Pazar “İkimiz de toprak adamıyız, farklı ama acayip bir ikiliyiz”

“İkimiz de toprak adamıyız, farklı ama acayip bir ikiliyiz”

15.09.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:

Sezonun yeni işlerinden “Kaçak”ta birbirine düşman iki karakteri canlandıracak Mustafa Avkıran ve Gürkan Uygun’un arkadaşlığı eskiye dayanıyor. Sohbetimiz sırasında rol arkadaşı ile birçok ortak yönleri olduğunu fark eden Avkıran: “İkimiz de toprak adamıyız. Popüler kültürden, kent kültüründen bu kadar beslenip de doğayla barışan, ilişki kurmaya çalışan farklı ama acayip bir ikiliyiz”

“İkimiz de toprak adamıyız,  farklı ama acayip bir ikiliyiz”

Mustafa Avkıran ve Gürkan Uygun sessiz ve derinden mesleklerini icra eden, Türkiye’nin başarılı erkek oyuncularından. Şimdi bu ikiliyi, yeni sezonda ATV’de yayımlanacak “Kaçak” dizisinde izleyeceğiz. Bu vesileyle Avkıran ve Uygun ile Nişantaşı’nın popüler kafelerinden birinde buluşuyoruz. Buluşma için seçilen mekan garip geliyor biraz bana, bu iki isimle bağdaşmıyor sanki... Fotoğraf çekimi içinse fotomuhabirimiz Ercan Arslan’ın önderliğinde Maçka Parkı’nın yolunu tutuyoruz. Nitekim çekim sonrası Gürkan Uygun “Ya park ne güzel, sakin... Neden burada yapmıyoruz ki röportajı da” diyor.
Ne güzel de düşünüyor... Huzurlu parktaki çay bahçesinde oturup başlıyoruz sohbete; laf lafı açıyor, sohbet uzayıp gidiyor. Parkta olunca, ister istemez Gezi’den de bahsediyoruz elbette. İkisi de üzgün tüm olanlar için, zarar gören canlar için...
Siz de kendinize iyilik yapın, bu sohbeti bir parkta, ağaç altında okuyun...

Nasıl bir mafya babasını canlandırıyorsunuz dizide?

Mustafa Avkıran: Türkiye’deki mafya ile ilgili daha önce çalışmışlığım var, bir İtalyan ya da Amerikan mafyası gibi değil... Kara yollarla para kazanan, gücün kara tarafını temsil eden mafya, bunun Türkiye’deki kodlarını da sağımızda solumuzda görüyoruz aslında. Merdiven altında, otopark köşesinde, kahvehanede... Benim canlandırdığım karakter İsmet Ali Topçuoğlu da böyle bir dünyanın en tepesindeki adam. Bir holdingi, resmi bir işi var ama asıl gücü karanlıktan geliyor bu adamın. İki oğlu, bir kızı var, oğullarından biri ölüyor. Gürkan’ın karakteri Serhat Hakeri tarafından öldürülüyor. Düşmanlık hikayesi de böyle başlıyor.

Haberin Devamı

Öldürüyor ve hayatının hatasını yapıyor sanırım...

Gürkan Uygun: Sanıyoruz öyle, ilerleyen bölümlerde tanık olacağız. Benim karakterim de o dünyaya, çarkın dişlisini bozmak için giren bir polis.
O karanlık dünyadaki yapılanmayı çözmeye çalışırken deşifre oluyor ve istemediği bir durum yaşanıyor. Her şeyi bırakıp kaybolmak zorunda kalıyor. Sakin bir kasabada, farklı bir hayat kuruyor kendine. Ama geçmişi onun peşini bırakmıyor ve yarım kalan işleri halletmek üzere geri dönüyor. Yedi-sekiz yıl önce bıraktığı yere çok farklı bir adam olarak geri dönüyor. Hikayenin anlatıldığı flashback sahneleri olacak. İki farklı karakterde göreceğiz yani.

“Öğrenciyken Mustafa abiyi sahnede izlerdik”

Mafyanın içine sızan polis rolüne nasıl hazırlandınız?

Gürkan U.: Özel harekatta çok sert bir eğitim süreci var ve çok kalıcı. Alışkanlık haline gelecek şeyler... Bu adam da öyle olmalı. Onun dışında polisliğe dair klişe dışı, özgün şeyleri
bu işi yapan, tanıdığınız insanlardan öğreniyorsunuz. “Kurtlar Vadisi”ndeyken mesela, bir arkadaşıma “Bir sivilin polis olduğunu nasıl anlayacağım?” diye sorduğumda, “Paçasına bak” dedi, “Silah taktığı
için bir paçası daha aşağıda olabilir.” Bunun gibi küçük şeyleri oyununuza koyuyorsunuz.

