Pazar Hrant için iki kitap

Hrant için iki kitap

07.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Hrant için iki kitap

Hrant Dink Türkiye'de öldürülen 64'üncü gazeteci. Dink cinayetiyle ilgili dava süreci her gün yeni bir gelişmeyle sarsıcı bir şekilde devam ediyor. Bu arada Dink'le ilgili iki kitap çıktı. Bunlardan birini Radikal gazetesi muhabirleri Timur Soykan ve Demet Bilge Ergün yazdı. "Sapan" (Güncel Yayıncılık), Dink cinayetini anlatan ilk kitap olarak literatüre geçti. Diğeri ise Dink'in 96 dostu tarafından yazılan "Ali Topu Agop'a At" (Kırmızı Yayıncılık). Bu kitabın editörlüğünü Dink'in oğlu Arat ve onu bu kitap sayesinde yakından tanıyan Fahri Özdemir üstlendi. Kitabın ilginç bir yanı da ismini 7 yaşındaki bir kızın koyması. Bu iki kitabın da amacı Hrant'ı unutmamak ve unutturmamak... Demet Bilge Ergün: "Timur'la cenaze yürüyüşüne katıldığımızda bir şeyler yapma gereğini hissettik" Demet Bilge Ergün: O hem meslektaşımız hem de büyük bir aydındı. Türkiye'nin renklerinden biriydi. Timur'la cenaze yürüyüşüne katıldığımızda gazetecilik ve kendi adımıza bir şeyler yapma gereğini hissettik. Zaten dava ile ilgili çok karmaşık bir bilgi akışı var. Biz buraya kadar geçen süreci kronolojik ve öyküsel bir şekilde anlatarak bir tablo çizdik. Böylece gelişmeler kolay takip edilsin ve Dink unutulmasın dedik.Timur Soykan: Bu davada en tartışılan nokta ele geçen bilgilerin ne kadarının gizlendiği, ne kadarının üstünün örtüldüğü. Devletin bağlantıları sorgulanıyor ve insanların kafasında her geçen gün farklı soru işaretleri oluşuyor. İnsanların konuyu rahatça takip etmelerini sağlayıp kamuoyu baskısı oluşturulabilirse siyasi iradenin de Dink cinayeti üzerine yoğunlaşacağını düşündük. Henüz dava sonuçlanmamışken ve ölümünün ardından uzun bir süre geçmemişken Hrant Dink'le ilgili bir kitap yazma fikri nasıl doğdu? Timur S.: Daha önce insanlar düşünceleri ve savunduğu ideolojiler için öldürülürken, Dink'in başta Ermeni olması nedeniyle, azınlığı temsil etmesi nedeniyle öldürülmesi konusu var. Zanlıların ifadelerinde bu var. Bu cinayet Türkiye'de herkesin bir arada yaşayabilme hakkına sıkılmış bir kurşun.Demet B.E.: Bu cinayet Pelitli gibi küçük bir beldede birkaç gencin organize ettiği bir iş, bu açıdan farklı. Tamamen politize edilmiş ve ellerine silah verilmiş. Ayrıca polis-jandarma ve zanlılar arasındaki ilişki açısından da diğer cinayetlerden farklı. Mesela Erhan Tuncel'in polis muhbiri yapılması süreci önemli. Dink şu ana kadar Türkiye'de öldürülen 64'üncü gazeteci. Yaptığınız çalışma sonucunda Dink cinayetinin diğer gazeteci cinayetlerinden farkı neydi? "O iftiraya maruz kaldığından gözü açık gitmiştir" Demet B.E.: Er ya da geç katiller cezalandırılacak. Ama önemli olan arkadaki organizasyon çözülebilecek mi? Şimdiye kadar Abdi İpekçi, Uğur Mumcu davalarına baktığımızda da hâlâ çözülmemiş sorular var. Timur S.: Yasin Hayal ve Erhan Tuncel'in McDonald's bombalaması davası Dink davasında çok önemli bir yer kaplıyor. İlk önce bunun açıklığa kavuşturulması gerek. Çünkü davada asıl failin karanlıkta bırakıldığını, az ceza alması için uğraşıldığını, bazı