Pazar “17 yaşındayken pop yıldızı olmayı düşünüyordum...”

“17 yaşındayken pop yıldızı olmayı düşünüyordum...”

18.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

Bülent Ortaçgil müzikteki kırkıncı yılını bir dizi konserle kutluyor. En büyük hayalimdi dediği ve yaylılar eşliğinde kaydedilen yeni albümü de yaz sonunda yayımlanacak. “Hayatta hep kaliteyi sayılara tercih ettim” diyor ama onun popa karşı olduğunu sanmayın

“17 yaşındayken pop yıldızı olmayı düşünüyordum...”

Bülent Ortaçgil müziğe başlayalı 40 yıl olmuş. 21 Temmuz’da Harbiye Açıkhava Tiyatrosu’nda Mor ve Ötesi’nden Candan Erçetin’e ondan fazla ismin de kendisine eşlik edeceği bir konsere hazırlanıyor. Daha sonra 29 Temmuz’da da İzmir’de Zuhal Olcay ile birlikte sahnede olacaklar. Karşımda oturan yazdığı şarkılarla kendine has bir “şehirli ozan”. Türkiye’de pek olmayan bir şey. Daha doğrusu 40 yılda bir karşımıza çıkan türde bir şey.


40 yıl önce ne yapıyordunuz?
Herhalde sağda solda çalıyorduk. Lise yeni bitmiş. Gitarlar elimizde yavaş yavaş kekeme gibi gitar çalmaya çalışıp bir şeyler dinliyoruz.

Nasıl bir dönemdi şimdi baktığınızda?
Müzik açısından şanslı bir dönemdi. Popüler müziğin filizlendiği, sahanın çok geniş olduğu bir dönem. Kulaklar taze, iştahlar yerinde.
O zaman o müzik gençlikle ve o gençliğin fikirleriyle beraberdi. Muhalifti, koyun olmamayı körüklüyordu. Cinsel ve kişisel bütün özgürlüklerin musluklarını sonuna kadar açıyordu. Şimdi iyi giyinmek, uzun saç yapmak falan yırtık kot giymek gibi bir şey oldu. Şekil daha fazla öne çıktı.

“Şiirden korkardım, hâlâ da korkarım”

40 yılda neler iyiye gitti, neler kötüye gitti?
Valla kayıt olanakları, insanın bilgiye ulaşma kolaylığı, bunlar iyiye gitti. Ben gençliğimde müzik tutkunu biri olmama rağmen iyi müzik yapan bir grubu dinleyemedim Türkiye’de. Şimdi her gün cazdan etniğe onlarca konser var. Kaldı ki ben gitarımı bulmak için deveye hendek atlatırken şimdi artık havalarda uçuşuyor gitarlar, amfiler. Ama işin özüne bakarsan o zamanki vuruculuk, keskinlik ve tazelik hiç yok.

Şiir yazar mıydınız?
Ciddi bir edebiyat okuruydum. O zamanın modasıyla paralel yürüyen varoluşçu edebiyat ve onun türevleri, biraz daha eskiye gidersen Dostoyevski’ler vesaire bütün o külliyatı okumuşumdur.

Bunu yazdığınız sözlerde etkisi var mı?
Çok vardır. Bunlar bütün beni oluşturan şeylerdir. Ama şiirden korkardım, hâlâ da korkarım.

“İlk bestemi Attila İlhan’ın bir şiiriyle yaptım”


Neden?
Şiir bütün bu konuştuğumuzu edebiyat olaylarının nüvesidir. Çok ince bir şey. Ona erişmek için çok ciddi bir estetik gelişmişlik gerekir.

Kimleri okurdunuz? Kimler sizin için dili iyi kullanan isimler?
Hafif snobluğumuz vardı. Yerli her şeye sıcak bakmazdık. Ama mesela Attila İlhan her zaman okuduğumuz birisiydi. Can Yücel, Nazım Hikmet, sonra Edip Cansever.