Haberin Devamı

Sizin oyunculuktaki yönteminiz gözlem mi yoksa “Ben Mustafa Avkıran mafya olsam nasıl olurdum” mu?

Mustafa A.: Aslında tavuk-yumurta hikayesidir. İlla ki gözlem olacak ama “Ben mafya olsam nasıl olurum” diye düşünüyorsunuz tabii. Oyunculuk zaten öyle bir şey, kendinizi kazıyorunuz ve alttan bir şeyler çıkıyor. Enstrümanım benim zaten. Gözlem de yapıyorum; Dündar Kılıç’a, Alaattin Çakıcı’ya, Behçet Cantürk’e bakıyorum...

“Kaçak”ın konusu çok işlenmiş bir tema. Ne çeker izleyiciyi bu dizide?

Mustafa A.: İzleyici çekecek olan şey iyilik-kötülük meselesi. Ne kadar işlenirse işlensin çok temel bir durumdur. İntikam çok ilgisini çekecektir seyircinin... Gizli bir tragedya hissi de var. Kötü yok aslında. Çok güçlü, çok dişi ve dolayısıyla gelişebilir bir tema olduğu için biz bu kadar heyecanla anlatıyoruz.
Gürkan U.: Rolle ilgili konuşabiliyorsunuz, o derinlik çok önemli. Size sürekli soru sorduruyor.

Haberin Devamı

Önceden tanışıyordunuz belli ki. Nereden?

Gürkan U.: Ben İstanbul Üniversitesi mezunuyum, Mustafa abi Mimar Sinan’dan. Bizim mezun abilerimizden.
Mustafa A.: Daha önce bir günlük de olsa tiyatro yapmışlığımız var, birlikte “Küçük Prens” okumuştuk benim sahnelediğim okuma tiyatrosunda.

İki arkadaşın iki düşmanı oynaması zor mu?

Gürkan U.: Setten sonra konuşuyoruz yine, sıkıntı yok. Bana soruyorlardı hep “Nasıl öldürüyorsunuz o insanları rahat rahat?” diye. Çünkü “kestik”ten sonra yerden kalkıyorlardı.
Mustafa A.: Aksine bazı sahnelerde karşıdaki oyuncunun tanıdık olması sana çok büyük bir artı kazandırıyor.
Gürkan U.: Rahatça fikirlerinizi söyleyebiliyorsunuz bir de. Mustafa abi bana “Şunu şöyle yap” dediğinde onu yanlış anlamam asla. Egolar kalkıyor aradan, iş daha da kolaylaşıyor.

İkiniz de tiyatro kökenlisiniz. Birbirinizi sahnede izlemiş miydiniz?

Gürkan U.: Öğrenciyken Mustafa abinin oyunlarını izlerdik. Maalesef garajistanbul’a gidemedim.
Mustafa A.: Hadi canım! Sen hiç gelmedin mi garajistanbul’a?

Haberin Devamı

O zaman ilk fırsatta gidersiniz...

Mustafa A.: Ben onu “Sabahlar Olmasın”a çağırırım, şarkı söyletirim.

“Gürkan çok güzel türkü söyler”

İkinizin de müziğe ilgisi var değil mi? Sizinki ilgiden de öte sanırım Mustafa Bey...

Mustafa A.: Şimdi garajistanbul’daki “Sabahlar Olmasın” performansının albümünü yapıyoruz. Bayağı sıkı prodüksiyona girdik, double albüm olacak. 31 parça. Evet, müzikle aramız iyi. Gürkan da çok güzel türkü söyler.
Gürkan U.: Birbirine yakın, destek olan meslekler. Role çalışırken müzik pratiği üzerinden de hareket ediyorusunuz.
Mustafa A.: Bir de müzik ne kadar konuşsak da anlatamayacağımız kadar derin ve engin bir şey. Bir adam sahneye çıkıyor, 20 bin kişi çıt çıkarmadan iki saat boyunca dinliyor.
Gürkan U.: Doğada karşılığı olan bir şey olduğu için vazgeçilmez bir şey. “Ally McBeal” diye bir dizi vardı ya, orada diyordu: “Her insanın
kendi içinde farklı bir müziği vardır.” O benim aklımda kalmış, rollere çalışırken muhakkak bir ritim düşünürüm.

Haberin Devamı

MUSTAFA AVKIRAN

“Dizilere teşekkür ediyorum”

Diziler tiyatronuzu finanse etmek için yaptığınız bir iş mi?

