Pazar Genç bir futbolcunun “mütevazı adam” olarak portresi

Genç bir futbolcunun “mütevazı adam” olarak portresi

20.03.2016 - 02:30 | Son Güncellenme:

Dünyanın en büyük futbol kulüplerinden birinde, oynuyor; reklamlarıyla sürekli gündemde... Yıllık geliri herkesin çenesini yoruyor. Herkes ondan bahsediyor. Onu özel kılan ne?

Genç bir futbolcunun “mütevazı adam” olarak portresi

Son günlerde her yerde Arda Turan’ı görüyorsunuz, değil mi? Geçtiğimiz hafta Ankara’da gerçekleşen terör saldırısından sonra Instagram hesabından dünya liderlerine seslendi milli yıldız. “Biz bu dünyada toprağa düşen her can için ağladık. Acımızı paylaşma sırası sizde” dedi. Bu Turan’ın gündemde olmasının, isminin anılmasının sadece bir nedeniydi. Bir başka neden de Arda Turan’ın “bitmek tükenmek bilmeyen” sponsorluk anlaşmaları. Son olarak akaryakıt dağıtım şirketi Opet’in reklam yüzü oldu Turan. Reklamları izlemişsinizdir. Reklam vesilesiyle gazetecilerle de bir araya geldi. Hatta hem spor hem ekonomi sayfalarında haberler çıktı.

“Bitmek tükenmek bilmeyen sponsorluk anlaşmaları” dememizin nedeni birçok markanın Arda’nın peşinde olması. Haklılar. Şu an Avrupa’da forma giyen tek milli futbolcumuz o. Hem de dünyanın en büyük futbol kulüplerinden -ki Barcelona’nın “bir kulüpten daha fazlası” anlamına gelen “Mes que un club” şeklinde bir sloganı da var- birinde futbol oynuyor. Fakat ilginç olan da bu zaten. Arda Turan bu seviyelere çıkan ilk milli futbolcumuz değil. Arda’nın Atletico Madrid’deki başarılarına çok yaklaşan, şampiyonluğun kıyısından dönen bir isim daha var: Nihat Kahveci. 2002’nin ocak ayında İspanyol Real Sociedad takımına transfer olan Kahveci, 2002-2003 sezonunda La Liga’da 23 gol atarak Brezilyalı efsane golcü Ronaldo ile “gol krallığı” yarışında ikinciliği paylaşmıştı. (İlk sırada, 29 golle Hollandalı Roy Makaay vardı.)

Yine milli futbolcumuz Hamit Altıntop da Real Madrid’de oynadı; Rüştü Reçber de Arda gibi Barcelona’da... Peki Arda’yı bu futbolculardan ayıran neydi? Belki Arda kadar iyi iletişim kuramadılar, hikayelerini anlatamadılar, başarılı ekipleri yoktu. Ya da sadece “yeni iletişim çağı”na denk gelecek kadar şanslı değillerdi... Belki de biz mütevazılığa hak ettiği değeri daha sonraları vermeye başladık...

Sadece futboluyla ilgili değil
Ben Fenerbahçeli bir sülalenin tek Beşiktaşlı çocuğu olarak yetiştim. Futbol hiçbir zaman evimizden eksik olmadı. Galatasaray düşmanı değildik ama sevmediğimiz futbolcuları vardı tabii ki. Arda Turan hiçbir zaman onlardan biri olmadı. Maç sonunda yaptığı açıklamaları mantıklı bulur, Galatasaray tribünlerinin onu protesto ettiği zamanlarda “Artık Avrupa’ya gitsin” derdik. Gidince sevindik. La Liga şampiyonu olduğunda mutlu olduk, Şampiyonlar Ligi kupasını ezeli rakipleri Real Madrid’e kaptırdıklarında üzüldük. Tüm Türkiye de böyle hissetti galiba. Arda Turan kendisinden büyükler için kardeş, küçükler için örnek bir abi gibi oldu sanırım. Anneler kendi çocuklarının yerine koydu. Bu kadar ilgi çekmesi sadece futboluyla ilgili değildi. Mütevazı bir adamdı. Bunu da her zaman kanıtladı.

