Pazar “Kazanınca adalet sonunda yerini bulmuş gibi hissettim”

“Kazanınca adalet sonunda yerini bulmuş gibi hissettim”

15.06.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:

Cannes Film Festivali’nde eşi Nuri Bilge Ceylan’a Altın Palmiye kazandıran “Kış Uykusu”nun ortak senaristi Ebru Ceylan: “Ödül açıklandığında suçsuz olduğu halde yıllardır hapis yatan biri sonunda aklanmış, adalet yerini bulmuş gibi hissettim. Biraz komik ama buna benzer bir duyguydu”

“Kazanınca adalet sonunda yerini bulmuş gibi hissettim”

Bu yılki Cannes Film Festivali’nin finali, orada olup yarışmayı takip eden herkesin fikir birliğinde olduğu mutlu bir sondu: Dünyanın en önemli sinemacıları arasında olan Nuri Bilge Ceylan, “Kış Uykusu” ile Altın Palmiye’yi aldı. Bir gün önceki FIPRESCI Ödülü töreninde de “Kış Uykusu” ekibi tebrikleri kabul ediyordu, ertesi gün Altın Palmiye için tebrikleri kabul edeceği gibi. Çok içten tebrikler olduğunu ise festivalde “Kış Uykusu” gösterildikten sonraki genel havadan anlamak mümkündü. FIPRESCI töreninde eleştirmenler filmin ana ödül töreninde hakkının yenmesi ihtimalini gözlerinde bulutlarla akıllarına getiriyor, herhangi bir başka filmin ana ödüle uzanmasının skandal olacağını tekrarlıyordu. Kapanış törenini basının izlediği sinema salonunda ise jüri başkanı Jane Campion “Winter’s Sleep” demeye başladığı anda dünyanın dört bir yanından eleştirmenler iyi sinemanın ödüllendirildiği anlarda hissedilen ortak bir sevinç yaşadı.
Cannes sokaklarında Türkiye’den basın mensupları gören tanıdıklarımız sanki “Kış Uykusu” ekibindenmişiz gibi emanet tebriklerini, alkışlarını bizden bile esirgemediler. Festivali takip eden bizler için 25 Mayıs gecesi ve öncesi böyleydi. Peki, Nuri Bilge Ceylan anons edildiğinde ayağa fırlayan, hem eşinin hem ortak senaryo yazarı olduğu filmin başarısını yaşayan Ebru Ceylan neler hissetti? Ebru Ceylan bize bu hafta gösterime giren “Kış Uykusu”nu, Nuri Bilge Ceylan’la çalışma sürecini ve Cannes’ın arka planını anlattı.

“Kış Uykusu”nun Altın Palmiye aldığı geceyi anlatabilir misiniz?

Ödül törenine birkaç saat kalana dek bırakın Altın Palmiye almayı, herhangi bir ödül alacağımızı dahi bilmiyorduk. Ödül törenine katılıp katılmayacağımız bile belli değildi. Bilge ile beraber Cannes’da kiraladığımız evimizdeydik. Yorgunduk ve biraz da evimizi özlemiştik. Her ne kadar dillendirmesek de elbette törene davet edilmeyi umut ediyorduk. Beklenen telefon öğle saatlerinde geldi. Törene katılıp katılmayacağımızı, ekibin burada olup olmadığını soruyorlardı. Bu şu demekti: Evet, bir ödül var. Ama ne olduğu belli değil. Yani törene gideceğiz. Sonrası törene hazırlık, kırmızı halı seremonisi, ne ödülü almış olabileceğimiz konusunda varsayımlar, tahminler ve hazırlanan küçük ödül konuşmaları... Örneğin senaryo; çok dikkat çektiği ve
çok konuşulduğu için senaryo ödülü olabileceğini düşündük. Ben küçük bir konuşma bile hazırladım. Neyse ki o konuşmayı yapmama gerek kalmadı. Ödül açıklandığı anda hissettiğim duygu: Sanki suçsuz olduğu halde yıllardır hapis yatan biri sonunda aklanmış ve herkes onun aslında masum olduğunu anlamıştı. Adalet sonunda yerini bulmuştu. Biraz komik ama nedense buna benzer bir duyguydu.

Haberin Devamı

“İki oğlum ve yapılması gereken ev ödevleri var”

Nuri Bilge Ceylan’la senaryo yazım süreci nasıl? Ondan dinlediğimizde tartışmaların yaşandığı, titiz bir süreç izlenimi ediniyorsunuz.

