Pazar 30 yıldır batıya Ortadoğu’yu anlatıyor

30 yıldır batıya Ortadoğu’yu anlatıyor

28.03.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:

İngiliz gazeteci Hugh Pope 1980’de Suriye’de başladığı macerayı 23 yıldır İstanbul’da sürdürüyor. Pek çok önemli medya kuruluşu için çalışan Pope’un Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu anlattığı kitabı nisan ayında ABD’de çıkacak

30 yıldır batıya Ortadoğu’yu anlatıyor

Hugh Pope, Güney Afrika’da doğmuş, İngiltere’de büyümüş, yıllarca Reuters, The Independent,
Los Angeles Times ve Wall Street Journal gibi uluslararası medya kuruluşlarının Ortadoğu temsilciliğini yapmış, bu sırada El Kaide militanıyla yemek yemekten tutun da Suudi Arabistan’da kadınlarla birebir röportaj yapmaya kadar birçok tabuyu yıkmış bir İngiliz gazeteci. 23 yıldır İstanbul’da yaşıyor.
Ortadoğu’ya ilk kez 4 yaşındayken arkeolog babasıyla birlikte ayak basan Pope liseden mezun olduktan sonra Farsça ve Arapçaya âşık olup Oxford Üniversitesi’nde
Fars ve Arap dili okumuş. Ortadoğu’da yaşamaya başladıktan sonra ise doğunun, üniversitede kendilerine anlatıldığı gibi sadece egzotik şiirlerden, deve kervanlarından ve romantik çöllerden ibaret olmadığını, Ortadoğu topraklarının aynı zamanda tarih boyunca çeşitli travmalardan geçmiş, çoğu kez çatışma ve şiddetin hüküm sürdüğü topraklar olduğunu fark etmiş.
Irak Savaşı öncesinde Wall Street Journal’a yazdıklarıyla kendi deyimiyle “savaşı önlemeye çalışmış” bir gazeteci olan Pope’un, Ortadoğu’da geçirdiği yılları yazdığı “Dining with Al Qaeda” (El Kaide’yle yemek yemek) adlı kitabı, nisanda Amerika’da yayımlanacak. Pope kitabıyla, şimdi de Amerikalıların Ortadoğu’ya bakışını değiştirmeyi amaçlıyor.


Buralara nasıl geldiniz?
Annemle babam Türkiye’ye ilk kez balayı için gelmiş, Çeşme’den Bodrum’a kadar gezmişler. Küçükken onların Türkiye’deyken çektikleri videolardan çok etkilenmiştim. Türkiye’yi ve Ortadoğu’yu merak ediyordum. Oxford’u bitirdikten sonra Ortadoğu’nun gerçekte nasıl bir yer olduğunu merak ettiğim için buralara gelmeye karar verdim. Bundan tam 30 yıl önce, 1980’de Suriye’ye geldim.

Türkiye’den gönderdiğiniz en önemli haberler nelerdi?
1991’de 1. Körfez Savaşı sırasında Kürtlerin Irak’tan Türkiye’ye büyük göçü ile Orta Asya ülkelerinin bağımsızlıklarını ilan etmeleriydi. Bir de tabii Ortadoğu’da 11 Eylül sonrası ortaya çıkan yeni dönem var.

Dışarıda Türkiye’yle ilgili size daha çok ne gibi sorular soruluyor?
Herkes şunu soruyor: Türkiye Ortadoğu’da belli bir refah seviyesi bulunan, istikrarlı tek demokrasi. Peki, Ortadoğu’daki diğer ülkeler Türkiye’yi takip edip Türkiye gibi olabilir mi?

Sizin cevabınız ne oluyor?
Ortadoğu’daki diğer ülkeler Türkiye’yi, “Türkiye’yle aynı blokta yer almak” şeklinde takip etmeyecektir. Ama Türkiye’nin geçirdiği değişimlerin Suriye’ye, Mısır’a vs. öğretecek çok şeyi var. Güneydoğu’daki savaşı saymazsak Türkiye’de 90 yıldır genel anlamıyla barış hakim. Çok büyük travmalar yaşamadı, bu bölgedeki diğer ülkelerden çok daha istikrarlı.