İlk ciddi şarkı yazma denemenizi hatırlıyor musunuz?
İki tane hazır şiiri müzikleme denemem vardır. Biri Attila İlhan’ın şiiridir, “Suna Su”. Bir konserde çalmıştım ama yayımladığım bir şarkı değil. Bir de bir Çinli şairin şiirini bestelemiştim. Dünya şiirleri antolojisinden bulmuştum. Hatta “Yağmur”u da oradan buldum. “Anlamsız” vardır, “Yüzünü Dökme Küçük Kız” vardır. Yayımlamadığım “Çukurdaki İnsan”mıydı neydi öyle bir şarkım vardı. 1970 falandı herhalde. Benim için önemli bir dönemdi.

Neden?
İzmir Radyosu’na gittim. Ümit Tunçağ, Hülya Tunçağ ve Ali Kocatepe vardı. Onlar İzmir Radyosu’nun diskjokeyleriydi ve ben ilk kez bizden başka müzik fanatikleri olduğunu görmekten büyük keyif almıştım. Fanatikliği bırakın bizim on katımız bilgili insanlardı bunlar. Tanışmaya gidip onun evinde bir ay falan kaldım. O dönem radyoda bir şeyler kaydettik. Hatta onları daha sonra Ümit bana hediye etti.

Yayımlamayı düşünmüyor musunuz?
Tutuyorum. Günün birinde bir Ortaçgil külliyatının falan içine sıkıştıracağım onu.

Neler var içinde?
“Şık Latife”ler var bağlamayla çalınmış versiyonları, bilmediğiniz bir şarkı daha var. Ümit bana diyordu ki “Neden bu şarkının üzerine varmadın da ‘Benimle Oynar mısın?’a girmedi?”. “Niçin” diye bir şarkıdır o. İki ay sonra yeni albümüm yayımlanacak ve 1969 yılında yapılmış bu şarkıyı ben o albüme alacağım. 40 yıl sonra yayımlayacağım. “Benimle Oynar mısın?”a giremedi. Neden giremediğine millet karar versin.

“Yeni albümüm yaylı çalgılar grubu eşliğinde kaydedildi”

40. yıl ile ilgili bir çizgisi mi olacak?
Hayır. 10 tane yeni şarkımdan oluşan standart bir albüm bu. Değişiklik olarak şu var. Albüm yaylılar üzerine olacak. Bu benim gitar çalmaya başladığım günden itibaren hayalimdi.

Teoman bir keresinde “Ben Bülent Ortaçgil olmak için yola çıktım ama pop yıldızı oldum. O bana yetmedi” demişti. 40 yılın ardından Bülent Ortaçgil olmak nasıl bir his?
17 yaşında ben de pop yıldızı olmayı düşündüm. Düşünmemek aptallık zaten öyle bir şeyi. Ama işin ölçüsünü de kaçırmamak gerekiyor. Böyle bir tutkun varsa da üzerine gidersin. Ama benim için önemli olan her zaman sayı değil, kaliteydi. Bütün Türkiye tanımasın 100 kişi bilsin ama ben kalitemi hep artırayım o 100 kişinin gözünde.

“Bozburun’u gördüm ‘Burada yaşamak istiyorum’ dedim”
20 yıldır Bozburun’da yaşıyorsunuz. Nasıl karar verdiniz Bozburun’a yerleşmeye?
Fikret’le (Kızılok) beraber Bodrum’a falan gider kalırdık. Böyle bir güneye gitme alışkanlığım vardı. Bu arada sana şunu söyleyeyim 1969 yılında Bodrum’a gittiğimde Bodrumlular “Ya Bodrum bitti” filan diyorlardı. Şimdi onlarla konuşmak isterim...

Sonra ne oldu?
Oraya gitme nedenimiz çok yakın arkadaşımız olan bir çiftin İstanbul’dan kaçmak ve oraya yerleşmek istemesi üzerine oldu. Biz de onları ziyarete gittik tatilde. Ben Bozburun’u gördükten sonra “Burada yaşamak istiyorum” dedim. Eşim çalışıyordu, eşim de değildi o zaman... Çalkantılı bir dönemdi. Belki o dönemin de etkisiyle ayağımızın birini oraya basmaya karar verdik.

