Pazar Kötüye gittiğimiz tek spor dalı futbol değil

Kötüye gittiğimiz tek spor dalı futbol değil

21.10.2007 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Kötüye gittiğimiz tek spor dalı futbol değil

axpaz021.jpg İşte ne olduysa, Atina 2004'ten sonra oldu... Beklenti çıtası yükseldi, başarılar tekrar edilemedi, eleştiriler geldi.Takvimler 2007'yi gösterirken, Türk sporunun "röntgeni" hayal kırıklıklarıyla dolu... 12 Dev Adam, Avrupa finallerinde ancak 12'nci olabildi. Filenin Sultanları 10'uncu sırada kaldı. Halter, Dünya Şampiyonası'nda "dibe vurdu", sadece iki bronz kazanabildi. Güreşte de yaprak dökümü yaşandı. Dünya Şampiyonası'nda Türkiye, grekoromende sıfır, serbestte tek altın madalya aldı. Atletizm, Süreyya Ayhan'ın cezası çevresinde dönen tartışmalarla zarar gördü. Son Dünya Şampiyonası'ndaki tek teselli, Elvan Abeylegesse'nin bronzu oldu. Futbolda çarşamba akşamki Yunanistan yenilgisi ve Euro 2008'e gitme şansımızın azalması tuz biber ekti.Peki şemsiye niçin birden ters yüz oldu? Bunda her branşın kendi içindeki özel durumların şüphesiz payı var. Biraz da her başarının ardından omuzlara yüklenen beklentinin kimi zaman dayanılmaz ağırlığı...Bahaneler muhtelif ama hesap ortada! Yeni milenyumla birlikte, Türk sporunda da yeni bir "çağ" başlıyordu sanki... Yıl 2001... "12 Dev Adam" basketbolda Avrupa finali oynadı. Yıl 2002... A Milli Takımımız, Dünya Kupası'nda üçüncü oldu... Yıl 2003... Bu kez "Filenin Sultanları" voleybolda Avrupa ikinciliğine ulaştı... Aynı yıl Süreyya Ayhan, 1500 metrede dünya ikincisi oldu. Ve 2004... Atina Olimpiyatları'nda halterde rekorlar kırıp üç altın madalya çıkardık... Çekiç atmada Eşref Apak'ın bronzuyla, yarım asır sonra atletizmde kürsüde yerimizi aldık... "Her iktidar değişikliğinde kadrolaşma güreşten başlar" Türk sporunda yönetici ve yönetim kalitesine en net yanıt veren branş güreştir. Ülkenin siyasi yapısındaki rüzgarlardan, toplumsal gerilimlerden en çok güreş etkilenir. Türk sporunda siyasetin en çok şansını denediği branştır. Bir iktidar değişikliğinde sportif kadrolaşma güreşten başlar. Güreşte taşlar hep oynaktır. En yoğun yönetsel hata yapılan daldır. 20 yıl önce tükenmiş olan güreşte, Özal iktidarının gücünü de arkasına alarak gelen başkan Esat Güçhan'ın güreş okulları projesi ile silkinme devri başlamıştır. Şeref Eroğlu, Sivas Güreş Okulu'ndan yetişen bir şampiyon olmuştur. Mahmut Demir de öyle. Daha sonra güreş sevdalısı Sadettin Tantan'ın başkanlığı Türk güreşine Hamza Yerlikaya'yı armağan etti.Ardından güreş okulları kapatılmış ve kaynağın önemli kısmı kesilmiştir. Yerel yönetimlerin muhafazakar belediye başkanlarının eline geçmesiyle güreşte kalite açısından verimsiz bir devir başlamıştır. Son dönemde ise Türkiye'de kadrolar değişmektedir ve güreş de bu çalkantıdan nasibini almıştır. Yeni yönetici neslinin deneyim kazanması zaman alacaktır. Güreşte şampiyon çıkarmanın tek yolu devlet ilgisidir. Devletin ete kemiğe bürünmüş hali de becerikli, karizma sahibi yöneticilerdir. "Halter Federasyonu yönetimi istifa etmeli. Yeni seçim yapılmalı" Halterde 2004 Atina Olimpiyatları'nda elde edilen tarihi başarılardan sonra çöküş süreci başladı. Dönemin Halter Federasyonu Başkanı Kenan Nuhut'un yönetimle arasının bozulması nedeniyle federasyon başkanlığı seçiminde yönetim kendi siyasi çizgisine yakın bir başkan adayını destekledi: Halter hakemi Hasan Akkuş. Akkuş başkanlık koltuğuna oturunca yönetim kurulu halter sporundan uzak isimlerden oluştu. Antrenör kadrosu değiştirildi. Nuhut'un ekibi dağıtıldı. Sporcu-antrenör çekişmesi performansı düşürdü. Arka arkaya patlayan doping skandalları nedeniyle sporcular sıkı bir denetime alındı. Bu ağır sporu yapmaları için almaları gereken katkı maddeleri de doping şüphesiyle verilmedi. Yetersiz antrenman programları, işi bilmeyen teknik kadro Türk halterini bitme noktasına getirdi. Üç yıl içinde yaratılan tahribat ve yitirilen özgüvenin geri gelmesi asgari iki yıl sürer. Akkuş federasyonunun derhal görevinden istifa etmesi gerek. Yeni bir seçim yapılmalı. Yıllarını bu işe vermiş ancak 2004'ten sonra bir köşeye itilmiş yönetici ve teknik adamlarının yetkilendirilmesi şart. "Oyuncu, teknik adam, yönetici portresi değişmeli" Bugün kulüplerin futbol