Pazar “Bu gazete çıkacak, çıkması lazım dedim”

“Bu gazete çıkacak, çıkması lazım dedim”

12.07.2015 - 02:30 | Son Güncellenme:

Haftalık Agos gazetesinin genel yayın yönetmeni Yetvart Danzikyan: “Hrant Dink öldürüldüğünde çok kızgındım. ‘Madem bu gazete bu ülkeye fazla geliyor, kapatalım gidelim’ diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Kısa sürdü bu hissiyat”

“Bu gazete çıkacak, çıkması lazım dedim”

Yazar Karin Karakaşlı’nın “İçinden geçen pek çokları için bir işyeri değil, hayat durağı oldu” dediği haftalık Agos gazetesi, 3 Temmuz’da 1000’inci sayısını yayımladı. “1000 sayının hikayesi Agos’un manşetlerinde” başlıklı orta sayfaya serilen haberler, Türkiye’deki Ermeni toplumunun son 19 yılının film şeridi gibi gözlerinizin önünden geçmesine neden oluyor. Ermenice ve Türkçede, “Tohum ya da fide için açılan oyuk” anlamına gelen Agos’un macerası, 1996 yılında Dolapdere’de küçük bir dairede başladı. Agos’a emek verenler için, geçtiğimiz martta Harbiye’deki Anarad Hığutyun Okulu’nun restore edilen binasına taşınana kadar geçen 19 yılı ölçebilecek bir zaman birimi yok. Davalar, tehditler, karalama kampanyaları derken, Hrant Dink’in öldürülmesine kadar giden süreçten sonra zaman, bazen çok yavaş bazense bir o kadar çabuk geçti. Son olarak, Agos’un kurucularından, Ermenice sayfaların editörü Sarkis Seropyan’ın kaybıyla dünya bir kez daha durdu. Dink’in ardından Etyen Mahçupyan ve Rober Koptaş’tan sonra genel yayın yönetmenliği görevini devralan Yetvart Danzikyan ile bir hayat durağı olarak Agos’un dününü ve bugününü konuştuk.

Haberin Devamı

“Ermenilere dostlukla yaklaşan kesim de okudu”

-Hrant Dink’in katledilmesinden sonra Türkiye’de Ermeni meselesi konusunda bir kırılma yaşandığından söz edilir. Agos’un nasıl bir rolü var?

Sesimizi Türkiye toplumuna duyurma ihtiyacı vardı. Milliyetçilik açısından çok kötü bir dönemden geçiyorduk. Ermeni toplumu içindeki bazı iktidarlaşmalarla da derdimiz olacaktı. Hrant’ın kafasında bu vardı zaten. Kurumlaşmalarla da meselesi vardı. O mesele üzerinden zaten Agos başladı. Türkiye’ye bir şey söyleyen ve Ermeni toplumundaki kireçlenmelerle uğraşan hali. Ermeni toplumunun bir kısmına çok sert geldi.

-Sert gelen ne oldu?

Ermeni toplumunda bir kesim şunu düşünür ki haksızlar diyemem: Biz bir laf ettiğimiz zaman Türkiye’deki milliyetçi damarları provoke ediyor. Onlar 100 yıllık bir bilinçle bunu düşünüyor. Bazı konuların konuşulmasının bize bir milliyetçi dalga olarak geri döneceğini biliyorlar. Bu kuşak için Agos çok sertti. Daha geniş bir kesim de Agos’u sahiplendi gerçekten.

Haberin Devamı

-Agos’u sahiplenenler içinde Türklerin ya da Ermeni olmayanların payı neydi?

Türklerin payı ilk başta sınırlıydı ama Hrant’ın öldürülmesinden sonra ayrı bir sıçrama oldu. Hrant’ın öldürülmesine kadarki dönem içinde bir grup Türk de Kürt de Agos’un yanında oldu. Mahkeme zamanlarında Hrant’ın yanında olan entelektüel kesim vardı. Bir de siyasi bakmayan, Ermenilere dostlukla yaklaşan kesim de Agos’u alıp okuyordu.

-Agos ismine nasıl karar verildi?

Başta bizim Ermenice sayfalara da yardım eden Rupen Maşoyan diye bir abimiz vardı. Ermeni dili konusunda çok iyidir kendisi.
O “Agos olsun” dedi. Canlanmaya da işaret eden bir şey. Vurucu geldi.

-Sizin için Agos ne ifade ediyor?

Başta ifade ettiğiyle şimdiki arasında epeyce fark var. Şimdi baktığım zaman, 60 bin kişilik Ermeni nüfusunun 1000 sayı boyunca olağanüstü şartlarda çıkardığı bir gazete. 19 yıl çok uzun bir süre bizim için. Hrant öldürüldüğünde çok kızgındım. “Madem bu gazete bu ülkeye fazla geliyor, kapatalım gidelim” diye içimden geçirdiğimi hatırlıyorum. Kısa sürdü bu hissiyat. Etyen Mahçupyan’ın yayın yönetmenliğini üstleneceğini duyduğum zaman “Bu gazete çıkacak, çıkması lazım” dedim. Gazetenin çıkacak olması bana
çok iyi geldi.

