Pazar Anadolu türküleri opera sahnesinde

Anadolu türküleri opera sahnesinde

26.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

Anadolu türküleri opera sahnesinde

Anadolu türküleri opera sahnesinde



Anadolu türküleri opera sahnesinde


İnce Ege’den zeybek havası, ardından Akdeniz’den "Silifke’nin Yoğurdu"... "Yemen Türküsü", "Sarı Gelin",
"Allı Turnam" derken, Karadeniz horonları, "Çayda Çıra"lar... Sahnede altısı solist, altısı dansçı 12 kişi...
Hepsi İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nin sanatçıları... İki saat boyunca Anadolu’nun çeşitli yörelerinden türküler söylüyorlar. Türküler çoksesli müziğe uyarlanmış ama doğallığından hiçbir şey kaybetmemiş...
Bu, solist Ruhsar Öcal’ın fikrinden yola çıkılarak hazırlanmış "Folklorama / Türk Büyüsü" adlı bir türkü ve dans gösterisi. Altında da Öcal ile birlikte ünlü tiyatro adamı Haldun Dormen ve orkestra şefi Serdar Yalçın’ın imzası var. Gösteri sıra dışı, repertuvar, danslar Doğu ile Batı’nın ilginç bir sentezi ama "Folklorama"da asıl görülmesi gereken şey bence seyircinin coşkusu. Çünkü kimi operaya hiç gitmemiş, kimi "türkü işitmemiş" seyirciyi böyle bir coşkuda ancak bir büyü buluşturabilir.

öHiç opera dinlememiş insanlar da gelsin istedik"
"Folklorama" sizin fikrinizdi yanılmıyorsam.
Evet, böyle bir projeyi yıllardır düşünüyordum ama bir türlü gerçekleşmedi bugüne kadar. Türkülerimizin bir özelliği var, çoksesliliğe geçişi çok kolay. Ben "Folklorama"yı bu yönden ele aldım. Daha önce de Azeri ve türkü geceleri yapmıştım. Opera eğitimi alanlar da türkü icra edebilirler diye düşündüm.

Sizin düşündüğünüz projeyle sahneye konan gösteri arasında bir fark oldu mu?
Biraz eksiği var belki ama farklı değil. Ben biraz daha teatral bir gösteri düşünmüştüm. Bir başka sefere onları da ilave edersek tam hayal ettiğim gibi bir gösteri olacak.

"Biz operacıyız ama Türküz, türkülerle büyüdük"
Siz Devlet Opera ve Balesi’nde görev yapıyorsunuz. Klasik Batı müziği icra eden bir sanatçı için türkü söylemek zor mu?
Hayır, benim için de, daha önce hiç türkü söylememiş arkadaşlarım için de zor olmadı. Biz operacıyız ama Türküz. Çocukluğumuzdan beri türkülerle büyümüşüz. Operaya yönelmemizdeki en büyük etken de hep duyduğumuz o türküler aslında. Türkülerin bir büyüsü var. Sanırım seyirci de böyle düşünüyor. Her temsilde "Şunu da söyleyin" diye istekte bulunuyorlar. "Türkiye sizinle gurur duyuyor" diye ayakta alkışlıyorlar. Ben böyle bir duruma ilk kez şahit oluyorum operada. Tabii, çok da mutlu oluyorum.

Böyle bir gösteri operaya ilgi duymayan, operayı "fazla Batılı" bulan seyirciye ulaşmak için de bir orta yol olabilir mi?
Tabii. Zaten biz "Folklorama"yı sahneye koyarken "Öyle bir iş yapalım ki, operaya hiç gitmemiş insanlar da bu gösteriyle operaya ısınsın" diye düşündük. Bir de yalnızca opera formlarını seven, operaya at gözlüğüyle bakan bir opera müşterisi vardır. Onlar da bu gösteriyle türkülere alışsın, türkü albümleri alsın istedik. Arzumuz buydu.

Müzik yönetmeni ve adaptasyon
"Sadece istek türküleri seçsem 200’ü bulacaktı"

"Folklorama"nın düzenlemelerini siz yaptınız. Orkestrayı da yönetiyorsunuz. Nasıl bir gösteri hazırladınız?
Fikir, Ruhsar Öcal’dan çıktı. "Ses eğitimi almış şancılar niye öz kültürlerini yeterince değerlendiremiyor, biz türkülerle bir proje geliştiremez miyiz?" dedi. Oturdum, düşündüm. Sonra Haldun Dormen’i de kattık işin içine. Repertuvarı hazırladım ve işe başladık.

