22.11.2020 - 03:02 | Son Güncellenme:
Seyhan Akıncı
21’inci yüzyılın kadınların hakları için sokakları terk etmediği bir çağ olmasını beklemiyorduk elbette. Fakat kadının birey olduğunu kabul etmeyen erkeklerin varlığı ve şiddeti beraberinde artan mücadeleyi getirdi. Her 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü olarak kutlanıyor. Yapılan çağrılar bu çarşamba günü kadınların yine eşitlik mücadelesi için sokaklarda olacağını gösteriyor.
İlke Gökdemir: 17 Mayıs 1987’de Yoğurtçu Parkı’ndaki kadın yürüyüşü Türkiye’de ikinci dalga feminizm dediğimiz hareket için çok önemli bir mihenk taşı. 1980 sonrası ‘87’deki ilk kitlesel eylem oluyor Yoğurtçu Parkı’ndaki kadın yürüyüşü. Dayağa karşı sloganlar atılıyor ve kadınların örgütlenmeye başlamaları ve yüksek sesle kadına yönelik şiddete karşı sokakta da bir şeyler söylemeye başlamaları 1990’da Mor Çatı’nın açılmasını getiren bir süreç doğuruyor. Kadınlar bu direniş esnasında kadına yönelik şiddete karşı, kadınlarla dayanışacak bir merkeze ihtiyaçları olduğunu fark ediyor. Dünyadaki örneklere de bakarak Mor Çatı’yı kuruyorlar.
30 yılda Mor Çatı kaç kadının hayatını değiştirdi?
İlke Gökdemir: 40 binden fazla kadının yolu Mor Çatı’dan geçti. Mor Çatı’nın kuruluş döneminde fiziki olarak İstanbul’da olmayan kadınlar da çok destek verdi. Mor Çatı vakıf olarak kuruluyor ve vakıflar öz sermaye gerektiren yerler. Her yerden kadınlar bağış yapıyor. Ben Mor Çatı’ya politika yapmak için gelmiş bir kadınım ve burası benim hayatımı muazzam değiştirdi. 40 bin kadın derken kendimizi de dahil ederek buradan yolu geçmiş bütün kadınlardan söz ediyoruz. Çünkü bu kadınların hepsinin hayatını değiştirmiş bir yerdeyiz. Dayanışma merkezi 30 yıldır açık, sığınaksa 1995’te açıldı ve finansal sorunlar nedeniyle dönem dönem kapalı kaldı. 2008’den bu yana aralıksız o da hizmet veriyor. Ağımızda psikolog ve avukatlarımız var onlar gönüllü danışmanlık yapıyor.
Sığınaktan söz edelim birazda...
Ayşegül Özadak: Çocuklarla birlikte 18 kişi kapasiteli bir sığınağımız var. Belli fonlarla ve bağışçılarımızın katkılarıyla varlığını sürdürüyor. Biz sığınakta hizmet değil hak temelli bir çalışma yürütmeyi amaçlıyoruz. Bu sığınağın bir model olarak tüm benzer yerlerde kadınlara aynı şekilde hizmet verilebilmesi için çabalıyoruz. Sığınakta kadınlarla çalışırken, onlardan gelen bilgiyle kötü bir uygulama varsa bunu açığa çıkararak düzeltilmesi yönünde politikalar uyguluyoruz. Sığınakların hem niceliklerinin hem de niteliklerinin artırılması için çalışmalar yürütüyoruz.
Mor Çatı sığınağına gelen bir kadının yolculuğu nasıl devam ediyor?
İlke Gökdemir: Bizim buradaki esas amacımız kadının güçlenmesi. Şiddet özgüven yıkıcı bir şey. Erkekler de şiddet uygularken bunu yapmayı çok iyi biliyor. Dolayısıyla da çok özgüven yıkıcı bir süreçten gelmiş oluyor kadınlar. Kadının şiddet gördüğü yerden çıkması, destek alabileceği bir yere ulaşması başlı başına bir güç meselesi. Sığınak tam olarak bunun için var.
