Pazar ‘Kırmızı yanak ve uzun saç ortak kararımız’

‘Kırmızı yanak ve uzun saç ortak kararımız’

29.12.2002 - 00:00 | Son Güncellenme:

‘Kırmızı yanak ve uzun saç ortak kararımız’

‘Kırmızı yanak ve uzun saç ortak kararımız’





Futbolcularla yaptığım röportajlarda neredeyse cisimleşmiş olarak gördüğüm o aileden çevreye, kulüpten taraftara bir dizi iktidar tarafından bastırılmış, kuşatılmış, kıstırılmış, ezilmiş olma durumu Tuncay’da had safhada. Ama Tuncay bu duruma gönüllü katılım, rıza gösterme konusunda öncüllerini fersah fersah aşıyor. Bu baskı ortamının içinde evindeki kadar rahat, huzurlu ve mutlu. Zaten ev olarak da Fenerbahçe’nin Samandıra tesislerindeki kamp odasını kullanıyor.
Menajeri "Tuncay bir projedir, bizim dört buçuk yıllık projemiz" diyor. Tuncay da kabul ediyor ve kendinden gayet mesafeli, gayet objektif "Ben bir projeyim, bizim projemiz" diye söz ediyor. Bu delicesine yetenekli taşra delikanlısı bir futbol yıldızı olarak yeniden üretilirken; askeri talimgâhlardan yeşil sahalara birçok alanda özgürlüğün simgesi olan uzun saç bile onda bir başkaldırı değil, baş eğme göstergesine dönüşüyor. Saçlarını uzatması Tuncay’dan istenmiş bir şey. "Yakışır" diye.
Ben özgürlüğün her derde deva olduğunu düşünenlerdenim.
Menajeri "Tuncay’ı bir kızla bir yerde eğlenirken göremeyeceksiniz" dedikçe, Tuncay’ın yüzünde bir kaçamak bakış arıyorum. Şimdilik olmuyor. Ama olacak. Kendine ev de tutacak. Geceleri kaçamak da yapacak. Gece kaçamak yaptıkça, ceza sahasında daha güzel kaçacak.
Zaten BMW’sinde birlikte giderken, "İşte yolun kenarındaki güzel kızlara baktım biraz önce. Bakıyoruz yani" diyor. Şimdiden.

Bugünlere gelmek güzel, değil mi?
Başladığımızda da hedef bugünlere gelmekti zaten. Buralara gelmek için hep plan, program uyguladık. Bu hedefi gerçekleştirmek için zorluk çektik.

16 yaşında bir genç, önüne böyle bir hedef koymuş ya da konmuş; sabırsızlanır. Peki, gereken sabrı nereden öğrendiniz?
Menajerim Erdinç abi, hocalarım olacakları anlattılar bana. Ha, belki bazen bana inandırıcı gelmedi ama sürekli anlatıldı, "Bunu yaparsan böyle olur" diye. Genç oyuncuların neler yaptıklarını, gelip bir anda söndüklerini anlattılar. Bir de kenar mahalledeyiz, buradan çıkışımız olacaktı futbol. Bunlar bana sabırlı olmayı öğretti.

"Bazen idmanda giyecek ayakkabım bile olmazdı"
Bu "Kenar mahalleden çıkma" amacıyla futbol oynama fikri ne zaman belirdi? Ne zaman bu tür bir uyanış oldu?
14-15 yaşındaydım. Mahalle maçlarında, halı sahada oynuyordum. Yine bir halı saha turnuvası vardı; beni evden çağırdılar. Ayakkabım dahi yoktu, yalınayak oynadım. Bugünlere gelmemde emeği olan Tamer (İlaçan) hoca da maçı izliyordu, amatör takım hocasıydı. Beğendi beni, idmanlara çıkardı. O zaman uyandım sanırım.

Yani artık futbol sizin için arkadaşlarla oynanan bir oyun olmaktan çıkmıştı?
Tabii. Amatör kümeye geçmiştim. Bir ortama girmiştim. Az da olsa para kazanıyordum. Yine de her idmana gidemiyordum, bazen ayakkabım olmuyordu.

Bu kadar hızlı bir yükseliş ve şimdi on binlerce Fenerbahçeli taraftarın baskısı. Bunu taşımak 20 yaşında zor değil mi?
Zor tabii. Ama kolayı yapmak zaten kolaydır ama zoru yaptın mı her zaman olay olmuştur. Sorumluluk çok büyük tabii, onun bilincindeyiz.

Başarı için çok fazla şeyden vazgeçtiğinizi düşündüğünüz oluyor mu?
Anlamadım.

Yani çok fedakârlık yaptınız mı?
Oldu tabii. Herkes arkadaşlarıyla beraber gezerken sürekli tesistesiniz. Sürekli yatıyorsunuz. Belirli zamanlarda geziyorsunuz ama o ayrı bir şey. Evet, çok fedakârlık yaptığımı söyleyebilirim.