Şehir efsaneleri mi yoksa gerçek mi?
Barselona’da Arda ile buluştuğumuzda her sorumuza içtenlikle cevap verdi. Hatalar yaptığını kabul etti. Bunları bir daha yapmamaya özen gösterdiğini söyledi. “Mütevazı adam sinema mı kapatır?” diye sorarsanız diye söylüyorum bunları. Arda bize zenginlikten ne anladığını, ailesinin zenginlik tanımını anlattı: “Akçay’da bir yazlık, Bayrampaşa’da bir ev!” Ailesi için de “Arada bir Barselona’ya gelip Zara’dan bir-iki parça bir şey aldıklarında onlardan mutlusu yok. Yaptıkları en lüks şey bu” dedi. Zaten her fırsatta Barcelona’ya para için gelmediğini, küçüklüğünden beri bu takımı desteklediğini söylüyordu. Bir de bize “Derdim para olsa Çin’e giderdim” dedi.

Haberin Devamı


Arda Turan ve yakın çevresiyle ilgili çok şey söyleniyor; bazıları şehir efsanesi ama bazıları da gerçek... Barselona’da kuzenleri ve arkadaşlarıyla birlikte yaşadığı doğru! Bunlardan birkaçıyla yediği içtiği ayrı gitmiyor hiç. Rivayete göre sürekli birlikte olduğu arkadaşlarının biri Arda küçükken ona bir ayakkabı hediye etmiş. Arda da bu şekilde ona borcunu ödüyor yani. Kuzenlerinin eğitimlerine devam etmesi konusunda da baskıcı. Anladığımız kadarıyla bahane de kabul etmiyor. Bu gibi durumlar için “Bizim ailede demokrasi yok. Sadece ben uyurken kararlar demokrasiyle alınır” diyor.


Ayakkabı konusuna girmişken, geçtiğimiz haftalarda Arda’nın bir mağazadan hiçbir şeyi denemeden on binlerce avroluk alışveriş yaptığı, hiçbiri bedenine uymayınca hepsinin Bayrampaşa’ya yollandığıyla ilgili bir haber yapılmıştı. Arda “saçmalık” diyor: “Kendi bedenimi bilmemem mümkün mü?” Fakat giymediği kıyafetleri Bayrampaşa’ya gönderdiği doğruymuş. Sponsorlarından gelen ayakkabıları da dağıtıyor. “Nasıl oluyorsa herkes benim gibi 42 giyiyor!” diyerek de dalgasını geçiyor. Bayrampaşa’daki komşularının elektrik ve su paralarını ödediği de yazıldı... Arda’nın bunu kabul ettiğini duymadık fakat bu da gerçek çıksa kim şaşırır ki?

Herkesin sevgisini kazanmaya niyetli
TDK’ya göre “mütevazı”nın kelime anlamı alçak gönüllü ve gösterişsiz. Arda’nın kullandığı arabalara bakıp “gösterişsiz” olduğunu kabul etmeyebilirsiniz. Fakat “Pijamalarımı çekince Bayrampaşalıyım” ya da “Annem et soteyle pilav yapmıştı. Onları bırakıp buraya geldim” diyen 29 yaşındaki birinin alçak gönüllü olmadığını iddia edemezsiniz.

Birkaç gün önce üç küçük çocuk Barcelona antrenmanına kaçak olarak girdi; haberleri yapıldı.

O çocuklarla top oynayan, onları havaya atanların arasında Arda da vardı. İşte Arda’yı alçak gönüllü bulmamızın nedeni bu. Belli ki “Türkiye’nin sevgilisi” olmasının nedeni de bu. Herkes Arda Turan’ı sevmek zorunda değil tabii ki. Fakat Arda herkesin sevgisini kazanmaya niyetli...

“Oh-lalala el Turco”
Arda Turan’a hayranlık besleyen sadece Türkler değil. Hatırlarsanız Atletico Madrid’de forma giydiği dönemlerde İspanyol yazar Juan E. Rodriguez Garrido, Arda ile ilgili “Arda Turan: Bayrampaşa’nın Dahisi” adlı bir kitap yazmış ve “Ardaturanismo” adıyla anılan bir futbol felsefesinden bahsetmişti. Bu felsefe Madrid’in ardından Barselona’da da devam ediyor. Geçtiğimiz hafta, cumartesi günü oynanan Barcelona-Getafe maçını Camp Nou’da seyredince bunu daha da iyi anladık. Tribünlerdeki Türk bayraklı Türk seyirciler de kadroda Arda’nın ismini duyunca çığlığı bastı, İspanyollar da... “Ardaturanismo” oynanan oyundan zevk almak, oyunu yüzde bir gülümsemeyle oynamak demek. Barcelona’da da hissediliyor bu. Yoksa yanımda oturan 5 yaşındaki Barcelonalı taraftar Arda’nın röveşata golünden sonra ayağa kalkıp “Oh-lalala el Turco Arda Turan” diye bağırmazdı sanırım.