PazarAşk: Ruhsal Turizm Ülkesi

Aşk: Ruhsal Turizm Ülkesi

21.10.2001 - 00:00 | Son Güncellenme:

Aşkın bütün süreli yayınlarda "fiks menü"ye dahil edilip, üzerinde tepinilmesinin nedeni ne? "Aşkı Bulmanın ve Sündürmenin Yolları" başlıklı kılavuzlar niye tedavülde? Bu arada aşk neydi hakikaten? İyi bir şey miydi?

Aşk: Ruhsal Turizm Ülkesi

Aşk: Ruhsal Turizm Ülkesi

Aşkın bütün süreli yayınlarda "fiks menü"ye dahil edilip, üzerinde tepinilmesinin nedeni ne? "Aşkı Bulmanın ve Sündürmenin Yolları" başlıklı kılavuzlar niye tedavülde? Bu arada aşk neydi hakikaten? İyi bir şey miydi?

Nedir bu? Niçin her süreli yayının "fiks menü"sünde aşkla ilgili en az bir mevzunun üzerinde tepir tepir tepinilmekte? İnsanlık tarihinde çoğu kez istenmeyen olaylara yol açmış bu meşum olayın grafikler, sayılarla açıklanan bir acuzeye dönüştürülmesi ne içindir? "Siz de yapabilirsiniz" kılavuzlarıyla okuyana servis edilmesi ne tür bir çabanın üründür? "Aşkı nereye kadar sündürebilirsiniz?" sorunsalına getirilen "4 yıl sürer. İyi bakarsanız 6 yıla kadar yolu vardır" gibi tuhaf fizibilite hesaplarıyla şekillenen mantığın her beyne itinayla nakşedilmesinin gerekçesi nedir? Her şeyin tüketilmesinden sonra elde avuçta kalan son insanlık belirtisi olarak aşka tutunulması, tutunmak suretiyle boğazının sıkılması... Nedir yani? Üstelik Milliyet yazıişlerinin güvenilir kaynaklarından alınan bilgilere göre, bu haberlerin internette en çok okunan haberler olması, nasıl acınası, ne türden bir zavallı ruh halinin sonucudur?

Yazar aşık mıdır?
Aşkı günlük gazeteden öğrenmek, kendi yaşadığın şeyin aşk olup olmadığını anlamak için gazetelere başvurmak gibi bir çaresizlik içinde kıvrım kıvrım kıvrananlar elbette bu yazıyı oldukça "Ay! Ne kadar kalpsiz!" bulacaklardır. Bu kalpsizlik okuyanı şüphelendirecek ve aşkla ilgili yazılar okunurken hep yapıldığı gibi "yazarın mevcut aşk durumu" (Aşık mı? Terk mi edilmiş? Evli mi?) gizlice merak edilecektir. Okuru bu hafiyelik geriliminden kurtarmak, bulduğunu sandığı ipuçlarıyla kendini lüzumundan fazla zeki hissedip sonra öyle olmadığını görünce yıkılmasını önlemek için bu merakı baştan giderelim:
Sandığınız gibi değil!
Çünkü yazar, okura istediğini hiçbir şüpheye yer bırakmayacak biçimde sandırabilir. Buradan da şimdiye kadar iştahla okuyup bayılacak kadar etkilendiğiniz birçok
aşk yazısında "kandırıldığınız"
sonucu çıkabilir. Hadi bakalım...