Özgürlük nedir; sizin için ne ifade eder?
(Susuyor; sonra sorumu tekrarlıyor.)

Bildiğiniz bir şey mi, unuttuğunuz bir şey mi?
Fazla özgür değilim açıkçası ama yine de özgür sayılırım. Mutluluklar özgürlüğün eksikliğini örtüyor ister istemez. Çünkü yaptığınız şeyi seviyorsunuz, yaptıklarınızdan mutlu oluyorsunuz. Sürekli tebrikler geliyor, o kadar insanı sevindiriyorsunuz, bu sefer özgürlük yerine mutluluk yaşıyorsunuz. Bu mutluluk için özgürlük dahil her şeyi feda ederim. Bugüne kadar ettim, bundan sonra da edeceğim.

Sizi transfer döneminde birçok takım istiyordu. Fenerbahçe’ye gidişinizde tek belirleyici para mı oldu?
Hayır. Biliyorduk ki biz Fenerbahçeliyiz, ben Fenerbahçeliyim. Görüşüyorduk diğer takımlarla ama Fenerbahçe bizi isterse hiç zorluk çekmeyeceğimizi biliyorduk.

"Fenerbahçe huzurlu bir yer değil, kaybolabilirim"
Fenerbahçe’nin diğer takımlardan farkı ne sizin gözünüzde?
Belki Fenerbahçe’yi tercih ettiğim için ileride pişman olabilirim ama Kızılyıldız’la açılış maçını hatırlıyorum, bir arkadaşa "Dışarıda inanılmaz bir atmosfer var" dedim sahaya çıkmadan önce. O da beni çekti, "Burası Fenerbahçe Cumhuriyeti" dedi. İşte o anda inanılmaz bir duygu hissettim. Aklıma hiçbir şey gelmedi. Bir de şu farklı mesela: Ben Fenerbahçe’ye yeni gelmişim, daha hiç maç oynamamışım. Bütün Türkiye ismimi biliyordu. Tamam; Galatasaray ve Beşiktaş, Avrupa’da başarılara imza attılar ama insanların Fenerbahçeli futbolculara bakışı çok farklı, hep bir adım önde.

Huzurlu bir yer mi Fenerbahçe?
Hayır. Sürekli başarılı olsanız da her zaman karışabilecek bir noktada Fenerbahçe. Başarısızlıklar geldiği zaman insan bir anda kaybolabilir Fenerbahçe içinde. Zaten büyük camia olması bundan kaynaklanıyor.

Rüştü (Reçber), kendisiyle yaptığım röportajda genç oyuncuların asla kendisi gibi kıdemlilerin sözünden çıkamayacağını söylemişti. Bu doğru mu, bu tür bir baskı altında mısınız takımda siz genç oyuncular?
Yani, şimdi bir Rüştü abiyle konuşurken, muhabbet ederken dikkatli olmak zorunlu. Çünkü bizden büyüklere saygılıyız ama her zaman bir arkadaş gibi sizinle her şeyi paylaşabiliyorlar. Bir aile gibi. Tabii onların sözünden çıkamıyorsunuz hiçbir zaman.

Yatılı öğrenciler gibi tesislerde kalıyorsunuz; neden ev tutmuyorsunuz?
Genelde herkesin evi var. Ama ben orada kalıyorum. Bu bizim kendi aldığımız bir karar. Şu anda eve çıkmayı düşünmüyorum. Şu anda her şey futbol bizim için.

Hiç insanlardan uzakta kendinizi dinlemek istemez misiniz?
İster istemez bunaldığım zamanlar oluyor. Ama ben canım sıkıldığı ya da bir şeyler yapmak istediğim zaman zaten çıkıp gezebiliyorum. Alışverişimi yapıyorum, yemeğimi yiyorum, arkadaşlarımı, sevdiklerimi görmeye gidiyorum.

Samandıra’dan nerelere gidersiniz?
Karşıya Akmerkez’e giderim ya da Develi’de yemeğimizi yeriz veya caddede (Bağdat Caddesi) çayımızı içeriz.

Alışveriş sizin için çok şey ifade ediyor galiba...
Rahatlıyorsunuz, uzak kalıyorsunuz futboldan. Futbol oynarken sizi bunalttıklarında diyorsunuz ki "Yarın gideceğim, alışveriş yapacağım, istediğim her şeyi alabileceğim, istediğim her şeyi giyebileceğim." İşte bu mutluluk veriyor.

Gol atmak neye benziyor?
Bilemiyorum, anlatamam, o an ne yaptığımı bilmiyorum ama inanılmaz mutluluk veriyor. Her şeyi unutuyorum. Maçtan sonra da aklınızda hep o gol kalıyor.

