Pazar ‘Beni okuduklarını söylemekten çekiniyorlar’

‘Beni okuduklarını söylemekten çekiniyorlar’

26.01.2003 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Beni okuduklarını söylemekten çekiniyorlar’

‘Beni okuduklarını söylemekten  çekiniyorlar’



‘Beni okuduklarını söylemekten  çekiniyorlar’


Hürriyet gazetesi köşe yazarlarından Pakize Suda yazıları gibi biri. Her yazar, yazıları gibi olmaz oysa. Kimi başka türlü yaşar, başka türlü yazar. Ama Suda’yı yazılarından tanıyanlar, onu görmüş kadar tanıyorlar. Karşılaşsalar, iki çift laf etseler kesinlikle hayal kırıklığına uğramazlar.
Neşeli, samimi, dobra... Rahatına düşkün ama aynı anda sizin de rahatınıza düşkün; karşısındakini rahat ettirmeye çabalıyor. Ve teybin düğmesine basıldığında da ağız değiştirmiyor. Belli ki düşündüğü gibi konuşuyor, konuştuğu gibi yazıyor...
Ece Bar’da haftada iki gece sahneye çıkan, atv’nin "Pembe Patikler" adlı dizisinde rol alan ve haftada dört gün Hürriyet’te köşe yazan Suda bunca işin arasında yazılarını derlediği iki de kitap çıkardı. "Kitaplarla gerçekten çok uğraştım" diyor. "Önünüze bugüne kadar yazdığınız yazıları yığıyorlar; şu yaşa kadar yediğiniz yemeklerin bulaşığı gibi... Bunların içinden seçmek zaman aldı. Umarım mahcup olmam..."

"Miş muşlar atasözü gibi, atasözlerini de insanlar yazdı"
Neden "ağız tadıyla sevişemediniz"?
Bu benim daha önce yazdığım bir köşe yazısının başlığı. Çok düşündük yayıneviyle birlikte, acaba itici olur mu diye. Ama sonra kitabın adının bu olmasına karar verdik. Herkesin yarım yaşadığı bir şeyler vardır mutlaka. Bizim kuşak da seks açısından kaybetmiş bir kuşaktır. Arada kalmış bir kuşaktır. Şimdi gençler çekirdek gibi aşk tüketiyorlar. Ben arada kalmış bir kuşağım. Bizim ailelerimiz, kurallar bugünkünden çok farklıydı. Hadi sevgiliyle neyse, o zaten "ayıpötı ama bizim kuşakta evlenenler bile rahat rahat, ağız tadıyla sevişemediler.

Kitap için yazıları nasıl seçtiniz?
Güncelliğini koruyan yazıları aldık. Aşk, aldatma, ayrılık... Hiç modası geçmeyecek yazılar var kitapta. Okuyanı 10 sene sonra da yine bugünkü kadar etkileyecek olan yazıları seçtik.

Bir de "Yenmiş Yutulmuş Sözler" var.
Evet, onda da sadece miş muş’lar var. Baktım da, her zaman okuyup gülebileceğiniz şeyler. Bu yüzden onları da ayrı bir kitapta topladık. Bazıları gerçekten çok doğru. Atasözlerimiz var ya, bu kadar da iddialı konuşacağım, atasözlerini yazanlar da insandı. Şimdi de bizler yazıyoruz. Bunlar da inşallah yerleşir, akılda kalır, kullanılır gündelik hayatta.

"Yazılarımı gece yazıyorum, kitap için de geceleri çalıştım"
Bir yandan şarkıcılığa devam ediyorsunuz, "Pembe Patikleröde rol alıyorsunuz, diğer yandan köşe yazıları, şimdi bir de kitap... Köşe yazılarından bile derlense kolay değil o yazıları tekrar okumak, seçmek, sıralamak...
Kitapla çok uğraştım, gerçekten çok uğraştım. Az buz bir şey değil, bir anda bir yığıyorlar önünüze bugüne kadar yazdığınız yazıları; şu yaşa kadar yediğiniz yemeklerin bulaşığı gibi... İnsanın önüne boyu kadar boş dosya kağıtlarını yığsalar, şu kadar zaman içinde sen bunları dolduracaksın deseler, aklını oynatır insan. O kadar çok yazı çıktı. Bunların içinden seçmek, ayırmak zaman aldı.

Ne kadar zamanda yaptınız bunca işi? Daha doğrusu ne zaman?
Gece yarıları yaptım. Ben iki ya da üç gün sete gidiyorum. Çekim günlerinin gecesi boşum. İki gece de, cuma ve cumartesi akşamları Ece Bar’da sahneye çıkıyorum. Sahneden önce de gündüzleri boşum ama genellikle gece yapıyorum işlerimi. Yazılarımı da gece yazarım zaten. Ama pazarımı kimseye vermem, kesinlikle hiçbir iş yapmam o gün. Kahvaltımı yaparım uzun uzun, pazar gününün keyfini çıkarırım.