“Gece hayatı çok pahalı”
İstanbul’da yaşamanın en iyi tarafı ne?
Dünyanın her yerinden insanların ziyaret ettiği bir yer olmaya başladı. Yani İstanbul uluslararası bir çekim merkezi haline geliyor, bu heyecan verici. İstanbul’un Avrupalı olduğu kadar Ortadoğulu tarafının da olmasını çok seviyorum. Eğer buranın Ortadoğulu bir tarafı
olmasaydı kesinlikle burada yaşıyor olmazdım.

En çok nerelere gitmeyi seviyorsunuz?
Yürümeyi çok seviyorum. Arabam yok. Trafikten nefret ettiğim için araba almadım. En çok da Kapalıçarşı’dan Tünel’e yürümeyi severim. Kahvemi her zaman Eminönü’ndeki Kurukahveci Mehmet Efendi’den alırım. İstiklal Caddesi’ne yakın oturduğum için çok mutluyum, her yere yürüyerek gidebilirim.

Gece dışarı çıkınca nerelere gidersiniz?
Gece pek çıktığım söylenemez. İstanbul bizim gibi sıradan insanlar için pahalı bir yer oldu, hele de gece hayatı Avrupa’dan daha pahalı! Çıktığım zaman da özellikle yazın güneşin batışını seyretmek için Galata Köprüsü’nün altına gidiyorum.

Sevdiğiniz restoran da mı yok?
En sevdiğim yer ocakbaşı; Zübeyir ve Beyoğlu Ocakbaşı’na gidiyorum. Hatta ocakbaşıyla ilgili bir makale yazmıştım. Öğlenleri de Pera Palas’ın arka tarafındaki Karadeniz Pidecisi’nden pul biberli kaşarlı pide yemeyi seviyorum.


Sınıf arkadaşı Kral Abdullah’la yıllar sonra röportaj yaptı
Hugh Pope, 11 yaşındayken İngiltere’de, St. Edmund’s Ortaokulu’na giderken şu andaki Ürdün Kralı Abdullah’la sınıf arkadaşıymış. Pope
o zamanlar Abdullah’ın fotoğrafını çekmiş. Kralın o yıllarını “Neşeli, gülen bir öğrenciydi” diye hatırlıyor.
Aradan yıllar geçip Hugh Pope gazeteci olduktan sonra Kral’dan röportaj talep eder. Kral Abdullah, eski sınıf arkadaşı olduğunu bilmeden Pope’un röportaj talebini kabul eder. Kraliyet Sarayı’nda bir araya geldiklerinde Pope, Kral Abdullah’a 11 yaşındayken çektiği fotoğrafı hediye eder. Pope, Kral Abdullah’ın çok şaşırdığını, ancak okulu hiç de iyi hatırlamadığını anlatıyor. Fotoğrafı görünce şöyle demiş: “Ne, St. Edmund’s mu? Sen de mi oradaydın? O çöplükte!”


El Kaide militanını kendisini öldürmemesi için ikna etti
11 Eylül olaylarından hemen sonra herkes El Kaide’nin nasıl bir örgüt olduğunu merak etmeye başlamıştı. Benim de o sırada Suudi Arabistan’da tanıdığım bir arkadaşın bir başka tanıdığı, 11 Eylül’de uçakları kaçıran Suudilerle birlikte Afganistan’da aynı kampta eğitim almış bir militanı tanıyordu. Bu kişiyle ilk kez ortak bir tanıdığın evinde bir yemekte bir araya geldik. Ancak El Kaide militanı bana “Seni öldürmem gerektiğini düşünüyorum” dedi. Yarım saat boyunca beni öldürmemesi gerektiğine onu ikna etmek için uğraştım. En sonunda Hz. Muhammed’in izinleri oldukları taktirde kafirlere Müslüman topraklarını ziyaret etme hakkı verdiğini hatırlattım. “Peki böyle bir iznin var mı?” dedi, vizemi gösterdim. Bayağı gergin bir konuşmaydı. Vizeme baktı, “Ben Suudi Arabistan Kralı’nı tanımam, bu vize onun adına verilmiş” dedi. Ben de “Evet ama camilerde dualar da tamamen onun adına okunuyor, öyle değil mi?” dedim. Düşündü ve “Haklısın, seni öldürmeyeceğim” dedi. İnanılmazdı, oturmuş halı pazarlığı yapıyor gibiydik.