Haberin Devamı

-Türkiye’de Ermeni gazeteci olmak ne demek?

Büyük medyadaki deneyimlerim sıkıntılı. ABD Kongresi’ne soykırımla ilgili tasarı geldiğinde “Sözde Ermeni soykırım iddiaları” demedik de “Ermeni soykırım iddiaları” dedik. Daha fazlasını diyemiyorduk. Bu bir hesaplaşma yaratıyor ama bir yandan da “Burada olmam belki bir şeyi değiştiriyordur” diyorsun. Her durumda öncelik Ermenilikte oluyor. Bir türlü Ermeniliği bırakıp gazeteci olamıyorsunuz, hep Ermeni gazeteci oluyorsunuz.

“İnternete koyduk ama yayalar görmedi...”

-Gazetenin okuyucu profilinin hakkında neler söylenebilir?

İnternet okuruyla gazete okuru ayrıştı. Yayalar (anneanneler) Agos’u okurlar ama internet diye bir şeyin varlığını bilmiyorlar. Bazen konuşuyoruz burada, “İnternete koyduk ama yayalar görmedi. Gazeteye de koyalım” diye. Cemaati mutlaka ilgilendiren bir şeyse gazetede de olsun diyoruz. İnternette okuyup gazeteyle çok fazla ilgilenmeyen daha genç bir kesim de var. Gazetenin okuyucu profili büyük oranda Ermeni cemaati ve belli bir oranda Müslümanlaşmış Ermeniler olduğunu tahmin ediyoruz. Ve tabii ki Türkler ve Kürtler.

Haberin Devamı

-Ermenice sayfalar için dil açısından editör sıkıntısı çekiyor musunuz? Stajyer başvuruları ne durumda?

Ermeni dili daha az konuşulan bir dil haline gelmeye başladı. Ermeni gençler geliyor ama ben daha çok gelmesini beklerdim. Bir kısmı Ermeniceyle ilgili değil, “Siyasi haber yapmak istiyorum” diyor. Beş Ermeni staj yapmak için başvuruyorsa, 25 Türk ve Kürt staj için başvuruyor! Nüfusla da ilgili bir şey tabii. Biraz gazetecilikle de ilgili.

“Çok kıymetli bir Meclisimiz var; Ermeniler, Ezidiler, Romanlar...”

-1000’inci sayıda çarpıcı bir başlık var: “Artık bizim de Meclisimiz”. Ermeni vekillerin Meclis’teki varlığı sizleri nasıl etkiler?

Bizim için daha fazla haber demek! Hatta şakayla karışık, “Artık bizim de bir Ankara muhabirimiz mi olsa” diye konuşuyoruz. Üç farklı partiden vekil cumhuriyet tarihinde bir ilk. Beklenti oluşmuş vaziyette. Çok fazla sorunu var Ermeni toplumunun, başta Kamp Armen olmak üzere. Çok kıymetli bir Meclisimiz var. Sadece Ermeniler olduğu için değil, Ezidiler, Romanlar, Süryaniler de Meclis’te. HDP’nin 80 vekili var.

Haberin Devamı

-Gazetenin maruz kaldığı tehditler arada basına yansıyor. Bilmediklerimiz de var mı?

24 Nisan öncesi ve sonrasında siyah çelenk kondu, birkaç tane e-posta geldi. Hükümetin dili de bunda etkili oldu. Şimdilik durulmuş gibi görünüyor, yine de tetikte olduğumuz bir döneme girdiğimizi fark ettik. Eski döneme dönüş gibi mi yoksa anlık reaksiyonlar mı, onu kestirmeye çalışıyoruz.

“Çok bedel ödendi”

-1000’inci sayı için hazırladığınız orta sayfada geçtiğimiz 19 yılın manşetleri var. Neler değişmiş ya da değişmemiş? Sizde nasıl bir hissiyat uyandırdı?

Bazı şeyler hiç değişmemiş. Sorunlar çok ağır çözülüyor. Hükümetin, devletin dili değişiyormuş gibi görünmesine rağmen temelinde aynı. Tuzla Kampı o zaman da meseleydi, şimdi de mesele. Hrant’ın öldürülmesinden bağımsız düşünemiyoruz. Şimdi bir şeyler yazabiliyorsak, çok bedel ödendi. Bunları yapabiliyoruz ama Hrant Dink’i kaybettik. Çok karmaşık hisler yaratıyor. Sayfayı yaparken bunu düşündük. Bitirdikten sonra sayfaya gözlerimiz dolarak baktık.

Yazarlar