23.06.2013 - 02:30 | Son Güncellenme:
Sofrada Baş Başa / Yayına hazırlayan: ŞEBNEM BURCUOĞLU
Milliyet Pazar’ın “Sofrada Baş Başa” sayfalarının bu haftaki konukları; Prof. Dr. Yankı Yazgan ve Prof. Dr. Yasemin İnceoğlu. Gezi Parkı Direnişi mekan ve şekil değiştirerek devam ederken, gençlerin davranışlarıyla ilgili sayısız akademik çalışmaya imza atan psikiyatr Yazgan ve iletişim alanında akademisyen İnceoğlu, gençleri merkez alıp bu süreci değerlendirdi.
Gezi Parkı olaylarının en sıcak yaşandığı yerlerden Nişantaşı’nı seçen Yasemin İnceoğlu, Atiye Sokak’taki House Cafe’de buluşmayı önerdi. Kalamar tava, mücver ve Asya tavuk parçalarının ortaya söylendiği masanın baş kahramanı yine Gezi...
Yasemin İnceoğlu: Aslında ailelerimizden de ortak tanıdıklarımız vardır sizinle.
Yankı Yazgan: Evet vardır. Aile kavramı da enteresan zaten. Her tarz insan var.
Yasemin İ.: Doğru.
Yankı Y.: Türkiye de öyle,
bir aile gibi. Aile gibiysen akrabanın abuk subukluklarına da tahammül etmek durumunda kalabiliyorsun.
Yasemin İ.: Her ailede olduğu gibi...
Yankı Y.: Akrabayı düğüne de çağırıyorsunuz, cenazeye de. Fakat her aile içinde bir öncelikli kişiler listesi var. Biz de aile gibiyiz palavrası tutmuyor yani; çünkü aile gibi görülmediğini birçok insan hissedince “N’oluyoruz?” demeye başlıyoruz. Aileden olanla olmayanın ayrımı başlıyor. Düğünde tuvaletin yanındaki masaya oturtulmak gibi. Kim ister tuvaletin yanındaki masaya oturmayı? Bu ara bizim çok fazla düğün olduğu için düğün metaforu üzerinden girdim konuya.
Yasemin İ.: Siz hangi masadaydınız?
Yankı Y.: Ben aslında ana masalardan birindeydim,
ama tuvalet yanındaki akrabalarımı da sevdiğim için onların yanına gitmiştim.
Yasemin İ.: Ötekilere de üzüldünüz yani.
Yankı Y.: Aynen öyle çünkü haksızlığa hiç gelemem.
Yasemin İ.: Ben de öyle.
Yankı Y.: Demek istediğim, benim yerim sağlam gibi gözüküyor.
Yasemin İ.: Evet ama o da yetmiyor değil mi?
Yankı Y.: Yetmiyor. Bir düğünde, başka birinin tuvalet kenarında oturduğunu görmek ya da onun düğüne bile çağrılmamış olduğunu öğrenmek dokunuyor insana. Mesela, Gezi olaylarından herkes doğrudan fiziksel olarak etkilenmedi ama incindi. Şöyle ki bana iyi davranılıp başkasına kötü davranılınca ben kendimi iyi hissetmiyorum.
Yasemin İ.: Gezi Parkı direnişiyle ilgili böyle gelişmeler bekliyor muydunuz siz?
Yankı Y.: “Yeni kuşak” diye tanımlanan neslin değişik bir şeyler yapacağını bekliyordum ama bu denli bir şey hayal bile edemezdim.
Bu kadar dayanışmacı olacaklarını
ve o bireysel yalnızlıklarından bu kadar çıkmayı başarabileceklerini açıkcası düşünmüyordum.
“Huzuru seviyorlar ve gerçekten barışçıllar”
Yasemin İ.: 1980 sonrası doğan gençleri kendimi aramızda ötekileştiriyorduk, “akılları uçuk”, “pek bir şey okumazlar”, “kaygıları yok” diye.
Yankı Y.: “İmlaları da bozuktur” diyorduk.