okulları var ama bunları yeni yetenekler kazanmak için değil, katılım paralarıyla gelir elde etmek için kullanıyorlar. Bu yüzden oyun aşkı, sosyoekonomik durum ve nüfus demografisine sahipken milli takımın savunmasına oyuncu bulamıyoruz. Ya da her takımda üçer-beşer gurbetçi oynuyor. Pilot bölgelerde her okulda futbol eğitimi verilmeli. Trabzon, Eskişehir, Sakarya, Kayseri, Bursa gibi bölgeler ülkenin futbolcu tarlaları. Burada paralel eğitimle futbolcular altı yaşından itibaren yetişmeli. İşin teknik adam tarafı da var. Bugün futbolu bırakan, hiçbir altyapı deneyimi yaşamadan Süper Lig'de takım çalıştırıyor. Futbolculuk altyapısını nasıl tamamlıyorsan, hocalık altyapısını da en az üç-beş yılda tamamlamalısın.Futbolun ekonomisi çok iyi denetlenmeli. TMSF gazetelere, TV'lere el koyuyor. Kabul. Ama 300 milyon dolar borcu olan takıma kimse dokunmuyor. Bir sektörün ekonomisi bozuksa uzun vadede hiçbir şeyi doğru olamaz. Önce oyuncu, teknik adam, yönetici portresinin değişmesi gerekiyor. Basın da değişmeli tabii ama bu üçlü değişirse bu zaten otomatik olur. Aksi takdirde de değişmez.10 binin üzerinde Brezilyalı futbolcu yurtdışında oynuyor. Türkiye'nin ise beş büyük ligde Türkiye doğumlu dört oyuncusu var. Bu sayı 500'ün üzerine çıktığı gün bu işi bitirmiş oluruz. "Yunanistan atletizmde bizi üçüncü sınıf sporcularıyla bile yenebilir" Aslında ferdi bir spor olan atletizmde 70 milyonu aşan bir nüfusun büyük bir kısmını oluşturan gençler arasında parlak yıldızların çıkmaması imkansız. Türk toplumunda kitlenin spor yapmasıyla görevli olan kurum herkesin inandığının aksine, Gençlik ve Spor Genel Müdürlüğü veya bakanlığı değil, Milli Eğitim Bakanlığı olmalı. Gençlik ve spor adı altında görev yapan kurum, ancak spor tesisleri yapmak, kaliteli antrenör yetiştirmek ve sahalarda parlayan gençlerin milletlerarası yarışmalarda daha başarılı olmalarını temin etmek için çalışmalı.Yakından bir örnek verelim: Yıllar önce büyük farkla yendiğimiz komşumuz Yunanistan, atletizmde karşı karşıya geldiğimizde artık Türk Milli Takımı'nı üçüncü sınıf atletleriyle dahi yenebilir. "Medyada ne kadar çok voleybol olursa, voleybol o kadar güçlenir" Herkesin futbola koştuğu Türkiye'de öteki sporların altyapıları ucuz teknik adamlara teslim ediliyor. Voleybol ve diğer spor dallarındaki başarısızlığın en önemli nedeni, futbolu reyting olarak değerlendiren spor basını. Geri kalmış ülkelerin hastalığı olan futbolun cazibesinden hâlâ kurtulamadık. Voleybola disiplin geldi, ekonomi düzeldi. Ama birlik ve beraberlik sağlanamadı. Bir sporun aynası, gazete ve televizyonlarda görünüşüdür. Medyada ne kadar çok voleybol olursa, voleybol o kadar güçlenir. Ancak bunu yapacak olan federasyon. Medyanın ayağına gidilmeli. Sıkıntılı bir dönem geçiriliyor. Krizin nedenleri, anket ve panellerde aranmalı. Yoksa "Ben yaptım oldu" sistemi, voleybolu geriye götürür. "Sponsorların getirdiği para arttıkça oyuncuları motive etmek güçleşiyor sanki" Bizde spor kültürü henüz yeşermedi. Sporu izlemeyi ve konuşmayı seviyoruz o kadar. Devlet ve özel sektör spora yatırım yapınca son 15-20 yılda futbolda, basketbolda, bayan voleybolunda, atletizmde çıta yükseldi. Ama o ilk hamlenin gerisini getiremedi Türk sporu. Çünkü spor ülkesi değiliz. Çok sayıda insana spor yaptıramayınca takımlar kısıtlı bir yetenek havuzundan seçiliyor. Buna rağmen nispeten iyi sonuçlar alıyoruz. Basketbolda lisanslı oyuncu sayısı bakımından İsrail'le aynı seviyedeyiz. İsrail'in nüfusu 3, bizim nüfusumuz 70 milyon. 5 milyonluk Hırvatistan'ın bizden daha fazla basketbolcusu var. Spor yapan genç sayısını artıramadığımız için başarılı olamıyoruz. Devlet çocukların okulla birlikte sportif eğitimlerinin yürüyebilmesi için gerekli hamleler yapmalı. Çocukları sporla tanıştırmazsanız içlerinden sporcu çıkmaz, sadece izleyici çıkar. Ancak devlet böyle bir işe şu anda kalkışsa bile sonuçlarını 20 yıl sonra alırız. Basketbolda kısa vadede yapılması gereken işlerden biri milli takımı daha iyi organize etmek. Daha iyi sonuçlar alabilirdik. Ama takım iyi yönetilmedi. Ayrıca sponsorlar işine girince maddi bir rahatlık geliyor. Pompaladıkça oyun kalitesi düşüyor. Oyuncuları motive etmek güçleşiyor. Sanki yokluk içinde daha başarılı oluyorlar. n