Seks gibi yani?
(Gülüyor) İdmana çıktığınızda da unutuyor ve bir sonrakini istiyorsunuz.

Arzuluyor musunuz golü? Atamadığınızda bir tatminsizlik mi oluyor?
Kalede bile oynasam gol atmak isterim. Atamazsam içimde bir burukluk oluyor.

Bu tatili çok beklediniz mi? Yatılı okul öğrencilerinin ilk tatili çok önemlidir.
Çok bekledim bu tatili ama geldikten sonra da futbolu çok özledim.

Tatilde bugüne kadar görmediğiniz bir ülkeye gitmek filan istemediniz mi?
Hayır. Adapazarı’nı hep sevdim, hep de seveceğim. Burada olmak mutluluk veriyor.

Mutlu bir çocukluk geçirdiniz demek...
Hayır, çok mutlu bir çocukluk geçirmedim ama buraya geldiğim zaman kendimi mutlu hissediyorum.

Ana kucağına dönüş gibi yani?
Ha, tabii. O da beni bekliyor sürekli, sürekli dua ediyor gelmem için. Onların yanında olmak ayrı bir mutluluk.

Futbolcuların ailelerine olan bu aşırı, abartılı düşkünlüğü biraz da şeyden mi kaynaklanıyor acaba: Taraftarın, kulübün vefasızlığı, her an kaybedebileceğiniz sevgisinin karşısında bir tür garanti sevgi?
Bunaldığında futbolcu ailesini arıyor. Çünkü ailemiz her zaman bizim arkamızda. Kötü olsak da, iyi olsak da, sadece çocukları olduğumuz için arkamızda.

Hep böyle rayda mı gideceksiniz? Hiçbir şey sizi raydan çıkaramaz mı?
Hayır, benim hâlâ hedeflerim var. Kayma olabilir ama hep bir çizgide gideceğim. Beni hiçbir şey saptıramaz.

Böylesi bir kararlılık sizi hayatın sürprizleri ve mucizelerine kapamıyor mu?
Hayır.

Mesela Bağdat Caddesi’nde yanınızdan çok güzel bir kız geçiyor. Belki tanışsanız muhteşem şeyler olacak. Ama siz bırakıyorsunuz geçsin gitsin.
Hayır, bakıyorum, belki de tanışıyorum. Tanıştığınız kız size ayak uydurursa zaten problem olmaz. Ama sizin futbolunuza, yaşantınıza etki ediyorsa, o anda ondan ayrılıyorsunuz. Benim ilk düşüncem futbol. Evlilik, kız arkadaşım, gezmek, eğlenmek ikinci planda her zaman. Bazen çok güzel kızlarla tanışıyorum ama o hayatıma etki ederse hayatımdan çıkar gider yani.

"Hep bir üst araba modeli almak, işte mutluluk bu"
Ortega’nın Fenerbahçe’ye dönmemesi sizler için ferahlatıcı bir şey olmayacak mı?
Ona ben karar veremem. Hocamız onun takımı nasıl etkilediğini dışarıdan daha iyi gördüğü için o karar verecektir.

Arabalarınızın markası yükseliyor.
Evet, önce Polo, sonra Astra, şimdi de BMW. İşte mutluluk budur, zevk budur yani, hep bir üst modelini almak.

Yurtdışında oynamak ister misiniz?
İsterim tabii ama önce Fenerbahçe ve A Milli Takımı’nda kalıcı başarılar istiyorum.

Nerede oynamak istersiniz?
Bir yer söylemek istemiyorum ama hep İtalya, İspanya diyorum nedense.

Fenerbahçe’de bu kadar futbolcunun yitip gitmesi sizi korkutmuyor mu?
Evet, her sene oyuncular, antrenörler değişiyor, çünkü çok büyük bir camia; hep başarı bekleniyor, ufak bir başarısızlıkta karışıyor içerisi. Fenerbahçe’de futbolcu "Hep ben başarılı olmalıyım" diye düşünmeli.

Takımın beş parça olduğu, gençlerin de bir grubu olduğu, bu grupların birbirleriyle çekiştiği söyleniyor, doğru mu?
Biz bu haberleri okurken, izlerken "Bunlar bizden mi bahsediyorlar?" diyoruz.

Galatasaray maçında Emre (Aşık) kramponlarıyla poponuzun üzerinde tepindiğinde nasıl sakin kalabildiniz?
Ona da hak vermek lazım, 6-0 mağluptular. Hem ben çok sinirlensem de kolay kolay tepki vermem.

Uzun saçı seviyor musunuz?
Ben Erdinç abiye geldiğimde saçlarım kısaydı. Yani uzundu da bu kadar değildi. Erdinç abi "Saçların uzayacak" dedi. Tabii, sahaya çıktığında futbolcunun saçıyla oynamak, bir bant takmak hoşuna gidiyor.