Yasemin İ.: Ama sonuçta yani gördük ki öyle değilmiş. Bunları sürekli söyleyenlerin mahçup olduğunu düşünüyorum.
Yankı Y.: Hepsi mahçup. Ben de söyleyenler arasındaydım. Bazen sinirlendiğimde söyleniyordum.
Yasemin İ.: Demek ki yaptıkları tamamen manasız değilmiş. Kendi çerçevelerinde değerlendirmek gerekiyormuş.
Yankı Y.: Büyüklerine korkusuzca cevap veriyorlar ama bence aile kavramı konusunda muhafazakar bir yanları var. Huzuru seviyorlar, yani genel olarak barışçılar, çatışmacı değiller. Marjinallikten çok hoşlanmıyorlar. Vicdanlarını dinliyorlar. Gezi Parkı olaylarında gençler neden sokağa döküldü? Çünkü polisin kullandığı şiddetin güvenlik sağlamanın çok ötesinde olduğunu gözlemlediler ve buna sessiz kalamadılar. Haksızlığa karşı direnmemek insan için çok zor bir şey. Haksızlığa seyirci kaldığınızda, göz yumduğunuzda yüreğinizin üstünde bir şey kilitleniveriyor
Yasemin İ.: Gerçekten barışçılar. Bu süreci Başbakan’ın sert söylemlerinin de etkilediğini düşünüyorum. Evde zaten babaları var, bir de ülkenin başbakanı onlara ne giymeleri, ne içmeleri, kaç çocuk doğurmaları konusunda emir veriyor.
Yankı Y.: Sınır tanımaz bir müdahale bu...
Yasemin İ.: Empoze edici. Yani yatak odalarına kadar varan bir müdahil olma durumu bu. Onlar da “Ben icabında annemin babamın sözünü dinlemezken, bir tane daha baba istemiyorum” diyor.
Yankı Y.: Tek tek etkisi zayıf kalacak yanlışların hepsi eş zamanlı bir araya gelince (“Mükemmel Fırtına” filmindeki gibi) fırtına çıkar.
Yasemin İ.: Aynı, Memet Ali Alabora hakkında konuşulması
ve Alabora’nın gazetelerde hedef gösterilmesi, CNN International’ın “yalancı” damgasını yemesi gibi.
Yankı Y.: Sayın Vali’nin “istesek biz rakamları farklı gösterebilirdik” demesini “her an yalan söylenebilir” diye mi algılamalıyız?
Yasemin İ.: Biz de oradaydık, her şeyi bire bir yaşadık. Bu söylenenler düpedüz ciddi bir açık tehditti. “Yüzde 50’yi evde zor tutuyorum” söylemi gibi... Aynen, verdiğim “tuvaletin yanında oturan” ve “ön masada oturan” akarabalara yapılan ayrım gibi... Çok acı. Başbakan’ı, ilk mitingde izlerken çok üzüldüm. Onun adına da üzüldüm. “Benim polisim”, “benim başörtüm”... E peki, biz neyiz?
Yankı Y.: Üvey evlat. Yasemin İ.: “Bunlar”, oldukça ötekileştirici ve saygısız bir hitap şekli.
“LGBT ve anarşist Müslümanlar Gezi Direnişi sayesinde kaynaştı”
Yasemin İ.: Bu aralar nefret suçları ve nefret söylemi üzerine çalışıyorum. Bizim bir “Yasa Kampanya Platformu”muz var. Oradaki başörtülü arkadaşlar “Kardeşim biz herkesle bir araya geliriz ama bu eşcinsellerle bir araya gelmeyiz” diyorlardı. Ama o iki grup, Gezi Parkı vesilesiyle çok güzel kaynaştı. Anarşist Müslümanlar ve LGBT’liler Gezi Parkı’nda beraber el ele
kol kola, o önyargıyı kırdılar. Biliyorsunuz, LGBT’liler orada şiddete maruz kalanlara ciddi şekilde yardım etti.