Senaryo yazım süreci sinemanın diğer bütün süreçleri gibi çok sancılı bir süreçtir. Yaratıcı çalışmanın ilk adımıdır. Filmin kaderini belirleyecek pek çok karar vermek gerekir. Verdiğin her karar sana başka bir kapı açar. Ve açılan her kapıda cevaplaman gereken başka sorular çıkar. Hepsine doğru ve mantıklı cevaplar vermen gerekir. Tıpkı bir labirent gibi. Çıkış yolunu bulana kadar sürekli kaybolursun. Kaybolduğunu düşündüğün zamanlarda, çıkış yolunu bulmakta zorlandığın ya da hangi yoldan gidilmesi gerektiği konusunda fikir ayrılığına düştüğün zamanlarda, doğal olarak birtakım tartışmalar yaşanıyor. Hele bir de saatlerdir hatta aylardır aynı odanın içinde kapanıp kaldıysan bu tartışmalar bazen medeniyet sınırlarının dışına taşabiliyor. Ama bu çatışmaların yaratıcı süreci destekleyici bir tarafı da oluyor.

Haberin Devamı

Senaryoyu bitirdikten sonra mekan bakmak, oyuncu seçimi, kurgu gibi aşamalara ne kadar dahil oluyorsunuz? Film bittiğinde ne kadarı sizin filminiz gibi hissediyorsunuz?

Bir fikir filizlenmeye başladığı o ilk andan, montaj bitene kadar mümkün olduğu kadar her aşamada filme dahil oluyorum. Mümkün olduğu kadar diyorum çünkü iki oğlum ve yapılması gereken bir sürü ev ödevi var. Film bittiğinde tamamen kendi filmimmiş gibi hissetsem de bir yandan da her seferinde çok hayran olduğum bir yönetmenin yeni yaptığı filmi izleyecek olmanın heyecanını yaşıyorum.

“Üç Maymun” ve “Bir Zamanlar Anadolu’da”nın ardından üçüncü kez Nuri Bilge Ceylan’la birlikte senaryo yazıyorsunuz. Ama “Kış Uykusu” hem diyalogların farklılığı hem de iki güçlü kadın karakterin derinlemesine çizilmesiyle diğerlerinden ayrılıyor gibi.

Bana göre “Kış Uykusu”nu Bilge’nin diğer filmlerinden ayıran en büyük fark çok diyaloglu olması. Onun dışında çok büyük bir fark olduğunu düşünmüyorum. Evet, biraz daha yoğun ve komplike bir yapısı olduğu, dolayısıyla daha uzun olduğu doğru. Ancak kadın ve erkek karakterlerin işlenişi anlamında bir anlayış farkı olduğunu düşünmüyorum. Sadece daha belirgin rolleri olan kadın karakterler var, bu yüzdende daha ayrıntılı işlendiler. Senaryoda karakter yaratırken önemli olan, kahramanlar yaratmak değil, gerçekçi, hayatta karşılığı ve derinliği olan karakterler yaratmaktır. Bu nedenle “kahraman kadınlar” değil, “kadın kahramanlar” yaratmakla ilgilendik. Tıpkı erkek kahramanlar yaratmakla ilgilendiğimiz gibi.

Haberin Devamı

Bir söyleşinizde “Fotoğraf benim doğama sinemadan daha yakın bir sanat” diyorsunuz. Hâlâ aynı fikirde misiniz?

Evet, bu hâlâ geçerli. Fotoğraf benim hayatla kurduğum anlam ilişkisinin ilk aracıydı. Hâlâ benim için aynı anlama ve öneme sahip. Üretim biçimi açısından benim doğama sinemadan çok daha yakın bir sanat. Çünkü tıpkı bir şairin şiir yazması gibi yalnız yapılabilen bir şey.

Söyleşilerinizi okuduğumuzda işlerinize karşı hep mesafeli yaklaşan, eleştiren bir yaklaşımınız olduğunu hissediyor insan. Cannes’a katılan filminiz “Kıyıda”yı nasıl görüyorsunuz dönüp baktığınızda?

Ben sadece işlerime değil, kendime, hayatıma, aileme ve tüm hayata mesafeli bakan biriyim. Belirli bir uzaklıktan bakmadığın hiçbir şeyi tüm gerçekliğiyle göremezsin. Tabii kendin dahil her şeyin gitgide solmakta olan bir resim ya da sönmekte olan bir yıldız olduğu gerçeğini görmeye cesaret edebiliyorsan. Çektiğim bütün kısa filmler, “Kıyıda” da dahil Sinema-TV’deki öğrencilik dönemime ait işlerdi. O yüzden onlara karşı daha hoşgörülüyüm.

Haberin Devamı

Yönetmen koltuğuna yeniden oturmayı planlıyor musunuz?