Aşk: Amiral Battı!
Aşk, utanç verici cesaretler ve utanç verici beceriksizliklerdir... Daha önce hiç yaşanmamış bir şey yaşadığınızı sandığınız anda o eşsiz hissiyatınıza en berbat pop şarkısının, en ucuz kartpostalın tercüman olduğunu görüp klişeler cehenneminde orijinalliğinizden şüphelenmenizdir. Telefonun çok iyi tasarlanmış -bozuk olup olmadığının sık sık kontrol edilmesi gereken- bir Çin işkencesi aletine dönüşmesidir. Aşk, yitirme paniği ile asfaltın bulut kıvamına gelmesi arasında sıkışarak yaşadığınız bir tür maymunluk halidir. Kendinize onun gözleriyle bakıp -potansiyel aşağılık duygularınızın da desteğiyle- rezil bir yaratığa veya bulunmaz Hint kumaşına dönüşmeniz, bu arada her ikisinin de siz olduğunu unutmanızdır.
Aşık olmak, ruhların Amiral Battı oynamaya başlamasıdır. Birbirinin henüz keşfedilmemiş olan alanlarına gönderilen "etkileme" bombalarıyla başlar. Amiral geminin yerini (sizden etkilenmesine neden olan zaafını) keşfettiğinizde batırana kadar bombaları oraya sallamaktır. Bu yüzden aşk yaşanmaya başladığında bütün gemiler batmıştır zaten.
Aşk, bahsi açılmayacak kadar iyi, bahsi açılmayacak kadar kötü olandır.

Bir sahne yeter!
Aşk, büyük bir turistik şehre dönüşmüştür. Öyledir ya, enteresanlığının fazlaca farkında olan turistik şehirler, şehrin etrafında oluşturulan efsanevi duyguyu ucuz hediyelik eşyalara bölüştürüp böylece herkesin o şehre "sahip olmasını", alıp eve götürmesini, yaşamasa bile arkadaşlarına anlatırken yaşamış gibi yapmasını sağlarlar. Böylece şehir, o şehirdeki yaşam, oyuncaklaştırılmıştır artık. Fakat buna mukabil herkesin bir parça koparıp kendine yapıştırabileceği kadar "kullanışlı" hale gelmiştir. Öyle değil mi? Hollywood filmlerinden bir sahneye biraz benzeyen bir şey (boş lunaparkı her nasılsa açtırıp atlıkarıncada öpüşme, yüksek bir yerde tutkuyla sarılma, geminin önünde bitişik nizam dengede durma vb.) yaşadığınız vakit, yaşadığınızı aşk olarak etiketleyip, büyük ülkeden aparttığınız bu ucuz hediyelik eşya sayesinde huzura ermiyor musunuz? Hiç değilse arkadaşlarınız bu "sahneye" bayılıyorlar, değil mi? Zaten aslında en çok "sonra" anlatırken yaşamış olmaz mıyız aşkı?

Aşk, azaltır!
Üstelik aşk, söylendiği kadar "çoğaltıcı" değildir. Bilakis, azaltıcıdır. İki kişi yaşamakta oldukları durumu iyice kutsallaştırarak, o ortak ülkü
-AŞŞŞK!- adına, o kutlu mabedi bulmuş olmanın şerefine, aslında kendi sıkıcı, gündelik, normal hallerinden vazgeçmişlerdir. Sıkıcı yanlarını bir süreliğine rafa kaldırmak suretiyle azalmışlardır. Her iki kişi de tempolu ve heyecanlı bir gösteriye dönüşmüştür.
Aşk kaç yıl sürer peki? Sizin bu "çarpıcı" gösteri için yeni figürler bulma takatiniz ne kadarsa sürerse o kadar sürer. Sonrası acıklı bir sündürme operasyonudur. Aşık olmanıza neden olan ayrıntıların sonunda en "sinire dokunan" devasa çapaklara dönüşmesi insanın içini ezer. Ama en acıklısı "daha az sevdikçe daha çok sevmeye çalışmaktır". O biçare, rezil ruhsal debelenme... "Biz artık huzurlu bir çiftiz" cümlesinin yenik ve kanaatkar teslimiyeti...
Pek yakında: "Huzurlu Çiftler İçin Yaşamanın ve Aşkı Korumanın Yolları!"






PAZAR






























KEŞFETYENİ
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali
Hande Erçel'den sürpriz imaj değişikliği! İşte yeni hali

Cadde | 24.06.2025 - 07:52

Hande Erçel, sürpriz bir kararla saçını boyattı. İşte, saçına balyaj yaptıran Erçel'in son hali...

Yazarlar