Herkes hayatının bir döneminde güneye gitmek ve o kasabaya yerleşmek istiyor ama bunun içini pek dolduramıyor. Sizde nasıl gelişti de oldu bu iş?
70’li yıllar civarı bu işi yapanlar becerdi. Çünkü o zaman yazlıkçı işi yaparak tüm sezon yaşama şansı vardı insanlarda. Yani bar, restoran açıp bir şeyer yapıp satarak alternatif bir hayat yaşamak isteyenlerin bir şansı vardı. Şimdi sermaye de gitti oraya ve o şans kalmadı. O yüzden bu son dönemde ipleri koparıp gidenler hep geri dönmek zorunda kaldılar acıklı bir şekilde.


“Elif Şafak haklı ama edebiyatta da best seller diye bir şey yok mu?”
Size söz yazdıran şey nedir?
Zaman zaman tepkisel olarak söz yazdığım şarkılarım olabilir. Mesela bir gazeteyi açıp okumuşumdur ve hay Allah deyip kaleme sarılmışımdır. Ama genelde belli bir doygunluğa erdi mi bilgiler, oradan dışarıya fışkırır. Yani şu masanın üzerindeki çanağı dağarcığın gibi düşün. Her şey atarsın içine ve taşar. Oradan taşan şey artık senin içine attıklarından başka bir şeydir. Öyle bir şey. Bunun en iyi örneği benim hayatımda “Yonca”dır.

Neydi hikayesi?
Bu “Yonca”ya yazılmış bir şarkı, Yonca’nın yaşadığı şeyle bire bir ilgisi var mı? Var. Ama ortaya dökülen şey bambaşka bir şarkı. Şarkı yazarken karanlık bir bölge var, şarkılar oradan çıkıyor zamanı gelince.

Şarkı sözleriyle ilgili bir tartışma oldu. Müzik dünyasındaki sözlere nasıl bakıyorsunuz?
Elif Şafak’ın yazısını bilmiyorum. Ama senin yazdığın yazıyı okudum. Elif Şafak doğru söylüyor elbette itirazım yok. Ama edebiyatta da “best seller” denen bir roman türü yok mu? Yani insanlar orada dil peşinde mi koşuyor? Hayır.
Bir formül vardır. Müzikte de aynı ayırımı yapmak lazım.
Ve şu da var elbette, şimdiki gençler kitap pek okumuyor. Onların kültürü kitap kültürü değil. Bilgisayar, oyun ve internet üzerine. Oralarda kendilerini ifade ediyorlar. E yaşadıkları ve yazdıkları da böyle olacak. Başka türlü olmasını bekleyemezsiniz.


“Popçulara şarkı yazmak hiç içimden gelmiyor. Aslında becerebileceğimi de sanmıyorum”
Şu anda pop müzik için söz yazsanız fena mı olurdu?
İyi kazanırdın diyorsun yani...

Bilmem. Tarkan’a bir şarkı verseniz mesela... Böyle şeyler aklınızın ucundan geçmiyor mu?Bir: Sandığın kadar kolay değil o iş. İki: İnsan kendinin dışında bir şey yapamıyor.

İçinizden gelmiyor mu?
Gelmiyor. Becerebileceğimi de sanmıyorum. Yaptığım şey o hale dönüşürse de beni rahatsız etmez. Hayatta en bilinen şarkım herhalde “Sensiz Olmaz”dır.
Eğer Müslüm Gürses söylemeseydi standart bir Bülent Ortaçgil şarkısı olarak kenarda duracaktı. Adam çok güzel söyledi, herkesin beğendiği şekilde söyledi. Herkes de o şarkıyı aldı başka bir yere koydu.

“Teoman kötü müzisyen, iyi yazar”
Kim güzel söz yazıyor?
Teoman’ın sözlerini beğeniyorum. Çevrem de beğeniyor. Teoman’ın kötü bir müzisyen ama iyi bir söz yazarı olduğunu düşünüyorum. Teoman kardeşim yani sonuçta. Şöyle bir çelişki var. Çok iyi müzisyenler söz özürlüdür, yazamazlar.

Eskiden konserlerinizde konuşan seyircilere acımaz fırçayı basardınız. Şimdi kalabalık konserleri nasıl idare ediyorsunuz?
Erkan ile iki kişi çaldığımızda büyük ses çıkaramıyorduk. Yani orada sen yanındakine “Naber?” desen benden daha fazla ses çıkıyor. Şimdi iyi ses çıkarıyoruz. İstediğini söyle umurumda değil. Bastım mı akoru davul da indirdi mi tass diye, tamam...