17.06.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:
tubakyol@yahoo.com Bu yeni kız kardeş özel bir üniversitede antropoloji bölümünde. Dersleri de çok iyi -gıcık, benim derslerim berbattı! Bir de nasıl güzel, zeki, sevimli bir kimse... Neyse! Abim birkaç yıl evvel kendine yeni bir kız kardeş buldu. İyi bir kardeş olmayabilirim, hemen gidip yenisini mi bulmak lazım? Geçenlerde Sabah'ta Yaprak (Aras) yazmıştı, "Yeni trend evlat edinmek" diye. Abim de "trendsetter" sayılıyor bu durumda. Okullarının Çatalhöyük'e bir gezisi varmış. Abimi çağırmış. Ve abime beni de davet etmesini, Çatalhöyük'ün benim de ilgimi çekebileceğini söylemiş.Böyle de düşünceli.Sanki benim zamanında arkeometri dersi aldığımı, bu derste bol bol Çatalhöyük dinlediğimi, kalayın Anadolu'ya ticaret yoluyla geldiği zannedilirken hocamızın Çatalhöyük'te bulunan tunç eşyalardan hareketle "Yoksa o dönemde Anadolu'da kalay mı vardı?" gibi çok mühim -şaka değil, hakikaten alanında bayağı mühim- bir makalesinin yayımlandığını, Çatalhöyük'ü hep merak ettiğimi bilirmiş gibi -bilmiş!İşte bu yüzden kalktım, okul gezisiyle Çatalhöyük'e gittim.Kıskançlık yüzünden, abimin asıl kız kardeşi benim işte, beee-nimm hezeyanıyla onca yola katlanacak değildim herhalde!Gerçi coğrafyam biraz zayıf, karayoluyla Konya'ya gitmenin bir ömür süreceğini hesap etmiştim de diyemem.Bunca yolun ardından daha önce birkaç kez gittiğim Konya Arkeoloji Müzesi'ni, Mevlana Müzesi'ni vs. yine gezdim. Mevlana Müzesi'nde Fuzuli'nin el yazısına baktım yine. İlk seferinde manalıydı ama tekrar tekrar Fuzuli'nin el yazısına bakmak biraz fuzuli. Ne işim var okul gezisinde! Çatalhöyük'e gelince... Bu gezide yeni bir şey öğrenmedim. Eski bildiklerim de her yerde yazılan şeyler. Tarihteki ilk kentlerden biri. 9 bin 500 yıllık. Bitişik nizam evlerden oluşuyor. Bu evlerin kapısı, penceresi yok. Evlere çatıdan giriliyor. Ölülerini evin tabanına gömüyorlar. Bir duvar resmi yüzünden, kokmasın diye ölülerinin etlerini önce akbabalara yedirdikleri düşünülüyordu ama bu fikri destekleyen başka kanıt bulunamadı. Bu arada Çatalhöyük'te Ana Tanrıça Figürini bulundu. Bu da o dönemde kadın-erkek eşitliği varmış demek.* * *Biz kadın-erkek eşitliği için çırpın çırpın helak olalım, millet 9 bin 500 yıl önce eşitmiş. Neyse ki bu hafta ataerkil sistem bir işime yarayacak... Babalar Günü için eve gidiyoruz. Ben, abim... Ve abimin yeni kız kardeşi! Babam bu yazıyı okuyunca, hiç kıyamaz biricik kızına, abimi bir güzel azarlayacak... Ben de babamın ağzıyla yılların abi-egemen kardeşlik sistemine darbeyi indirivereceğim böylece. Görecek o gününü! Çirkin çirkin gülüyorum müsaadenizle. Hah hah... Ölüleri akbabalar mı yiyor? Çatalhöyük'ü gezdik, döneceğiz, otobüse bindim, grubun toparlanmasını bekliyorum... İki öğrenci de sohbet ediyor bu esnada. Gezide tanışmışlar belli ki. "Hangi bölümdesin?" diye sordu erkek olan. "Hukuk" dedi kız... - Sen?- Antropoloji.- Antropoloji ne demek? Ne öğreniyorsunuz siz?- İnsanın kökeni... - Aaa sen o zaman kimin hangi ırktan geldiğini anlıyorsundur. Ben hangi ırktanım, çok karışık bizimki, sence ben hangi ırktanım, söylesene...- Ama ben daha birinci sınıfım.Yok, bütün öğrenciler bu kadar cahil değil. Gecenin bir vakti otobüsle mola verdik. Mola yerinde, acı çay-acele sigara ikilisi eşliğinde masadakilerden birinin, Cenk'in okulda yaptığı bir sunum konuşulmaya başlandı: "Armağan Ekonomisi ve Hacker Etiği..."