Hayır, düşünmüyorum ama bundan sonraki fotoğraf sergilerime kendi çektiğim video işler katmayı düşünüyorum.

“İş ve ev yaşamımız tamamen iç içe”

Sinemada sanat yönetmenliği, oyunculuk ve senaristlik gibi alanlarda çalıştınız. Bir filmin yapım sürecinde en çok neyi seversiniz?

Senaryo ve çekim aşamalarını seviyorum. Kurgu ve ses bana biraz sıkıcı geliyor doğrusu. Yazıp çektiğim ama kurgulamadan bıraktığım kısa filmlerim bile vardır bu yüzden. Belki de ortaya çıkacak olan şeyi beğenmeyebileceğim korkusundandır.

Haberin Devamı

Festival dünyası sevdiğiniz mi yoksa mecburiyet olarak gördüğünüz bir dönem mi? Film gösterildikten sonra ertesi gün gazeteleri alıp heyecanla bakar mısınız mesela?

Festivallere genellikle heyecanla giderim, sonlara doğru da sıkılmaya başlayıp gittiğime pişman olurum. Ama kimseye yansıtmam tabii. Yıllar içinde festivallere olan ilgim gitgide azaldı. Sadece görmek istediğim yerlerden, ülkelerden gelen davetlere gidiyorum. Ancak gerek vizyon sırasında gerekse
bir festival gösterimi sonrası elbette
filmle ilgili yansımaları merak ederim. Kim etmez ki?

Nuri Bilge Ceylan filmlerinde insan doğasındaki karanlığı incelemekte usta bir yönetmen. Sizin de insana yaklaşımınız benzer bir şekilde mi?

İnsan gerek karanlık gerekse aydınlık yönleriyle her anlamda ilgimi çeker. İnsan zengin bir malzemedir. Bana göre dünyanın en güzel manzarası insan manzarasıdır.

Bir ortak senaryo yazımı ile evliliğiniz arasındaki mesafeyi nasıl ayarlıyorsunuz?

İş yaşamımız ve ev hayatımız tamamen iç içe geçmiş durumda. Ama bunun bir zararını görmedim. Hatta avantajları bile var. Senaryo yazarken pijamalı olabiliyorsun mesela.

Bir evde iki sinemacısınız. Çocuklarınızın sinemacı olmasını ister misiniz?

Bu dünyada en şanslı insan, sevdiği işi yaparak yaşayabilme şansı olan insandır. Ya da bu şansı yaratmış olan. O yüzden çocuklarımın hayalleri olsun isterim.
Ve o hayallerini gerçekleştirmek için çalışıp çabalamalarını.

“Film ve son söz yönetmenindir”

Nuri Bilge Ceylan edebi diyalogları olan filmin senaryosunun yazım sürecinde sizin bu diyaloglara mesafeli yaklaştığınızı söyledi.

Bilge en başından beri bu filmin edebi bir tadı olmasını istiyordu. Edebi eserlerden
ve tiyatro metinlerinden aldığı hazzı bu filmine de taşımak istiyordu. Bu filmin çatısı böyle bir diyalog yapısı kurmaya çok müsaitti. Diyalog yazarken ben edebi olmalarında bir sakınca görmedim ve çekinmeden bu şekilde yazdık. Çok da zevk alarak yazdık. Çünkü bu dil, birer edebiyatsever olarak ikimizin de alışık olduğu bir dildi. Ancak bazı sahnelerin diyaloglarında Bilge bana göre biraz daha cesur davrandı diyebilirim. Ben kendimce eleştirilerimi dile getirdim. Bilge kabul etmedi. Ben de bunun üzerine ısrar etmeye devam ettim. O da genellikle
bu ısrarlarıma sinirlendi.
Bolca tartıştık, bolca kavga ettik. Ben hâlâ o diyaloglardan pek memnun değilim.
Ama film yönetmenindir
ve son söz tabii ki onundur.

“Annelik gönüllü bir askerlik gibi”

Bildiğimiz gibi senaryo senaristin hayat deneyimiyle bağı çok sağlam bir süreç. Annelik bir insan ve senarist olarak sizi ne kadar ve ne şekilde etkiledi?

Anne olmanın bana kattığı en büyük özellik sabır. Annelik, ömür boyu sürecek olan gönüllü askerlik gibi. Zor ama severek yapıyorsun. Yaratıcı sürece pek bir katkısı olduğunu söyleyemem anneliğin. Hatta yaratmak için ihtiyacın olan zamansal, zihinsel ve ruhsal konsantrasyonu yerle bir eden
bir durum.