"Umarım iyi sporcu kişiliğini korur"
Genç futbolcular için İstanbul’un bir tuzak olduğu söylenir. Ama unutmamak gerekir ki bu tuzaktan kurtulmak sanıldığı kadar da zor değil. Geçmişte birçok örnek vardı, günümüzde de varlar. Emre, Okan, Nihat, Rüştü de çok genç yaşta İstanbul’da şöhretli futbolcular olarak sivrildiler ve bu tuzaklara düşmediler. Tuncay için bu nedenle endişe etmiyorum. Tuncay için tek dileğim sporcu kişiliğini korumayı başarması. İyi futbolcu çok var fakat iyi sporcu o kadar da yok. Ve gerçek yıldızlar sadece iyi sporcular içinden çıkar. Bunu kulağına küpe yapmasını dilerim.

"Fenerbahçe’nin yeni çehresi o"
Tuncay’ı geçen yıl Sakaryaspor’da izlemiştim. Yeteneği ilk bakışta göze çarpıyordu ama o zaman bana koşmayı sevmeyen, arkadaşlarından hizmet bekleyen bir futbolcu gibi görünmüştü. Fenerbahçe formasını giyince değiştiğini fark ettim. Şimdi takımın en çok koşan oyuncusu Tuncay... Müthiş arzulu, çalışkan, yaratıcı... Üstelik de her geçen gün yıldızını parlatırken alçakgönüllülüğünü, rakiplerine saygısını yitirmiyor, kimseyle didişmiyor. Mikrofonlar ona uzatıldığında güleryüzüyle yaptığı konuşmalar, bence, futbolseverlerin içini ısıtıyor. Fenerbahçe’nin yeni çehresi o...

"Çok uzun yıllar Türk futbolunda star olarak kalır"
Tuncay, Türk futbolunun yeni keşfedilmiş bir elmasıdır. Üzerinde oynanarak çok daha değerli hale gelebilecek genç bir yetenek. Futbol meziyetleri üst düzeyde olan bu gencin önündeki tek tehlike ise İstanbul. Futbol tarihimizde pek çok kere şahit olduğumuz gibi o da kendisini İstanbul’un göz alıcı neonlarına kaptırırsa pek çok meslektaşı gibi silinebilir. Ancak profesyonelliğin gerektirdiği şartları yerine getirirse çok uzun yıllar Türk futbolunda star olarak kalır.

"Tuncay’ın başarısı hoşuma gidiyor"
Tuncay’ın Fenerbahçe’de ve Türk futbolunda öne çıkması benim hoşuma gidiyor. Çünkü gelişmiş ülkelerde artık 16-17 yaşındaki oyuncular takımların en önemli pozisyonlarında olabiliyor. Bizde ise uzun bir süre Tuncay konusunda demode bir hesap kitap yapıldı. Allah’tan Tuncay zorla ve Lorant’ın gitmesiyle takımda yerini sağlamlaştırdı. Tuncay, Fenerbahçe için tam bir vekil santrfordur. Bugün Fenerbahçe’nin gerçek bir santrfor transfer etmesinin pek mümkün olmadığı kanaatindeyim. Tuncay santrafor olarak da parlayacaktır.

"Saçlarını kessin, kısa saç daha çok yakışacak"
Kendisiyle iki sene önce ilk ben görüştüm. Transfer teklifi yaptım. Ancak o sırada parasal konularda anlaşamadığımız için Beşiktaş’a transferi gerçekleşmedi. Tuncay tipik bir taşra çocuğu; saf, temiz. Ve futbola aç. Bunu zaten sahadaki coşkusundan anlamak mümkün. Şu an sahip olduğu yeteneklerini çalışarak daha da üst seviyeye taşırsa ve elbette özel yaşantısına dikkat ederse bana göre Türk futbol tarihinin en önemli oyuncularından biri olacaktır. Ama saçlarını kestirsin. Kısa saç ona daha fazla yakışacaktır.

"Yanakları kırmızı kalsın diye sakal tıraşı yaptırıyorum"
Tuncay Şanlı bir projedir. Tuncay ve benim dört buçuk yıldır üzerinde çalıştığımız bir proje. Bugünlerin geleceğini daha o günden biliyorduk. Tuncay’ı bana getirdiklerinde saçları kısaydı. Saçlarını uzatmasını söyledim. Koşarken saçlarının dalgalanması güzel olacaktı. Yanakları kızarıyordu konuşurken. Bu da hoşuma gitti, bu yüzden ona daima sakal tıraşı yaptırıyoruz. Arabalarının markası bile aşama aşama yükseliyor. Önce Polo aldık. Sonra Astra aldık. Şimdi o Astra’yı babası kullanıyor. Fenerbahçe’ye transfer olduğunda kendisine BMW aldık.