"Çok kolay yazmıyorum; bir konu bul, onu köpürt..."
Sizin eğlenceli bir üslubunuz var. Bu tür yazıların kolay yazıldığını düşünür okurlar. Kolay mı yazarsınız yazılarınızı, kısa zamanda bitirir misiniz?
Çok da kolay yazmıyorum. Başlarda daha da zor yazıyordum. Hâlâ da çok emek veriyorum. Sen de biliyorsun bu işin nasıl olduğunu. Bazıları "Bir yazı yazıp geleceğim" diyor, 10 dakika sonra geliyor. Ben mi kabiliyetsizim, onlar mı çok kabiliyetli bilemiyorum. Ama sonra bakıyorum o yazılara; çok düz, meseleyi anlatıyor, üslup yok. Ama ben konuyu bulacağım, nasıl yazacağıma karar vereceğim, o konuyu alıp köpürteceğim... Kolay değil, zor bir meslek seçmişim hiç farkında olmadan.

Yazılarınızdan anladığım kadarıyla gündemi çok sıkı takip ediyorsunuz. Yanılıyor muyum?
Haberleri ve gazeteleri takip ediyorum. Miş muşlar tamamen gazetelerden okuduğum, haberlerde izlediğim şeyler. Köşe yazıları da öyle genellikle. Ama yazılarımda yakın çevremde olanları da anlatıyorum. Bir de ben mesela buraya (Bebek-Fiori Cafe) gelir otururum, yan masaya Boğaziçililer gelir, giderim onların masasına sohbet ederim. Onlardan da çok fazla şey öğreniyorum. Bir de deli gibi kitap okurum. Şu sıralar biraz kesildi hızım ama yine de iki başucu kitabım var evde.

"Benim için birinci sırada köşe yazarlığı geliyor. Şarkıcılık ve oyunculuk yazarlığımı besliyor"
Şarkıcılık, köşe yazarlığı, şimdi bir de oyunculuk yapıyorsunuz. Hangisi ön planda, hangisi ağır basıyor?
Köşe yazarlığı. Çok uzun bir zamandır köşe yazarlığı ağır basıyor. "Niye bırakmıyorsunuz diğer işlerinizi?" diyeceksiniz. Çünkü onlar beni besliyor. Şarkıcılıkta bire bir temas var. Zaten şarkı söylemekten çok şov yapıyorum. "Bugünkü yazımı beğendiniz mi?" diye soruyorum. Tepkileri orada alıyorum. Benim birikimlerim şarkıcılıktan geliyor. Yıllarca insanları çok gözlemlemişim, çok izlemişim, çok iyi anlamışım. Ben erkeğin-kadının ne olduğunu şarkıcılık yaparken anlamışım.

Peki dizi, "Pembe Patikler"?
Osman’dan (Yağmurdereli) geldi bana teklif. 30 senelik arkadaşım, çok da severim. "Senaryoyu vereceğim, oku ve karar ver" dedi. Benim başrolde oynama imkanım yok, dört-beş günümü oraya veremem. "Bir rol var, onu oku" dedi. Senaryoyu okudum. Necef Uğurlu yazıyor. Müthiş bir yazar. Tamam dedim, zaten kıramam Osman’ı. Bir tek Halil Ergün’ün dizide rol alacağı belliydi rolü kabul ettiğimde.

Dizi çok eğlenceli, sette de eğleniyor musunuz?
Çok eğleniyoruz. Zaten ekip olarak anlaşamazsan mümkün değil yürümez bu iş. Bütün gün berabersin, yan yana makyaj yaptırıyorsun. Bence çok güzel bir dizi oldu, bütün roller de cuk oturdu. Dizi de beğeniliyor. Özellikle A ve B grubunda çok iyi reyting alıyor. İkinci 13 bölüm için anlaştık, onu çekiyoruz. n

Bu kitapları hazırlarken bir hedef koydunuz mu önünüze, şu kadar satsın diye?
Beni mahcup etmesinler; yeter. Nasıl köşe yazmaya başladığımda bana güvenenlere mahcup olmadıysam, Allah beni yayınevi sahibine de mahcup etmesin. Etmeyeceğine de inanıyorum. Yazılarımın okunduğunu, beğenildiğini biliyorum. Bu konuda tevazu göstermeye gerek yok. Bir kesim var, entelektüel kesim, onlar da bana yazılarımı çok beğendiklerini söylüyorlar. Ama "Hangi köşe yazarlarını okuyorsunuz?" diye sorulduğunda başka isimler veriyorlar.

Neden sizce? Niye sizin adınızı vermiyorlar?
Çünkü ağır isimler söylemek istiyor. Öyle isimler söylüyor ki, o köşe yazarlarını hiç okumuyor aslında. Bana bayılıyor, Ayşe’yi (Arman), Mutlu’yu (Tömbekici) okuyor ama bunu söylemiyor. Söyle, küçülmezsin yani. Nedir bu afra tafra, insan ayırma, küçümseme, aşağılama... Çok ayıp. Söyle yani, "Pakize Suda’yı okuyorum" de. Bunu bir tek Perihan Mağden söyledi bir röportajında. Küçüldü mü şimdi Perihan Mağden?





























Yazarlar