İlginç bir sunummuş, bilahare anlatayım, çok isterim. Bilahare yazılacaklar giderek artıyor fakat ne yapayım yer dar, sığmıyor. Büyüyünce Can Dündar olayım, iki sayfaya, böyle geniş geniş yayılayım diyorum.Zaten abim de gitmiş kendine yeni kız kardeş bulmuş; acaba sorsam, Can Dündar bana bir abilik yapar mı, bizim ekteki geniş yerini bana bıraktığını vasiyetine yazar mı... "Ben daha 1'inci sınıfım" Okul gezisi dediğin, vur patlasın çal oynasın, şen şakrak bir şey olur değil mi? Gece boyu yolda çocuklar ya birbirleriyle fısıldaştılar ya da uyudular.Benim yanımda getirdiğim ve yolda zevkle okuyacağımı sandığım Çatalhöyük kitabı fos çıkınca, ben de abimin yanındaki kitaplardan birini, "Wittgenstein'ın Maşası"nı okumaya başladım.Abimin okuduğu bir kitabın eğlenceli olabileceğini tahmin etmezdim. Eğlenceli dediysem, bir felsefe kitabına göre eğlenceliydi. İki büyük düşünür, Wittgenstein ile Popper, Cambridge Üniversitesi'nde bir toplantıda karşılaşırlar. Bu 10 dakikalık hadiseyi, o esnada odada bulunan herkes başka türlü anlatır. Wittgenstein elindeki kızgın maşayı Popper'e salladı mı, salladıysa kızgınlıkla mı, yoksa öylesine bir jest olarak mı salladı, Popper bu maşayla ilgili espriyi Wittgenstein odayı terk etmeden önce mi, sonra mı yaptı...Git-gel Konya, Ankara'dan 6 saat, İstanbul'dan daha da çok saat ama uyudum da yolda, kitabı bitiremedim. Bu arada abim tüm mal varlığını yeni kız kardeşine bırakmaya karar verdiğini açıkladı. "Kızmazsın di mi Tuba?" Yok canım, hiç kızar mıyım?"Mal varlığım" dediği kitapları... Ben ne yapayım senin sıkıcı kitaplarını! "Wittgenstein'ın Maşası" istisna olmalı, sürükleyiciydi. Tüh, bitmesine de çok az kalmıştı...Bitirmek için abimden ödünç alamaz mıydım? Alırdım tabii ama gurur yaptım, gittim kitapçıdan yenisini satın aldım.Birkaç yıllık bir kitap ama son sayfası merak edilen kaç felsefe kitabı var şu hayatta; kitap tanıtımı kontenjanından anlatıyorum yani bunları. Yoksa ben okura söylüyorum, abicim sen dinle, beni yine varis ilan et... Diye değil herhalde! Abimin mirası, Wittgenstein'ın maşası... Baykal "Erdoğan, Barzani ağzıyla konuşuyor" dedi.Erdoğan cevap verdi: "Benim, bu milletin ağzından başka hiçbir dil kullanmam mümkün değil." Ve ekledi: "Baykal ve Bahçeli aynı ağızdan konuşuyor."Bir ağız dalaşıdır gidiyor.Konya'da bir otomobilin arka camına yapıştırılmış bir sticker gördüm: "Peygamberim izindeyiz"."Hakimiyet Allah'ındır" falan duymuştuk da, "Peygamberim izindeyiz"le ilk kez karşılaşıyorum. Dün de gazeteye gelirken Bağcılar'da bir duvar yazısı gördük: "Tek yol MHP"."Tek yol devrim"di eskiden, demek şimdi böyle oldu...Ağız değiştiren sırf liderler değil yani.İslamcılar, Kemalistlerin; MHP'liler devrimcilerin ağzıyla konuşuyor! "Ağzına yüzüne bulaştırmak" buna mı deniyor? Bu ağızlar her ağza yakışmıyor İki günlük gezide eşek kadar üniversite öğrencilerine ha bire direktifler verildi. Kalkın, oturun, yemek yiyin... Hatta tek gece kalındı Konya'da, o tek gecede otelin lobisinde sohbet eden öğrencilere "Odanıza gidin, artık uyuyun" bile dedi hocalardan biri. İlkokul öğretmeni zannediyor kendini galiba. Ama öğrenciler de itiraz etmiyor.Çocuklar sohbete devam için bizim odada toplaştılar.Ben ne yaptım? Sırtımı dönüp uyudum. Çok yorgundum, ne yapayım...Dahası, öğrenciler o kadar inisiyatif almaktan çekiniyorlardı ki, daha doğrusu inisiyatif almayı o kadar bilmiyorlardı ki, hocalar İstanbul'a uçakla gidince, dönüş yolunda ortaya çıkan otorite boşluğunu kim doldurdu dersiniz?Otobüs şoförleri.İnin, binin, bir daha mola yok, tutun çişinizi kardeşşşim... Hoca-erkil üniversite