyonu benim bütün çocukça sorularıma cevap veriyor. Demek ki bu hikaye zaten çocuklar için yazılmamış. Hatta Carroll’ın fantezisinin içinde bir miktar sadizm bile saklı. Alice’i bir yetişkinin halüsinasyonları olarak düşündüğümüzde her şey daha anlamlı bir şekle bürünüyor. Tüm hikayenin anlamsızca raydan çıktığı üçüncü perdeye kadar Tim Burton da bunu müthiş bir şekilde tasvir ediyor. Doğrusu Burton ve senaristi Linda Woolverton, artık genç bir kız olan Alice’in (Mia Wasikowska), bütün iyi fantezi dünyaları gibi bıraktığı yerde kalmış ‘Harikalar Diyarı’nı yeniden ziyaret etmesine iyi bir kılıf uydurarak akıllılık etmişler.

Manzaraya ‘Avatar’ eli değdi
Her şeyden önce Burton parlak bir görsel tasarımcı ve bu açıdan baktığımızda yaptığı film insana büyük bir zevk veriyor. Doğrusu filmin çok daha ışıltılı ve renkli olacağına inandığım 2-D versiyonunu seyredeceğim ve hayran kalacağım günü iple çekiyorum. Bana kalırsa böyle imgeler yaratan hiçbir sanatçı filmine herhangi bir şekilde sinir bozucu üçüncü bir boyut ekleyerek görüntüleri geliştirmeye çalışmamalı.
Kırmızı Kraliçe’nin (Helena Bonham Carter) hidrosefalik alnından tutun da, üzerlerine basılmış gibi duran Tweedledee ve Tweedledum’a kadar şimdi her şey olması gerektiği gibi, eskisinden çok daha grotesk. Daha önceleri sadece Cheshire Kedisi’nin ağacından ve tırtılın nargilesinden ibaret olan Harikalar Diyarı’nın kendisi bile basık bir gökyüzünün altında azgınca büyüyen bir örtü gibi sonsuzluğa doğru uzanıyor. Unutmayın, manzara düzenlemesini ‘Avatar’dan tanıdığımız Robert Stromberg yaptı.
Alice’le yeniden karşılaştığımızda kızın kafasının yıllar önce geçtiği tavşan deliğiyle ilgili soru işaretleriyle dolu olduğunu görüyoruz. Ancak sümüklü ve kendini beğenmiş bir ahmak olan Hamish Ascot’la evlendirileceğini öğrenince Harikalar Diyarı hakkında daha olumlu şeyler düşünmeye başlıyor. Belki de bu yüzden düğün merasiminde sıra karar anına geldiğinde fevri bir hareketle oradan tüyüveriyor. Derken başka bir tavşanın peşine takılıp, başka bir tavşan deliğinden aşağı düşüyor ve aşağıda kendini bir önceki seyahatinden hatırladığı yerde buluyor.

Haberin Devamı

Depp her rolünün hakkını verdi
Burton Harikalar Diyarı’nı , sakinlerinin bir dudağı yerde bir dudağı gökte olmak dışında, var olmaları için hiçbir geçerli nedenlerinin olmadığı, allak bullak edici bir yer olarak tanıtıyor. Acaba üreyebiliyorlar mı? Çoğu, türünün tek örneği gibi duruyor; sanki Doğa Ana onları yaratırken işini yarıda bırakmış gibi. Hepsinin elebaşı, en acayip karakterleri bile ayaklarını sapasağlam yere basarak oynayabilen Johnny Depp’in canlandırdığı Çılgın Şapkacı. Bu güne kadar kimi canlandırsa (Edward Makaseller, Jack Sparrow, Willy Wonka, Ichabod Crane) hakkını sonuna kadar verdi.
Harikalar Diyarı, Mia Wasikowska’nın güzelliğini ve cesaretini ortaya sererek canlandırdığı Alice için tehlikelerle dolu. Kırmızı Kraliçe onun kötülüğünü istiyor, Beyaz Kraliçe ise (Anne Hathaway) iyiliğini. Belki de bunun nedeni her ikisinin de Harikalar Diyarı kraliçelerinin kurallarına göre yaratılmış olmaları. Kraliçeler, Çılgın Şapkacı, Alice, Kupa Valesi (Crispin Glover), belki bir ölçüde de Tweedledee ve Tweedeldum insanlar tarafından canlandırılmışlar; geriye kalan bütün karakterler animasyon olarak yaratılmış ve Stephen Fry (Cheshire Kedisi), Alan Rickman (Tırtıl Absolem), Michael Sheen (Beyaz Tavşan), Timothy Spall, Barbara Windsor ve Christopher Lee gibi aktörler tarafından seslendirilmişler.

Haberin Devamı

Doruk noktasında aksiyon neden?
Renkleriyle insanın içine işleyen film harikulade bir şekilde ilerliyor, ta ki üçüncü perdeye gelinceye kadar. Merak uyandırıcı olay örgüsüne sahip bir film, son anda rutin ve sıkıcı bir şekilde gözlerimin önünde eriyip gittiğinde bundan şikayet ettiğim çok olmuştur. Bugüne kadar birçok filmin sonunda akla uygun bütün savaş sahnelerini, bütün düelloları, bütün katliamları, sayısız hesaplaşmayı ve bitmek bilmeyen dövüşleri izledik durduk. Neden ‘Alice Harikalar Diyarında’ da bir aksiyon sahnesiyle bitmek zorunda olsun ki? Karakterler yeteri kadar zengin değil mi? Anlatacak başka bir şey kalmamış mı? Fazla şeker yemekten beyinleri caz yapmaya başlayan yarım akıllıların aksiyon sahnesi olmazsa sevinçleri kursaklarında mı kalır? Yoksa sanatçılarına güvenmeyen ve gerçek hikayelerden ürken tavşan yürekli müdürler filmin doruk noktasında aksiyon kullanmayı bir güvence olarak mı görüyorlar? Neyin güvencesi? Bir hikayenin hiçbir şeyinin sonuç kısmı kadar sıkıcı olamayacağına olan inancın güvencesi mi?

EBERT NOTU: * * *