Yankı Y.: Sadece karşıdakinin benim çizgime yaklaşmasıyla toplumda uzlaşma olmaz. Aslında her haksız baskıcı eylem için rasyonel bir gerekçe bulunabilir. Biliyorsunuz, tecavüze uğrayan kadınlar için “O da açık saçık giyindi”, çocuk tecavüzlerinde “O da cilveliydi” deniyor. Dolayısıyla yapılan eylemin mantıksal bir gerekçeye, bir inanca ya da kanaate dayandırılması otomatik olarak
o yaklaşımın ne kadar kemikleşmiş olduğunu gösteriyor. Böyle durumlarda insanların samimi ve gerçek olup olmadıklarını öğrenebiliyoruz.
“Kızıma ‘Gezi’ye gitme’ dediğimde, ‘Bunu nasıl söylersin bana?’ diye kızdı”
Yasemin İ.: Gezi Pakı sürecinde bizim de kendi
aile yapımızla ilgili değişik farkındalıklarımız oldu. Benim kızım yurt dışında okuyor.
20 günlüğüne Türkiye’ye geldi
ve bu olaylar patlak verdi. Takdir edersiniz ki ben 50 yıldır böyle şeylere şahit oluyorum fakat onun için çok yeni bir şey. Kızım olayların patladığı ilk gün ciddi
bir gaz bombasına maruz kaldı, nefes darlığı çekerek Amerikan Hastanesi’ne gitti ve oksijen tüpü taktırdı. Sonraki günlerde yaşanan olaylarda da hep oradaydı. Kızıma “Lütfen gitme” dediğimde, “Nasıl böyle bir şey söyleyebilirsin bana?” diye tepki verdi. Evet, benim kızım muhafazakar aile yapısında yetişen bir çocuk değil ama orada, muhafazakar ailelerin çocukları da duruyordu ve hepsinin orada durma amacı aynıydı. Bu, saygı duyulacak bir karardı.
Yankı Y.: Geçen hafta,
“Kolej Bebesinin Endişesi”
başlıklı bir yazı yazdım. Aslında gençlerle ilgili sürecin daha önce başladığını düşünüyorum.
Yasemin İ.: Bir de komplo olduğunu iddia ediyorlar. Peki, kanıt nerede?
Yankı Y.: Komplo, genellikle var olan durumu anlayamayanların geliştirdiği bir açıklama gayretidir. Aynı konuda sonsuz sayıda komplo üretiliyorsa, bunlardan sadece bir tanesi geçerli olabilir. Dolayısıyla komplo kuramları genellikle açıklama acizliğinin ürünü olan durumlardır.
“Bu çocuklar, korku eşiğini otomatikman atlamış oluyor”
Yasemin İ.: Bir kaçış yani…
Yankı Y.: Tabii. Gerçeği görmeme çabası. “Bu maçı kaybettik çünkü Fransız hakem bize karşıydı” demek gibi... İşin daha derinine gitmeye gerek yok. Ben de sosyal analist falan değilim ama bir düşünün... Şişhane’deki pizzacıda elinde telefonlarıyla üç kolejli kız oturuyor. Ansızın yanlarına bir gaz bombası düşüyor. Az ilerilerinde pankartlı bir gruba gaz bombası yağdırılırken,
o kimyasal gazdan, alakasız insanlar da etkileniyor. O kızların böyle bir tecrübesi yok ama yaşadıkları, endişelerini yok ediyor ve “Korkulacak bir şey yokmuş” diyorlar. “Bunlar, benim canıma kastetmekten çekinmeyen insanlar” diye düşünüyorlar.
Yasemin İ.: Zaten tam burada, sizin söylediğiniz şey çok önemli. Korku nasıl bulaşıcı bir şey ise, cesaret de bulaşıcıdır. Bu çocuklar, korku eşiğini otomatikman atlamış oluyor. Düşünsenize bir sürü kız öğrenci, TOMA’nın arkasından koşuyor. Asmalımescit’teki masaların kaldırılması; operaya, Devlet Tiyatroları’na müdahale; Emek Sineması’nın yıkılması; kürtaj yasası; hatta sezaryen ile doğum yapabilme özgürlüğünün elinden alınması... Gezi
Parkı olayları, bunların bir patlaması oldu.
