Pazar Adı Seher değil Heranuştu

Adı Seher değil Heranuştu

01.01.2005 - 00:00 | Son Güncellenme:

Gerçek adı Heranuştu. Herkes onu Seher olarak biliyordu. Onun gibilere "kılıç artığı" deniyordu. Torunu Fethiye Çetin, Ermeni olduğunu yıllar sonra öğrendiği anneannesinin acılarla dolu yaşamını "Anneannem" adlı kitapta anlattı

Adı Seher değil Heranuştu

Heranuş, Erganiye bağlı Palunun Habab köyünde dünyaya geldi. Heranuşun yaşamını değiştirecek olay, 1913te okula başladığı, babası ve amcasının çalışmak için Amerikaya gittiği dönemde meydana gelmiş. Jandarma köyü basarak Gadaryan ailesinin de aralarında bulunduğu köylüleri bir yerde topladıktan sonra Paluya götürmüş. Sağ kalanlar köylerine dönmüş ama ikinci bir baskında sürgüne gönderilmişler. Yolda annesi Heranuşu Hüseyin onbaşıya, diğer çocuğu Horeni de Hıdır efendiye vermek zorunda kalmış. Onların artık yeni aileleri olmuş. Nüfus kayıtlarında Heranuş Seher, kardeşi Horen de Ahmet olarak yazılmış. Müslüman olmuşlar. 15 yaşındaki Seher, yeni ailesinin yakın akrabalarından 16 yaşındaki Fikri ile evlendirilmiş. İlk çocukları Mahmut dünyaya gelmiş. 1925te erkek kardeşi Horen ve annesi, Halepte buluştukları baba Hovannes ile birlikte Amerikaya göç etmişler. Gadaryan çiftinin Amerikada Margaret adlı çocukları dünyaya gelmiş...Heranuş sır gibi sakladığı geçmişini anlatmadan önce torunu Fethiye Çetinden ABDde yaşayan annesini bulmasını istedi. Çetinin girişimleri sonuçsuz kaldı. Anneannesi 2000 yılında öldü. Ölüm ilanı Agos gazetesine verildi. Fransanın Haraç gazetesinde haber olan ilan sayesinde Çetin, Margaret teyzesini buldu. Gusülhanede kadınlar, 95 yaşında ölen Seheri yıkadı, hazırladı ve beklemeye başladı. Bir süre sonra bir erkek telaşla kadınların yanına gelip "Seher teyzenin annesiyle babasının adı nedir?" diye sordu. Kısa bir sessizliğin ardından "Babasının adı Hüseyin, annesinin adı Esma" cevabı geldi. Ama bu yanıt doğru değildi. Zaten torunu Fethiye Çetin de bunu orada yüksek sesle söyledi: "Onun annesinin adı Esma değil, İsguhi. Babası da Hüseyin değil, Hovannes!" Musalla taşında yatan Seherin gerçek ismi ise Heranuştu. Tıpkı kocası gibi 5 vakit namaz kılan bir Ermeniydi. Torun Fethiye Çetin mezarlıktaki o olaydan sonra anneannesinin hayatını yazmaya karar verdi. Biz üç kardeş habersiz büyüdük. Anneannem hep "Sen bizim tarafa benziyorsun" derdi. Bunu da takdir sözcükleri olarak kullandığını düşünürdüm. Sonra annem dahil birçok kişinin bu sırrı bildiğini öğrendim. Anneannenizin kimliği hakkında bilginiz yoktu, değil mi? "Anlatmaya başladıktan sonra o travmayı yeniden yaşadı" Bana açıldığında 25-26 yaşlarındaydım. Anneannem belli ki çok düşündü bu konuyu. Zaten ilk isteği ailesini bulmaktı. Uzun süre bu çerçeve dışına çıkmadı. Ben gerçekten çok zorladım onu ve sonunda anlatmaya başladı. Anlatırken o travmayı yeniden yaşadığını fark ettim. Neden anneanneniz geçmişini bu kadar zaman sonra anlatmak istedi? Bunları anlatan anneannem olmasaydı biraz kuşkuyla karşılayabilirdim. Ama anneannemin inanılmaz bir hafızası vardı. Bana anlattıklarını not alıyordum. ABDdeki teyzemle buluştuğumda onların anlattıklarıyla birbirini tutan olaylar olduğunu gördüm. Çok acı çekiyordum. Duyduklarımı ilk günler kimselere söyleyemedim. Karşınızdaki insan çok yaşlıydı. Olayları yanlış, eksik hatırlıyor olabilirdi. Anneannem bana bu öyküleri anlattıktan sonra geceleri gözümün önüne çocuklar geliyordu. Uykularım kaçıyordu. O yürüyüşte çocukların korkusu, korkudan büyümüş gözbebekleri... Yazarken gerçekten hem yazdım hem ağladım. Kitap bitti ve uykularım düzene girdi. Öyküsünde sizi en çok ne etkiledi? Anneanneme besleme de diyorlarmış. Zaten en çok ona alınmış. Ben "kılıç artığı"nı sonradan duydum. Ve gerçekten kanımın donduğunu hissettim. Kitapta anneanneniz gibi olanlar için "kılıç artığı" dendiğini yazmışsınız. Kesinlikle hiç kimseyi suçlamadı. Yorumsuz anlattı. Sadece bir kez "Anneanne bu Müslümanlığa sığar mı?" diye sordum, o da "Hiçbir dine sığmaz" dedi. O anlatırken birilerini suçluyor muydu? Bu büyük bir ailenin parçası olmak gibi bir şey. Çok ilginç ama kendimi herhangi bir yere ait olarak görmüyorum. Ne Amerikalı, ne Türk ne de Ermeni olarak görüyorum. Kendimi insan olarak görüyorum ve öyle hissediyorum. Bu olaylardan sonra kimliğinizle ilgili ne düşünüyorsunuz? Ben Margaret teyzemin 80inci doğum yılı hediyesi oldum. Giderken tedirgindim. Birbirimizi tanımıyorduk, dilimiz farklıydı. Farklı kültürdendik. Uçaktan indikten sonra ensemden itibaren sırılsıklam terlemiştim. Bana sarılıp ağlamasını hiç unutmayacağım. Bağıra bağıra ağladık. Margaret teyze elini başımın arkasına dokundu ve "İşte bu bizim ailemizin genetik özelliğidir. Bizim ailemizin başının arkası terler" dedi. O andan sonra kendimi çok rahat hissettim aralarında. Anneannenizin Amerikadaki kız kardeşiyle buluşmak nasıl bir duyguydu? "Anneannem öldükten sonra bu kitap benim için bir vasiyetti. Bunu dile getirmeliydim. Bu, yakın geçmişimizde ve yanı başımızda oldu. Bu yaranın üstü örtülüyor. Bizler, acılarımızla yüzleştiğimizde bir biçimde bunun üstesinden geleceğimizi düşünüyorum." "Bu kitap bir vasiyetti"