Operada çalışan bir orkestra şefi olarak zorlandınız mı bu projede?
Hayır, çünkü ben besteciyim. Adnan Saygun’un öğrencisiyim. Benzer bir proje olan "Lirik Tarihöte hem orkestra şefi hem müzik yönetmeniydim. Benim düzenlediğim birçok çoksesli iş vardı. Yeni yaptığım bir şey değil yani.

Repertuvarı 800 türkü arasından yaptığınız bir seçim sonucu oluşturmuşsunuz.
En aşağı 800, belki daha çok. Sadece istek türküleri seçsek bile 200’ü bulacaktı. Gösteriye ise Trakya, Karadeniz potpurilerini de katarsak 35 civarında türkü alabildik ancak.

Bu türküleri neye göre belirlediniz?
Anadolu’nun her yöresinden bir şeyler olsun istedim. Bir de Yörük türkülerle ağır, yanık türküler arasında bir denge tutturmaya çalıştım. Tabii ki iki erkek arka arkaya söylemeyecek, araya koro, dans girecek... Dengeyi korumak için bunlara dikkat ettim.

Türküler çoksesli müziğe uygun mu?
Genel olarak yatkın, Türk Sanat Musikisi gibi zor değil bir kere. Çok ellenmeyecek türkü yok gibi. Bence her şey yapılabilir ama bütün bunlar eleştiri dozunu artırabilir.

Eleştiri demişken... Muhafazakar opera dinleyicisi kadar muhafazakar bir türkü dinleyicisi de var. Bu gösteri, ikisi için de arada bir yerde duruyor. Bu durum korkuttu mu sizi?
Evet, bu en büyük korkularımdan biriydi. İzleyici "Bunun burada ne işi var?" diye sorabilirdi. Ama şimdiye kadar umduğumun ötesinde bir coşkuyla karşılandı. Kimse böyle bir şey sormadığı gibi, sanki müthiş bir hizmet veriyormuşuz gibi davrandılar. Oysa bizim böyle bir iddiamız yoktu.

Anadolu Ateşi, "Sultans of the Dance" gibi Anadolu’dan hareketle yapılan modern gösterilere ilgi büyüktü. Bu gösteriler sizi cesaretlendirdi mi?
Ben, "Anadolu Ateşi"nin ilk müzik direktörlerindendim. Sonra yollarımız ayrıldı. Ama bu tarzın ilk örneği benim Yekta Kara ile yaptığım "Lirik Tarih" gösterisidir. O gösteride Türkiye tarihinde ilk defa klasik müzikçiler, folklorcular kompleks duymadan yan yana geldi. Etkili olunca da benzer çalışmalar çoğaldı. Bu yüzden böyle bir telaşım artık yok doğrusu.

Bu konulardaki en büyük problem bu kompleksten mi kaynaklanıyor?
Tabii, bırakın teksesli-çoksesli müzik çekişmesini, konservatuvar mezunu olmayan ama başarılı olmuş insanlarla kadrolu memurlar arasında bile problem vardı. Ama artık yok. AKM’de pop da, Türk musikisi de çalıyor. Mesela eskiden Hikmet Şimşek’in yaptığı gibi çokseslilik kavgası verilmiyor. Kavgaya gerek olmadığı ortaya çıktı sanıyorum.

Sahneye koyan "Batı ülkelerinde oynasa kıyamet kopar"
"Folklorama" projesi içinde yer almanız istendiğinde, önce "Ben bu işten anlamam" demişsiniz.
Evet ama "Anlamam" derken, halk türküleriyle pek ilişkim yok demek istedim. Vaktiyle Arif Sağ ve Belkıs Akkale’yle "Adım Adım Anadolu" diye bir iş yapmıştık ama orada bana çok iş düşmemişti. "Folkloroma"da ise türkülerin manasını vermek, altını çizmek gerekti. Sadece başta belki "Ne yapmalıyım?", "Acaba benim burada işim var mı, bıraksam mı?" diye düşündüm. Ama sonra işin içine girdim ve operacılar çok titiz çalışan sanatçılar oldukları için ben de çok keyiflendim.

"Anadolu’dan yola çıkıp Batılı bir iş yaptık"
"Folklorama"yı sahneye koyarken çıkış noktanız ne oldu?
Serdar’ın fikrinden yola çıktım. Anadolu kültürünün Batılı anlamda da anlatılabileceğini söylüyor Serdar. Ben de o anlamda bir şey yapmaya çalıştım. Anadolu’dan yola çıkarak Batılı bir şey yaptık. Bir de tempolu bir şey yapmaya çalıştım. Gösteri hiç durmuyor, aksamadan gidiyor. Durağan hiçbir şey hoşuna gitmiyor çünkü seyircinin. Bence bu oyun Batı ülkelerinde oynasa kıyamet kopar, büyük bir olay olur. Çünkü Anadolu’nun bir büyüsü var gerçekten.