İşin doğası öyle başladı. 1995’te 5. Sokak tiyatrosunu kurduğumuzda benim yaptığım diziler finanse etti. Ama televizyon para için yaptığım bir şey değil. Oyunculuğun sahaları var; tiyatro sahnesi, sinema ve televizyon. Tabii televizyon büyük bir endüstriye ait olduğu için oradan gelen paranın dünyada karşılığı yok. Siz bu parayı ev, araba almak için kullanabilirsiniz, ben tiyatro yapmak için kullanıyorum. Tiyatromdan yetişen yüzlerce oyuncu, dansçı, müzisyen var. Böyle
bir misyonum oldu benim. Diziler de buna kolaylık sağladıysa dizilere teşekkür ediyorum; o kahramanlara; Sami Bey’e, Cabbar Ağa’ya..

GÜRKAN UYGUN

“Tiyatro başladığım yere götürüyor beni”

Tiyatro oyununuz “Testosteron” devam ediyor...

Tiyatro antrenman gibi, köreldiğimi hissettiğimde kendimi çalıştırma aracı gibi görüyorum. Bir de beni başladığım yere götürüyor. Tekrar 19 yaşımdaki o duyguyu yakalayabiliyorum. Mutlu oluyorum.
Maddi bir karşılık beklemiyorsunuz çünkü sizi o açıdan ileri taşımaz. Gözünüzü kapatıp gidiyorsunuz bu aşkla başladıysanız mesleğe. Gerekirse şartları zorluyorum. Bu oyunda da öyle oldu zaten, Haluk (Bilginer) abi çağırdı, biz de başladık.

“Aile, insanı pislikten uzak tutar”

Sette, tiyatroda değilseniz ne yaparsınız? Sizin plak koleksiyonunuz varmış değil mi?

Gürkan U.: Evet, öğrenciyken toplamıştım. Salı pazarı vardı o zamanlar, her hafta gidip ellerim simsiyah dönüyordum. 400’e yakın plağım var. Onun dışında klarnet üflemeye çalışıyorum. Bir de tutulursam heykele giriyorum.
Mustafa A.: Benim hobilerimle işim çok karıştı birbirine. Müzik mesela hobimdi, konservatuvardayken Nietzsche’nin o meşhur lafının post-it’ini almış, asmışım: “Müziksiz bir hayat hatadır”, hâlâ da durur. İnternete girip keşif yaparım, bir şarkının peşinden koşarım. Yürümeyi severim.

Yemek yapar mısınız mesela?

Mustafa A.: Yaparım.

En güzel ne yaparsınız?

Mustafa A.: Balık...

Ben sizde “uzun uzun rakı-balık sofrasında oturur” havası seziyorum...

Mustafa A.: Tabii tabii, bayılırım. Her akşam sofra kursam sıkılmam.
Gürkan U.: Benim öyle masa başı kültürüm yoktur, biraz da yetişme tarzından da kaynaklanıyor sanırım. Biz yemeği doymak için yeme kültüründen geliyoruz biraz. Kalabalık bir işçi ailesisiniz... Orada başka bir düstur ediniyorsunuz. Ben de tatilde köye gidip çalışmayı tercih ederim, toprakçıyım.

Oh şahane... Nerede sizin köy?

Gürkan U.: Sakarya’da. Çok güzel bir yer, ağaçların içinde tek başına kalabileceğiniz bir yer. Ben çoğu kararımı orada veriyorum. Orada sakin sakin oturup düşünüyorum.
Mustafa A.: İkimiz de toprak adamıyız, ben gittikçe öyle hissediyorum.
Gürkan U.: Toprak da sınırsız abi, her şeyi yapabilirsin orada.
Mustafa A.: Ben o kadar maharetli değilim. Bizim de evde küçük bir bahçemiz var, arada uğraşıyorum. Bu röportaj sırasında çok fazla ortak yönümüz olduğunu görüyorum. Popüler kültürden, kent kültüründen bu kadar beslenip de doğayla
bu kadar barışan, hesaplaşan, onunla ilişki kurmaya çalışan farklı ama acayip bir ikiliyiz.
Gürkan U.: Kaçacağız abi, az kaldı.

İkinizin de çok göz önünde olmayan mutlu evlilik hayatlarınız var...

Gürkan U.: Ben zaten şanslı bir insandım, evlenince şanslı bir erkek de oldum. İyi ki karım var. Çocuk da evliliği çok başka bir şey haline getiriyor. Bir de yeri geliyor insanı karmaşadan, pislikten uzak tutuyor.
Mustafa A.: Yol arkadaşlığı bence. Bir yolu beraber yürüyorsunuz. Mesela Övül ile beraberliğim 22 yıl olmuş. Hep yenileyecek bir şeyler bulduk. O bizi diri tutuyor.