Yeliz Aras Çelikel

Yeliz Aras Çelikel

yeliz.aras@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Radyocular için ilk radyoları büyük önem taşır, ilk anonsları, ilk heyecanları unutulmazdır... 20 yıldır radyolardan ses veren Müge Barutçu da mesleğindeki ilk ulusal radyosu olan Radyo Klas’ta yeniden dinleyicilerine sesleniyor. O, istikrarlı uzun yıllar aynı radyodan yayınlarına devam eden radyoculardan... O günlere dönersek Barutçu’nun radyocu olma hikâyesi de farklı... Birçok radyocunun aksine hayallerinde radyocu olmak yokmuş. Barutçu, “Radyoyu çok enteresan bulmuyordum” diyor ve oyuncu olma hayalleriyle yanıp tutuşurken, radyoyla ilgisi yokken, hatta radyo bile dinlemezken sürpriz bir şekilde radyo giriyor hayatına ve radyocu oluyor. Yıllardır ‘Müge’nin Oltası’ programlarıyla dinleyicilerine seslenen Müge Barutçu’dan bu günlerde oltasına nelerin takıldığını, sivri diliyle neleri eleştirdiğini, programındaki farklı konuları ve konukları konuştuk. Radyoculuğa ilk başladığı günlerle bugünkü radyoculuğunun arasındaki farklılıkları öğrendik. Barutçu o günleri şöyle anlatıyor: Radyolar okul gibiydi. Ustalarla çalışma imkânımız oldu, yayıncı dediğin çok önemliydi. Yayın yapmak bizim için yemek içmek gibiydi. Şu ara radyoculuk memuriyete dönmüş şekliyle devam ediyor ama bunlar geçecektir, radyolar doğru eksene oturacaktır.” Müge Barutçu, hafta içi 18.00-21.00 saatleri arasında İstanbul 98.6 Radyo Klas’tan dinleyicilerine sesleniyor...

Haberin Devamı

‘RADYOLARDAKİ EN BÜYÜK SIKINTI HERKESİN BİRBİRİNE BENZEMESİ’


Radyocu olmak hayalleriniz arasında var mıydı?
Radyocu olmak gibi bir hayalim hiç olmadı. Hiç aklımın ucundan geçmedi, çünkü radyo dinleme alışkanlığım yoktu. Özel radyolar yoktu ve benim o döneme ait radyoyla ilgili hatırladıklarım Yurttan Sesler Korosu ve radyo tiyatrosuydu. Radyoyu enteresan bulmuyordum açıkçası...
Oyuncu olma hayaliyle yanıp tutuşan biriydim o zamanlar. Tüm enerjimi ve vaktimi oyuncu olmak için harcarken, bana da sürpriz oldu. Hayat işte!
Bunca yıl zarfında bu meslekle ilgili ‘keşke’ dediğiniz oldu mu?
Bunu bir kaç yıl önce sorsaydınız “Evet” derdim. Ama zaman geçtikçe aslında her şeyin olması gerektiği gibi olduğunu görüyorsun. Her türlü yenilik ve gelişim esnasında karmaşa olur, bu bizim sektör için de geçerli.
Hele şu ara bana göre hiçbir şey olması gerektiği gibi değil ama en mükemmel haline ulaşacaktır birgün radyolar. Tuzumuz olsun diye, “Keşke” dememek için hâlâ buralardayız.
İlk ulusal radyonuz olan Radyo Klas’tasınız, yuvaya döndünüz sayılır kendinizi nasıl hissediyorsunuz?
Radyo Klas benim ilk ulusal ve profesyonel hali deneyimlediğim radyom. 15 yıl aradan sonra eve dönmek gibi bir şey. Acayip bir kendini ait hissetme durumu. Görmüş, geçirmiş, deneyimleri cebinde, artık daha fazla anlatacak şeyi olan biri eve dönünce nasıl hissediyorsa aynı şekilde hissediyorum.
O günlerden bugüne sizce neler değişti?
O günlerde ses tonundan, ne söyleyeceğine ya da söyleyebileceğine bakılırdı. Söyleyecek şeyi olmayanlar yoktu şimdiki gibi. Radyolar okul gibiydi. Ustalarla çalışma imkânımız oldu. Çok önemliydi yayıncı dediğin.
Yayın yapmak, bizim için yemek içmek kadar önemliydi. Şu ara memuriyete dönmüş şekliyle devam ediyor ama bunlar geçecektir. Doğru eksene oturacaktır radyolar.
En büyük sıkıntı şimdi herkes ve her şey birbirine benziyor. O zaman hiç konuşmasanız bile, çaldığınız şarkılardan dinleyici kimin yayında olduğunu anlayabilirdi. Şimdi ise bir o kadar kimliksiz yayınlar yapılıyor. Sosyal medyaya rağmen radyo şöhreti çıkmıyor artık. Çünkü herkes birbirinin aynısı.
Müge’nin Oltası ’nda zaman içinde farklılıklar değişiklikler oldu mu?
Gelişti elbette. Program denilen şey benim yansımam. Bende ne oluyorsa yayında da aynısı oluyor. “Büyüdük” diyelim...
İstikrarlı radyoculardansınız, sizce bir radyoda uzun yıllar ses vermek avantaj mı?
Büyük avantaj. Sadece aynı radyo değil, aynı saatte olmak büyük avantaj. Radyo için de avantaj. Programın kitlesini korursunuz istikrar sayesinde. Zaten insanlar radyo değil, çoğunlukla artık program dinliyor.
Bu aralar en çok oltanıza neler takılıyor?
O gün ne varsa, herkes neden bahsediyorsa ben de onlardan bahsediyorum. Farklı pencerelerin olduğunu işaret ediyorum. İnsanları motive etmeyi seviyorum. Biraz Polyannacılık gibi gelebilir ama hayatın iyi taraflarını anlatmaya ve göstermeye çalışıyorum.
Sivri dilinizle olayları yorumluyorsunuz, eleştirildiğiniz oluyor mu?
Söylediğim her şey zaten herkesin bildiği şeyler. Olanı anlatıyorum, “Bu iyi ya da bu kötü” demiyorum. Sadece birilerinin söylemesi gerekiyor, bunu da ara sıra yapıyorum. Herkes bir şeylerden şikâyet ediyor, ama kimse bunu düzeltmek için bir şey yapmıyor. Konuşarak çözülür her şey. O yüzden konuşuyorum.
Bilinen tarzınızın dışında konuklara yer veriyorsunuz, nasıl geçiyor programlar bahseder misiniz?
Dünyada yepyeni bir çağ başladı, sevgi çağı. İnsanların ‘kurban’ rolünden sıyrılıp kendilerinin ve kendi değerlerinin farkına varması için, yaşam koçları, spirütüel yazarlar ve kuantum uzmanları ağırlıyorum programda. ‘Karanlığa küfür edeceğine, bir mum yak ’ diyoruz kısaca.
Radyo dışında neler yapıyorsunuz?
www.radyotava.com ’da radyoyla ilgili yazıyorum. Ayrıca seslendirme ve dublaj yapıyorum.
Radyoculuğun bir sınırı var mı, nereye kadar radyo?
Gittiği yere kadar diyeli, söyleyecek sözümüz bitene kadar, en azından benim için...