“Toplumda bu kadar ‘marjinal’ varsa, bu kelimenin anlamı değişmeli”
Yankı Y.: Ana akım medya suskunluk yemini etmiş gibiydi. “Niye yabancı kanalları takip ediyorsunuz?” diyorlar. Yerli medyadan bir şey öğrenemedik ki.
Yasemin İ.: Gezi Parkı Direnişi’ni yabancı ülkelerden izleyenler, İngiltere’den, Fransa’dan telefon açıp “Orada devrim mi oluyor? İyi misiniz?” dediler. Öyle şeyler gösterilmiş ki... Global medya da zaman zaman manüpülasyona başvurabilir. Sayın Başbakan’ın Obama’yla görüşmesi nasıl geçti bilmiyorum ama belki iyi sonuçlar çıkmamış olabilir. Bakıldığında onlar da Amerikan politikasının meşrulaştıran, olumlayan yönde yayın politikası güdüyorlar fakat bir ülkenin başbakanın uluslararası bir medya kuruluşuna ‘’Yalan, yalan yalan!’’ demesi hatalı.
Yankı Y.: Peşinden polis kovalayan insanlar arasında sıradan insanlar vardı. O kadar çok sıradan insanın “marjinal” olarak ilan edilmesi şöyle düşünülebilir; bir toplumda bu kadar çok “marjinal” varsa, bu kelimenin anlamı değişmeli.
Yasemin İ.: Bu kadar rahatlıkla, her önüne gelene “marjinal” denilmesi artık marjinal kelimesini de itibarsızlaştırdı ve değersizleştirdi bana göre. Ben ilk NTV yayınına çıktığımda çok öfkeliydim hatta “NTV’ye de niye çıkayım?" diyordum. Gittim, Fuat Keyman, Bekir Ağırdır, ben, bir kişi daha vardı. “Ben çapulcu bir profosörüm ve bununla gurur duyuyorum. Ayrıca, bir çapulcunun da annesiyim. Sizi kınıyorum, çünkü olayların en kızıştığı zaman hiçbir şey yayınlamadınız” dedim. O programa çıktım çünkü öfkemi başka türlü atamazdım.
“Harekete geçebilme ve durabilme, en önemli yetilerimiz”
Yankı Y.: Bir de bu gençler gerçekten iyi eğitimli. Okumuş-yazmış insanlara karşı bu ülkede genel olarak bir kızgınlık olsa bile bir saygının olduğunu düşünüyorum.
Yasemin İ.: Zaten sorun, Başbakan’ın demokrasi algısını sandık oyuyla eş tutmasına dayanıyor. Halkın yüzde
90’ı da sana oy verse, demokrasi, sana oy vermeyen o yüzde10’luk kesimin de en azından sesini duymaktır. “Tayyip istifa” diye atılan sloganlar, “Biz seni devirmeye geldik” değil, “Biz senin icraatından memnun değiliz” demek. Maçlarda
kulüp başkanlarına da “İstifa” diye bağırmıyorlar mı? Çünkü orada bir geri bildirim, bir reaksiyon veriyor. Tüm bu mesajların doğru okunması için iletişim yöntemleri var. Başbakan’ın iletişim danışmanları var ama onları çok fazla dinlemediğini düşünüyorum. Dolayısıyla bu da başlı başına bir sorun bence.
“Sabretmek, yetişkinlere özgü bir vasıftır”
Yankı Y.: Bakalım durumlar nereye gidecek...
Yasemin İ.: O durma eylemi ne kadar güzeldi!
Yankı Y.: Bence sabretmek yetişkinlere özgü bir vasıftır. Dolayısıyla otorite pozisyonunda olan insanların soğukkanlı, sabırlı, hoşgörülü olmalarını bekliyoruz.15-20 yaşında bir gençten bunu bekleyemeyiz. Onun sakinleşmesini, yatışmasını sağlamanın yolu da karşısındakinin onu sadece işitmesi değil, onu anlamasıdır.