Ayşegül Özadak: Kadınları koruyalım, hiç sığınaktan çıkmasınlar gibi bir çalışma yapmıyoruz. Korumacı yaklaşım kadınların güçlenmesini engelliyor. Çoğu yer kadına belli bir dönem için sığınma olanağı sağlarken herhangi bir psikolojik ya da sosyolojik yardım sunmuyor. Biz sığınakta kadınlarla haftalık görüşmeler yapıyoruz. Hedeflerine odaklanıyoruz. Bu hedeflere ulaşmak için neler yapılabileceği üzerinde düşünüyoruz. Şiddet insanı çok farklı şekillerde etkiliyor. Psikolojik olarak en büyük etkilerinden birisi karar alma mekanizmasının zarar görmesi. Buraya gelen kadına bir süre vermiyoruz. Her kadının kendini gerçekleştirme süresi farklı. Kadınları sığınaktan çıktıktan sonra da desteklemeye devam ediyoruz.
Kadınların şiddet görme oranı ve sığınma talebi giderek artıyor. Siz bunu nasıl yorumluyorsunuz?
İlke Gökdemir: Son 10 yıla baktığımızda tedrici bir artış var. Örneğin son dönemde çok daha fazla genç kadın başvuruyor. Kadına yönelik şiddetteki artışın en önemli nedeni cezasızlık. Karar vericilerin kadını eşit görmeyen politikaları çok önemli sonuçlar doğuruyor. Kötü gazetecilik, kadın odaklı haber yapmayı bilmeme, bu meselede rol oynuyor. Yaşananlar bir toplumsal çatışmaya da dönüşüyor bir noktadan sonra. İktidar olan ve şiddet uygulayan erkeklerle bundan kurtulmak için mücadele veren kadınlar arasındaki gerilimden söz edebiliriz. Şiddetin artışında iktidarını bırakmak istemeyen erkek faktörü belirleyici. Cezasızlık ve karar vericilerin eşitsizlik yönündeki politikaları şiddetin artmasında etken.
Kadınlar sokağın sesine inanıyor
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü. Yürüyüşlerde artık değişen bir kadın profili ve artan bir katılım var...
İlke Gökdemir: Kadınlar 25 Kasım’da veya 8 Mart’ta sokağa geliyor ya da gelmiyor ama gelebileceğini düşünüyor. Oraya ait olduğunu, sokakta dile getirilen taleplerin çok meşru olduğunu düşünüyor. Kendisini feminist olarak tanımlamayan, kadın hakları savunurum dememiş milyonlarca kadın sokaktaki o taleplerin kendi hayatı için ne kadar önemli olduğunu biliyor ve bir gün o sokağa ben de gelebilirim diye düşünüyor. Feministlerin düzenlediği gece yürüyüşlerinde katılımcı sayısının nasıl katlandığını, birkaç yüz kadından binlerce kadına dönüştüğünü görüyoruz. Bu mücadele veren kadınların başarısı.
Modacılardan renkli destek
10 kadın tasarımcı Mor Çatı gönüllüsü Deniz Marşan’ın öncülüğünde Mor Çatı’nın 30’uncu yılına özel tişörtler tasarladı. Bu yıla özel farklı şeyler de yapılacak mı?
İlke Gökdemir: 30’uncu yıl için çok hayalimiz vardı ama pandemi bunları sekteye uğrattı. Deniz Marşan’ın önderliğinde bu güzel tişörtler ortaya çıktı. Tişörtleri giyen kadın sanatçılar da önemli bir katkı sundu. Özverili, güzel bir çalışma oldu. Bunun dışında 30’uncu yıl için yapmayı planladıklarımızı dijital olarak yürütüyoruz. Kadına yönelik şiddete hayır ve ev içi şiddetle ilgili bilgilendirmeyle ilgili yayınlar yapacağız.