04.07.2010 - 01:00 | Son Güncellenme:
Önay Yılmaz
Galata’daki Katolik St. Pierre Kilisesi’nin İtalyan rahibi Giuseppe Gandolfo ile opera sanatçısı alto Atilla Enginol ikilisi, kültürel etkinliklerde verdikleri konserlerle izleyicileri adeta büyülüyor. Rahip Gandolfo gündüzleri kilisesini yönetirken, geceleri de Enginol’a piyanosuyla eşlik ediyor. İkili izleyenlere, aryalardan türkülere, tasavvuf müziğinden alaturka şarkılara ve popüler batı müziğine kadar geniş bir repertuar sunuyorlar.
Kilisenin Camillo Bianchi’nin eseri olan antika orgunu onarmak için 1993 yılında Vatikan tarafından görevlendirilerek İstanbul’a gelen
61 yaşındaki rahip Gandolfo, “Bu görev bana verilince severek kabul ettim. İstanbul’a gelince de 15 günde akordunu, içindeki tozları temizleyerek, motorunu elden geçirerek orgu onardım. Sonra kilisenin başına getirildim. Türkçe’yi öğrendim. Buraya gelmeden önce Türkiye hakkında hiçbir fikrim yoktu. Sonra burayı çok sevdim ve ayrılamadım.
17 yıldır St. Pierre Kilisesi’ni yönetiyorum” diyor.
Türkiye’den ölene kadar ayrılmayı düşünmediğini belirten rahip Gandolfo, en çok Karadeniz türkülerine ilgi duyduğunu söylüyor.
“Galata kendimi en rahat hissettiğim yer, evim gibi”
İstanbul’un uluslararası öneme sahip çok güzel bir kent olduğunu, mimari açıdan Sultanahmet Camii ve Galata Kulesi’ni çok sevdiğini anlatan rahip Gandolfo, “İstanbul bir kültür kenti. Kendimi en rahat hissettiğim yer Galata. Burası bana mimarisiyle sokaklarıyla topoğrafik yapısıyla doğup büyüdüğüm Cenova’ya hatırlatıyor. Atalarım Cenevizliler burada 600-700 yıl yaşamış.
O nedenle burada hiç yabancılık çekmiyorum. Kendimi evimde gibi hissediyorum. Burgazada’yı da çok seviyorum” diye konuşuyor.
Türklerle İtalyanların birçok yönden birbirlerine benzediklerini de söyleyen Gandolfo “Akdeniz kültürünü her iki toplumda da görmek mümkün. İki halk da sıcakkanlı, duygulu, sabırlı, tevekkül sahibi, akıllı ve çalışkan. İtalyanlar askerlik sanatını Kanuni Sultan Süleyman zamanında Türklerden öğrenmişler. Bunun yanında Türklerden mutfak ve aşçılık sanatını da öğrenmişler” diyor.
Dini eğitimin yanı sıra müzik eğitimi de aldığını anlatan rahip, kendisini profesyonel bir müzik adamı olarak görmediğini belirterek, “Ben her ne kadar müzik ve org eğitimi alsam da aslında bir din adamıyım. Ama bu tür etkinliklere katılmaktan, konser vermekten de büyük bir keyif alıyorum. Piyano ve org dışında gitar, akerdeon, flüt çalabiliyorum. Boş zamanlarımda İtalyanca ve Latince dersler de veriyorum” diye ekliyor.
“Öldürülen piskoposlar hakkında konuşmak için henüz erken”
19. yüzyıl müzik yorumcusu, besteci, doğaçlama ustası ve org maestrosu Dominiken rahibi Gandolfo, Trabzon ve Hatay’da öldürülen Katolik piskoposlar hakkında yorum yapmak istemediğini, bu konuda görüş belirtmek için henüz erken olduğunu söylüyor.
Hem “Que Sera, Sera” hem “Fincanı Taştan Oyarlar”
Opera sanatçısı Atilla Enginol, Padre (peder) Gandolfo’yla birkaç yıl önce Büyükada’da bir kilisede tanıştıklarını, birlikte düet yapma
fikrini rahibe kendisinin açtığını belirterek,
“Peder bu fikre sıcak baktı ve birlikte prova yapmaya başladık. Birlikte bugüne kadar beş konser verdik. İlk konserimizi 16 Ocak’ta Galata Derneği’nde verdik” diyor.
İstanbul Devlet Opera ve Balesi’nden
1996 yılında emekli olduktan sonra da müzik çalışmalarını aralıksız sürdürdüğünü anlatan Enginol, “Aryaların yanı sıra, türküler söylüyoruz. Yunus Emre’den de popüler müzik de söylüyoruz. Yani ‘Que Sera, Sera’yı da söylüyoruz, ‘Fincanı Taştan Oyarlar’ı da. Amacım öncelikle operayı sevdirmek, halk müziğimizi yabancılara tanıtmak. Ayrıca her sevgiyi, barışı ve dostluğu ön plana çıkarmak” diye konuşuyor.
Enginol bu tür konserlerin ulusları, dinleri birbirine yaklaştırdığını belirterek “Bu tür etkinliklere daha fazla ilgi gösterilmesini ve sponsor olunmasını bekliyoruz” diyor.