Yasemin İ.: Bu dediğinizi Sayın Abdullah Gül ve Bülent Arınç yaptı ama Başbakan’dan hoş bir reaksiyon almadılar. İktidar tarafından bir denge oluşturmaya çalışılmadı değil.
Yankı Y.: Kafa karıştırıcı mesajlar da vardı. Bu nedenle yönetenlerin sorumluluğunu gençlerden beklemek zor. Ayrıca, yüz binlerce kişinin karıştığı cinsten toplumsal olaylar açısından baktığınızda, gençlerin bizzat yol açtığı zararın oldukça küçük bir oranda olduğunu görüyorsunuz. Abartılan ve gerçek olmayan olaylar da var elbette. Kendini savunma durumunda kaldığında verilen tepkiler haricinde hayatın ne kadar kolay “normale döndüğü” şu anda ortada.
Yasemin İ.: Orada ‘’beni duy’’ dendi. Bu, “Ortamdan memnun değiliz ve alternatif bir dünya mevcuttur” mesajıdır. “AKP gitsin şu gelsin”
mesajı değildir. Hükümet darbe falan diyor, ne darbesi!
Yankı Y.: Her ülkede çeşit çeşit siyasi yapı ve grup var. Her ülkede belli grupların “hain planları” büyük bir ihtimalle var. Ama buradaki tepkiyi görememek, halkının isteklerine ve arzularına yabancılaşmak demek. Ne yazık ki yabancılaşarak bir yönetim ve etki sağlamak mümkün değil. Bence gençlerin gösterdiği şeylerden bir tanesi, mesela “duran adam” bize şunu söylüyor: “Biz durabiliyoruz”. Harekete geçme ve durabilme, insan beyninin en önemli yetilerinden biri. Aynı zamanda kontrol mekanizmasının belli ölçüde var olduğunu da gösteriyor. Kendini kontrol edebilmek, ağızdan çıkan lafı kulağın duymasıdır. Yapılan eylemin sahibi olmaktır. Orada bin tane siyasi grup olabilir ki bunların olmasından daha doğal hiçbir şey yok.
Yasemin İ.: Çeşitlilik, çoğulculuk
bu değil mi?
Yankı Y.: Niye olmasın? O çerçevede gençler “durabilen” bir yapıda olduklarını gösteriyor. Bunların kışkırtılmasını önlemek de kamunun işi.
Yasemin İ.: Kışkırtanları oradan ayıklamak da kamunun işi. Vandal deyip bir sürü masum insanın üzerine biber gazı sıkılması doğru değil.
“Hâlâ umudum var”
Yankı Y.: “Yaşın yanında kuru da yanar” düşüncesi haksızlık duygusunu artırıyor.
Yasemin İ.: Bilimsel veri olmadan, nabız yoklaması ve izlenimlere dayalı konuşacak olursak, her şeyden önce “sivil itaatsizlik” eylemleri çok ilgi görecek gibi duruyor. “Duran adam” eylemi müthiş yaratıcı. Aynı kişinin
2004 yılında başörtülüler için de eylem yapması belki toplumda oluşan
o tansiyonun dinmesi için yararlı olur.
Ve bu bir dansçı, sanatçı. Bence
bu toplumda devlet eliyle yaratılan kutuplaşmaya güzel bir boyut getirdi
bu eylem. Bu arada dün ve bugün sayın Başbakan’a bir sükunet hakim. Henüz bir açıklama veya hedef gösterme yok. Belki ben biraz Polyannacılık oynuyorum ama umudum var hâlâ. Başbakan iyi bir şey söylesin diye bir beklenti var. Böyle isyancı, böyle darbeci olur mu?
YASEMİN İNCEOĞLU VE YANKI YAZGAN NİŞANTAŞI'NDAKİ THE HOUSE CAFE'DE BULUŞTU
Nişantaşı Atiye Sokak’taki The House Cafe’de buluşan İnceoğlu ve Yazgan, kalamar tava, Asya tavuğu ve mücver paylaştı.