delillerin yok edildiğini görüyoruz. Polis ve jandarmadan bazı isimlerin olayla doğrudan alakalı olması, bu cinayetin derin devlete havale edilmesi... Bunlara baktığımızda sizce bu davanın adil çözülme ihtimali ne? Timur S.: Fotoğraflar, klipler, şarkılar, ring aracı üzerindeki yapıştırma... Yıllardır devam eden milliyetçi, şoven kesim türkülerle, dizilerle iyice özendirilmiş. Farklı olandan korkup terörize ediliyorlar. Dink'in bir bütünün içinde söylediği "Türk'ün kanı zehirlidir" lafı tetiği çekmeye yetti. Olayın dramatik yanı da Dink'in, böyle bir iftiraya maruz kaldığından gözü açık gitmiş biri olması. Bu zanlıların kahramanlaştırılmasını neye bağlıyorsunuz? Timur S.: Polis öğleden sonraki kamera kayıtlarını aldı ama öğleden öncekileri değil. Katilin kaçtığı güzergahtaki birçok dükkandaki kayıtlar da alınmamış. Bu büyük bir hata. Bir de tanıklara göre O.S. cinayeti işlemeden önce biriyle bakıştı. Kaçış yolunda da o kişi zanlıya yolu gösterdi ve sonra bir inşaata girdi gibi bilgiler var. O kişinin kimliği hâlâ belli değil. Bu tür iddialar incelenmeli. Çünkü zanlının kaçtığı yön, en mantıklı yöndü. Davanın incelenmesinde yapılan hata neydi? Fahri Özdemir: "Kitabın adı olan 'Ali Topu Agop'a At'ı 7 yaşındaki bir kız koydu" "Ali Topu Agop'a At" projesi Hrant'ın yakın arkadaşları Gülten Kaya, Ayşe Önal'ın ve benim fikrimdi. Hrant'a bir saygı duruşuydu yapmak istediğimiz. Çünkü şu an açık bir şekilde Hrant'ı unutturma eylemi var. Buna karşı zengin ve duygu yüklü bir belge oluşturmak istedik. Yakın dostlarına ulaşarak yazı, fotoğraf, çizim ve dokümanlar istedik. 1 Ağustos'ta başladığımız çalışmayı üç ayda bitirdik. Kitabın içindeki bazı yazılarda gözyaşlarınızı tutamazken, bazılarında da anılarla yüzünüz gülüyor. Bazı yabancı arkadaşları olayı mistik bir boyutta yazarken, mesela Kenan Işık bir hemşeri gözüyle, Ali Nesin bir akademisyen gözüyle yazdı. Bu proje nasıl başladı? Amaç neydi? "Yaşar Kemal ve Orhan Pamuk acılarından yazamadılar" Burada Hrant'ın 96 yakın dostu var. En sağdan en sola her tür insan var. Hrant'ın hayatı ve dünyayı algılayışı da böyleydi. Ahmet Altan'dan Murathan Mungan'a, Can Dündar'dan Ara Güler'e kadar giden bir yelpaze. İsimleri aileyle birlikte seçtik. Bu kitapta Hrant'ı tanımayan tek kişi benim. Ama kitap sayesinde onu çok yakından tanıdım. Çok farklı düşünceden insan var kitapta. Bu kişiler nasıl bir araya getirildi? Yaşar Kemal, Orhan Pamuk çok yakın dostları olmalarına rağmen acılarından yazamadılar. Buna dayanamadıklarını söylediler. Bu kitabın devamında da diğer dostları olacak. İsteyip de yazamayan kişiler oldu mu? Hrant için yazılan 30'a yakın anı defterini inceledik. Orada 7 yaşındaki bir kız çocuğun yazdığı bir yazı dikkatimizi çekti: "Abi ben güvercinleri çok severdim. Güvercinleri de vurdular. Seni çok seviyorum. Ali topu Agop'a at."Kitabın kapağına da kızın orijinal yazısını koyduk. Bu cümleyi Hrant da söylemişti. "Ne zaman 'Ali topu Ayşe'e at' yerine 'Ali topu Agop'a at' yazılır, o zaman gerçek demokrasi ve barış olur" demişti. Herhalde çocuğun aklında kalan bir cümle olmuş. Kitabın adını nasıl koydunuz?